Yeni bir liderlik formatı

Ahmet Taşgetiren

Cumhuriyet’in kuruluş kutlamaları sırasında Habertürk’te Kürşad Oğuz’a mülakat veren eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ anlattı:

Milli Mücadele’nin ilk kıvılcımının çakıldığı Amasya’da Mustafa Kemal Paşa, Sultan Bayezid Camii vaizi Abdurrahman Kamil (Yetkin) Efendi ile görüşüyor. Abdurrahman Hoca şehre gelirken tedirginlik hisseden Mustafa Kemal’e büyük yakınlık gösteriyor. Ve bir mendilin içine sarılmış beş bin altını ona teslim ediyor. Bu “milli mücadeleye yapılan ilk yardım oluyor.”

Sonra baktım internette Cumhuriyet Ün. Araştırma Görevlisi Mevhibe Savaş’ın yazdığı “Mustafa Kemal, Amasya ve İki Din Adamı” başlıklı makaleyi buldum. Süreci çok geniş biçimde anlatıyor.

……

Milli Mücadele budur. Milli Mücadele, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Anadolu’nun ayağa kalkmasıdır. Orada da işte böyle manevi önderler, Paşa’nın yanında her bakımdan elele vermişlerdir.

Milli Mücadele yıllarında Amasya’daki birliğin başında bulunan Binbaşı Cemil Cahit Toydemir hatıralarında “O günlerde Müftü Hacı Tevfik Efendi kumandan, ben onun erkan-ı harbi idim” diyecektir. (agm)

…..

Bu hüviyetiyle milli mücadele Anadolu’yu kurtarmıştır. Çok açık, din ile vatan savunmasının el ele tutuşması vardır.

Ben Maraşlıyım. Maraş’ta da ilk kıvılcım Ulu Camide Rıdvan Hoca’nın “Kalede Fransız bayrağı dalgalanırken bize Cuma namazı kılmak caiz değildir” şeklindeki sözleri olmuştur.

Sonra ne oldu?

Ülke, tam da Din – Devlet – Toplum ilişkilerinde bir yarılmaya sahne oldu. Yeni sistem yorumu, böyle bir süreci besledi. Siyasi yapı ona göre oluştu. Hukuk, eğitim ona göre oluştu. Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın silah arkadaşlarıyla farklılaşması, kabahat kimde olursa olsun, ülke için bir kayıp olmadı mı?

Bu süreç başka türlü yönetilemez miydi? Ülke Cumhuriyet’in artık 100’üncü yılına girildiği zamanda bile sistemin ilk yapılanma zamanındaki farklılaşmanın derin izlerini taşımak zorunda mıydı?

…..

Şimdi buradan günümüze gelelim.

20 yıldan beri ülkeyi yöneten liderlik, halktan bir “Türkiye Yüzyılı inşa etmek için” yeniden yetki istiyor. “Türkiye Yüzyılı” demek, bütün cihana parmak ısırtacak bir hamlenin bu topraklardan çıkması demek. Hani, “Dünyanın en büyük ilk on ekonomisi içine girme hedefi”nden bahsedilmişti ya, “Türkiye Yüzyılı” ondan çok daha kapsamlı bir hedefi ifade ediyor. Milli Mücadele “Esaret bu topraklara yakışmıyor” itirazından başlamıştı, bugünün hamlesi de “yaşanan şartlar da bu ülkeye yakışmıyor” itirazından yola çıkacak.

Bu, sayın ki yeni bir Kurtuluş Savaşı demek. Bu durumda “Türkiye Yüzyılı inşası” öyle sadece bir siyasi partinin desteği ile gerçekleşmez. Büyük bir toplum seferberliği gerektirir. Sunumu yapan liderlik belli ki bunun farkında ve zaten sunumda da öyle bir beklenti sergilenmiş bulunuyor.

Ancak yine sunumu yapan liderliğin, ülkenin tüm toplum kesimlerini aynı heyecanda buluşturma noktasında ciddi bir problem yaşadığı da bir vakıa.

Şöyle düşünelim:

Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele için Anadolu yollarına sonraki yılların CHP lideri olarak çıksaydı aynı sonucu alır mıydı? Yapılan her şey doğru – yanlış gerekçelendirilebilir. Ama sonuç, bir toplumsal yarılmadır. Bu yarılma çok partili hayata geçerken çok somut biçimde ortaya çıkmıştır.

Gelinen noktada belli ki şu sorular sorulacaktır: Tayyip Erdoğan liderliği, kapsayıcı bir liderlik midir? Cumhurbaşkanı olarak bir parti liderliği ve onun ürettiği üslup bu kapsayıcılığa hizmet etmekte midir? Yüzde 50 artı 1’i bulma hesabı, toplumsal yarılmayı artırmış mıdır azaltmış mıdır? Önümüzde bir seçim var. Seçime giderkenki dil, mesela “Zillet İttifakı” diye karşıt bir tanımlama, Cumhurbaşkanı üslubu ile izah edilebilir mi?

CHP lideri “Helalleşme” diye bir süreç başlattı. “Biz de geçmişte yanlışlar yaptık” diyor. “Helalleşme”nin dindar – muhafazakar dünyaya açılma boyutu, herhalde o taaa başlangıçlardan gelen yarılmayı tedavi amaçlıdır.

Tayyip Erdoğan adına yeni bir liderlik, hazır metinlerdekinden öte, belki Ak Parti olarak ilk yola çıkışta sergilenen hassasiyete benzer, son zamanlardaki yetkilerin de verdiği güç kullanımının özeleştirisini yapmış olan, belki iktidar – muhalefet geriliminden uzaklaşmış bir liderlik değil midir?

Gelinen noktada bu mümkün müdür? Yola birlikte çıktığı, yolun ilk koordinatlarını tüm bir geçmiş muhasebesini de içerecek biçimde birlikte belirlediği en yakın yol arkadaşlarıyla farklılaşmış, nerede ise çevresinde sınırlayıcı hiçbir set kalmamış bir liderlik, kendine yeni format atabilir mi?

Bilmem ki.

Abdurrahman Kamil Efendi Mustafa Kemal Paşa ile sonraki yıllarda…