YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

Abdurrahman Dilipak

YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

Bu memlekette herkesin bildiği sırlar (!?) vardır ve biri gelip bu sırrı açıklayana kadar kimse o konunun üzerine gitmez, gidemez. MİT bilmez mi bunu, EGM istihbarat bilmez mi? Bilir de kimse olayın üzerine gitmez, gitmek istemez. Giderse başına bir işler gelmesinden korkar. Hem o kadar yaygındır ki, hangi biri ile baş edeceksin. Üstelik bu işin sağı solu, milliyetçi’si liberal’i, Alevi’si Sünni’si, Kürd’ü Türk’ü yok, her kesimde benzer durumlar var. “Bankamatik memurlar”dan söz ediyorum. Sadece merkezi teşkilattan söz etmiyorum, yerel yönetimlerde de durum benzer. Kimi maaşını devletten alıyor, ama partide, vakıf’da, dernek’te koşturuyor, kimi hiçbir iş yapmadan maaş alıyor. Kiminin elinde kamu malı telefonu, altında arabası var lojmanda oturuyor, partisinin hizmetinde. Kimi daireye gidiyor, hiçbir iş vermiyorlar. O da orada birilerinin işini takip ediyor.

Bir de merkez valileri, merkeze alınan büyükelçiler var. Bu kişiler “Şura-yı Devlet” ya da “Encümen-i Daniş” gibi bir yapı oluşturulup, bilgilerinden, tecrübelerinden devlet yararlansa olmaz mı? Nadir beyinler yok mu bunlar arasında. Nadir beyinler, nadir toprak elementlerinden daha değerlidir. Bunlar kendi aralarında bir takım projeler üretebilirler. Ülke yararına çalışmalar yapabilirler, ya da yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösteren kamu kuruluşlarının, kamu yararına çalışan dernek, vakıf gibi kuruluşlar ihtiyaç duyduklarında bu yapı içinden geçici olarak hizmet talebinde bulunabilirler. “Politika kurulları”nda, “bilim kurulları”nda kariyer ve tecrübelerine uygun işlerde hizmet sunabilirler. İK’larını bu kadar kötü yöneten kaç devlet var acaba.

Aslında sadece vali ve büyük elçiler değil, Türkiye’nin ilk 10.000’i ulusal, Bir o kadar yerel olarak il ve ilçe düzeyinde, Ülkenin insan kaynakları olarak sertifikalandırılıp, yerel, bölgesel ve ulusal olarak uzmanlık alanlarında fahri denetçi olarak görev yapıp, yerel, bölgesel, ulusal sorunların çözümü konusunda projeler hazırlayabilir, halka rehberlik edebilirler. Tabi bu çalışma grubları için dev kütüphaneler değil, çalışma alanları için veri bankaları, ihtisas kütüphaneleri gerekir. Ne yazık ki, bu anlamda ne ciddi bir beyin envanterine sahibiz ne de ciddi bir referans kütüphanesine.. Savunma sanayi dediğinizde hemen ülke genelinde İnsan kıymetleri ve temel bilgiler ve her türlü referanslar elinizin altında olmalı. İngiltere’de Jane’s Defence bunu yapıyor mesela. Hayır, “Jane’s Defence” (Jane’s Defence Weekly), İngiliz kökenli bir savunma ajansı değil; savunma ve güvenlik alanında uzmanlaşmış bir istihbarat ve yayın kuruluşudur. Beyaz eşya ya da otomobil pazarlama kampanyası gibi savunma sanayi pazarlaması da olmaz bu arada. Yunanistan füze fırlatan helikoper alınca buradan nasıl tepki geliyorsa, bizim bu konudaki girişimlerimiz de bazı çevrelerde benzer şekilde tepki alıyor. Savunma sanayi üzerinden kampanyalar ve karşı tepkiler, o ülkenin turizm girdisini, konfeksiyon tarım gibi kısa vadeli sipariş ve fason taleplerinin başka ülkelere kaçmasına sebeeb olabilir. Bunların da iyi düşünülmesi gerek. Din, tarih, sağlık, siyaset, ekonomi artık magazinleştirildi, inşallah savunma sanayi de aynı şekilde magazinleştirilmez.

Mesela söz konusu olan İlaç ya da sağlıksa, ilk akla gelen isim The Lancet. Bu dergi İngiltere’nin ve dünyanın en prestijli tıp dergisi.1823’ten beri yayınlanıyor. Tıp dünyası’nın en büyük 2’den biri.. Diğeri New England Journal of Medicine.

FETÖ’yü başımıza bela eden kuruluş RAND Corp. değil mi idi? Biz bir şeyler yapmaya çalışırken onu da yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Siyasi mülahazalarla ciddi bir kadro oluşturamıyor, işi ehline veremiyoruz.

Korkarım “Nadir elementler” konusunu da bu gidişle yüzümüze gözümüze bulaştıracağız.

Geçen gün Ali Rıza Demircan’la konuşuyoruz. İstanbul borsasındaki kaynakların niçin ülke kalkınması için kullanılmadığı ile ilgili bir yazı yazmıştı. Evet doğru ve haklı bir taleb. Aslında bir önceki Borsa Başkanı, tam da bu konuya el atmıştı ki, görevden ayrılmaya zorlandı ve istifa etti. Himmed Karadağ hem borsa, hem varlık fonu, hem Altın Borsasının başında idi. Borsa’nın sanat koleksiyon’unu NFT ye dönüştürebilir miyiz, karşılığında altın rezerv edebileceğimiz, BİST Coin diye kripto para üretmek, kolay kullanım için alt Coin’ler üretme konusunu konuşuyorduk ki, o iş daha başlarken bitirildi.

Karadağ, Borsanın karı ve mevcut rezervleri bir takım kuruluşlar için sponsorluklarda falan harcanıyor. O da haklı olarak, TÜBİTAK onaylı bir takım sanayi projelerine melek yatırımcı gibi bir anlayışla finansal destek sağlayıp, projeye ortak olup, üretim aşamasında ortaklık payını borsada nakde çevirip, yeni projeler için faizsiz kaynak oluşturmak istiyordu. Bu bir bakıma bir “döner sermaye” şeklinde bir fonu olacaktı. Mevcut durumda Borsa karını bankaya yatırıyor. Bankadan faiz alıyor, banka bu kaynağı ya kredi olarak kullanıyor ya da yatırım fonunda kullanıyor ve bu kaynağı yatırımcıya daha yüksek faizle ve daha zor şartlar altında veriyor. Tabi bu projede yarım kaldı. O proje ile desteklemek istediği bir projeye Güney Afrika’lı bir yatırımcı ortak oldu. İsviçre’de yeni bir şirket kuruldu. Türkiye’deki yatırım da İsviçre’deki şirkete Fason üretim yapan bir şirkete dönüştürüldü. Bu şirketin geliştirdiği bir emaye patenti, bugün ABD’de Tesla’nın projelerinde kullanılıyor..

Bugün bizim boşa harcayacak bir kuruş paramız, boşa geçirecek bir saniye zamanımız, feda edecek tek bir insanımız yok. Nadir elementlerden önce nadir zekalı, bilgili, dürüst ve zeki insanlara ihtiyacımız var..

Sahi kamudaki israf niçin önlenemiyor? Ya da kamuda ihtiyaç fazlası ne varsa satın. Depolarda kullanım dışı ne varsa ya da diğer kamu kurumlarında ihtiyacı olanlara verilsin ya da Kızılay üzerinden ihtiyaç sahiplerine dağıtılsın ya da satılsın…

Geçen gün bir arkadaşla konuşuyoruz, “Toefl skandalı”ndan söz etti. Sahte diplomadan daha büyük bir skandal dedi. Toefl’a gelince lisans mezunları değil, akademik kariyer yapmak isteyenlerle ilgili bir skandal. Bunu biri patlatmadan bu konu gündeme gelmeyecek sanırım. Konu milletvekilleri üzerinde kayıtlı çakarların başka yerlerde kullanılmasından başlayıp, bu çakarlı araçları kim, hangi maksatla kullandığına kadar geldi. Hatta bu milletvekillerinin üzerinde kayıtlı çakarların sabıkalı kişiler üzerinde kirli işlerde kullanılma ihtimali üzerinden bir sürü risklerden söz edildi.

Yurt dışına kaçırılan paraların, ülkeye dış kaynaklı kredi gibi getirilmesinden mi söz edelim, İhaleye fesat karıştıranların maliyetleri nasıl şişirdiklerinden mi söz edelim? Sahi Boraksımızı neden verimli ve etkin bir şekilde kullanamıyoruz. Karadeniz’deki Hidrojen Sülfürü kullanamıyoruz? Bir takım ilaçların kullanıma sunulması için ille de FDI onayı niye gerekli ki!

Kenevir konusuna girmeyeyim de, Aile nereye gidiyor? Gençlerin durumu ne? Fuhuş, Kumar, Uyuşturucu ile başımız belada. Adalet desen, tanıdığınız avukat, emekli hakim-savcı, adliye memuru varsa bir sorun bakalım size ne diyecekler.

Bugünkü Gaflet devam edecek olursa, GlobalReset çetesi, Satanist, Siyonist, Pedefoli çetesi, TransHumanizm’den başlayarak, ailesiz bir toplum, hatta insansız bir dünya hayal ediyorlar. Bunun için Tanrılarını kıyamete zorlamaktan söz ediyorlar. Din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetinden bağımsız 500 milyonluk bir dünya tasavvur ediyorlar.

Topyekun bir uyanışa, dirilişe ihtiyacımız var. Yeniden iman etmeliyiz. “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal”. Dokunmadığımız hiçbir şey, hiçbir alan kalmamalı. Kişi, toplum, siyaset, tarih algısı, gelecek tasavvuru asli kaynaklara bağlı kalınarak yeniden tanımlanmalı. STK, Cemaat, Media, Ekonomi, Siyaset, toplum, Diyanet, Maarif, Media, her alanda yeni düzenlemeler kaçınılmaz. Din, tarih, gelecek tasavvurumuzu yeniden gözden geçirmek zorundayız. Allah’ın dini, yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar bizim yaşadığımız din, karı-koca ihtilafını bile çözmüyor.

Halimiz ortada. Böyle gidecek olursak, gelecek günler geçen günleri aratabilir. Uluslararası sistemin peşine takılıp gidecek olursak varacağımız yer belli. Önce suçlu olduğumuzu kabul edelim ki, tevbe edelim. “İnni küntü minezzalimiyn” demek nefsimize ağır geliyor da Allah (cc) “kendini kınayan nefse” yemin ediyor. Ve unutmayalım ki, biz kendimizi değiştirmeden Allah’ın (cc) bizim hakkımızdaki hükmü değişmeyecektir.

Selam ve dua ile.

mirathaber