Yargı Sancısı- Bumerangı Unutmamak

Ahmet Taşgetiren

Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin yasalaşma süreciyle bazı davalar iç içe seyrediyor. İktidar, “AB ile uyum hassasiyeti”nin de altını çizerek yargıdaki problemli alanları düzeltme girişiminde bulunuyor.

Ama tam da bu süreçte İçişleri Bakanlığı’nın yetkisi içinde diye, yargısız infaz niteliğinde bir uygulamaya imza atarak, seçilmiş makamlara kayyım atıyorsunuz.

Düşünce özgürlüğünde nerede durduğunuz konusunda kuşku uyandıracak yargılamalar yapıyor, on yılları bulan mahkumiyet kararları veriyorsunuz.

Bu mahkumiyetler konusunda iktidara yakın medyanın dili, yargının bumerang niteliğini, yani benzeri gerekçelerin bir yargı zemininde kendilerini de vurabileceğini tümden göz ardı ederek, çok daha ağır bir “gerekçe üslubu” ortaya koyuyor.

“Terörle mücadele yasası”nın her yoruma imkan veren ucu açık düzenlemelerine, yargının, ülke iklimine ya da yargı mensubunun ideolojik yaklaşımına göre yaptığı yorumlarla, tüm toplum alanını kapsayan mağduriyetler oluşuyor.

Şu anda “İltisak, irtibat, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme...” gibi bana göre son derece yoruma açık maddelerle cezaevlerine konulan insan sayısı Türkiye’de hukukun dramatik yapısını gözler önüne serecek niteliktedir.

 

Mahkemeler, sistemin hiyerarşik yapı içinde kabul ettiği tashih kararlarını tanımıyor.

Diyelim “Tutuklama infaza dönüşmesin” yaklaşımı yeni stratejinin ana unsurlarından biri olduğu halde, tutuklulukları çoktan infaza dönüşmüş kişilerle ilgili herhangi bir müdahale söz konusu olmuyor. Böyle bir durumda herkesin sığınma alanı yargının bağımsızlığı oluyor.

Herkes iktidara kendisine uygulanan yargı çarpıklıklarını hatırlatarak ikazda bulunmaya çalışıyor. “Yargı bumerang gibidir” sözü yabana atılmamalı. İşleri hep iktidarda kalacakmış mantığıyla değil, sadece adalet duyarlılığıyla yürütmeli. Değilse kendi yaptığınız kanunlarla, ya da kendi uygulamalarınızla mukabele göreceğiniz zamanlar olur. Türkiye siyaseti böylesine bir kısır döngüyü de yaşayarak geliyor.

Ak Parti her alanda sorun yaşasa “Adalet”te yaşamamalıydı. Yanlış mı söylüyorum? Adalet ıskalandığında geride “Devlet dili” olarak ne kalır ki? “Devletin dini adalettir” sözünün altında Hazreti Ali’nin imzası varken… Ve Ak Parti kendisini bu kültürel zeminle irtibatlandırırken…


SOYLU’NUN ÇİZDİĞİ PROFİL

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir siyasi profil inşa ediyor.

Terörle mücadele onun görev alanı. Orada mücadelenin bir “psikolojik savaş” boyutu olması, bakanın da ona uygun bir dil geliştirmesi normal.

Ancak bunun “Her şey serbest” boyutunda yürümesinin bakanın siyasi profiline “istem dışı” olmasını dilediğim bazı renkler eklemesi de kaçınılmaz. 

Bakanın tam da öylesini arzu etmesi de, üstelik böyle bir profilin yer yer alıcı bulması da mümkün.

Ama, en azından kendi payıma söylemek isterim ki bu profil, git gide taşınmaz hale geliyor bir, MHP’nin yüklediği imajla birlikte Ak Parti’nin zaten bir hayli aşınan “sivil dili”ne ağır bir yük bindiriyor, iki.

“Pejmürde ederiz!” sözü mesela. İmamoğlu’nun Diyarbakır’da yerlerine kayyım atanan başkanlarını ziyaretini eleştirmek, tamam. İmamoğlu’nun HDP önünde oturma eylemi yapan anneleri ziyaret etmemesini eleştirmek, tamam.

Sonra “Pejmürde ederiz” gibi bir tehdit. Hangi dilde? Ne demek pejmürde etmek? Bir İçişleri Bakanı seçilmiş bir belediye başkanını pejmürde ederse ne yapar? Hukuki bir terim mi pejmürde etmek? Kabadayı dünyasının jargonu mu? Perişan mı edecek sayın Bakan, canına mı okuyacak, yere mi gömecek?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı için söyleniyor bu söz. Tabii ki dokunulmaz değil bu kişi, tabii ki her davranışının hesabını verecek. Ama hukuk içinde. Bir İçişleri Bakanı’nın tehdit ifadeleriyle değil.

Ak Parti’nin üzerine tam da böyle hukuku zorlayan söylemler yüzünden  “Hukuku ıskalamak” gibi bir bagaj yükleniyor.

Kayyım tayini güncel bir uygulama ya…

Bunun karar mercii İçişleri Bakanlığı ya. İçişleri Bakanı Soylu, “Pejmürde ederiz” dedi ya, acaba kayyım yaptırımı İstanbul için de mi uygulanacak?

İçişleri Bakanı bu konudaki soruya, “Evet, hayır” gibi bir cevap vermek yerine “Pazarı bekleyin” diye cevap veriyor. Acaba ne diyecek?  Pazarı bekliyorsunuz. Ne bu? Bir reyting yöntemi mi? Hedefteki kişiye birkaç gün daha azap çektirmek mi?

Soru: Bu bir devlet yöntemi mi?

Bence değil. Sayın Soylu’nun çizdiği profili problemli buluyorum. Önemsenir ya da önemsenmez, ama ben, “Pejmürde ederiz” yollu bir ifadenin devlet adamı üslubu olmadığını ifade etme gereği duyuyorum. Tercih sayın Bakan’ın.