Velfecr'in Suriye Konusundaki Tavrının Nedenini Öğrenmek Mi İstiyorsunuz

Nureddin Şirin

Velfecr sitesi, Baasçı mı, mezhepçi mi? Çocukların kanını görmüyor mu? Vahdet ve mazlumların yanında olma ilkesini terketti mi?

Velfecr olarak, Suriye konusundaki tavrımızın nedenlerini anlamak isteyen kardeşlerimize önce -bir bölümü Time Türk sitesinde de yayınlanan- aşağıdaki haberi sunuyoruz:

"İsrailli yetlililer Suriye başkanı Beşar el Esad"in köşeye sıkışmasından ve düşecek olmasından duydukları memnuniyeti dile getiriyorlar.

Ehud Barak Çarşamba günü ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve diğer ABD"li yetkililerle görüşmek üzere Washinton"a uçmadan önce telefonla verdiği röportajda, Suriye rejiminin yıkılışının "kaçınılmaz" olduğunu söyledi.

Barak "Esad ailesi kendi davranışlarından dolayı yasallığın son damlasını da kaybetti ve halkını katlederek dönüşü olmayan bir noktaya geldi. Esad"ın düşüşü birçok hafta alabilir, burada mesele aylar ve yıllar meselesi değildir" dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığından Frederic Hof ise, "bize göre Esad rejimi yürüyen bir ölü gibidir. Burada sorun kaç adım daha kaldığıdır. Bu rejimin ne kadar zamanı kaldığını söylemek çok çok çok zordur."

İran için büyük bir darbe olacak!

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Suriye rejiminin yıkılışının İran ve Suriye destekli Lübnan ve Gazze"deki İslamcı militanların -ki bunlar kuzeyde ve güneyde İsrail"e karşı savaştılar- içinde bulunduğu İsrail düşmanlarının oluşturduğu ittifakın altını oyacağını öngörüyor.

Barak şöyle diyor: "Esad ailesi düştüğünde İran"ın başını çektiği radikal eksen büyük bir darbe alacak. İran"ı zayıflatacak, Hizbullah"ı zayıflatacak ve Hamas"a sağlanan desteği zayıflatacak. İranlıları Arap dünyasındaki gerçek bir kalesinden mahrum bırakacak. Bu durum aynı zamanda İran"ın yayılmacı niyetlerine karşı doğal bir rakip olan Türkiye"yi güçlendirecek. İşte bunlar İsrail açısından olumlu olan şeylerdir."

İsrail Stratejik İlişkiler Bakanı Moshe Yaalon ise kendisiyle yapılan röportajda, "bize göre Esad"ın devrilişi an meselesidir. Esad"ın devrilmesi durumunda İran ve Hizbullah Şam"daki varlıklarını kaybedecek. İşte bu İsrail"in çıkarlarına hizmet edecek bir durumdur" dedi.

.....

Siyonist rejim şeflerinin üst üste yaptığı bu açıklamaları, Müslüman kamuoyunun insaf ve vicdan ve takdirlerine bırakıyoruz.

"Yeni Osmanlı" Siyonistleri niçin bu kadar sevindiriyor?

Bizler Türkiyeli Müslümanlar olarak, mukaddes İslam topraklarına zehirli bir hançer olarak saplanan kanser mikrobu bu siyonist rejimin yok olmasını, Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa"nın bütünüyle özgürleşip İsrailsiz bir Ortadoğu kurulmasını hedefliyor ve bunun peşinde koşuyorduk.

Bu terörist siyonist rejim ile hem genelde ümmet adına, hem de özelde Türkiyeli Müslümanlar adına bir kavgamız vardı; en azından "Mavi Marmara şehidlerimiz" adına görülecek bir hesabımız vardı.

Fakat bugün öyle bir noktada bulunuyoruz ki; bu siyonist rejim, şimdi İran karşısında Türkiye"nin güçlenmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. "Bir İslam ülkesi olarak Türkiye"nin güçlenmesi her bir Müslümanı, özelde de bütün Türkiyeli Müslümanları sevindirir. Zira bizler, üç kıtada İslam bayrağını dalgalandıran bir milletin çocuklarıyız; bizler Fatih"lerin çocuklarıyız; bizler Filistin"i korumak için siyonistler önünde kale gibi duran ve göğsünü siper eden Sultan Abdulhamid"lerin çocuklarıyız.

Nasıl oluyor da, böylesi terörist bir rejim, Filistin işgalcisi, kan içici gasıp rejim, Türkiye"nin güçlenmesinden sevinç duyuyor. Acaba bu gerçekten, Müslüman bir ülke olarak Türkiye"nin güçlenmesi mi, yoksa "ABD Patentli Yeni Osmanlı Projesi"nin hayata geçirilmesi mi?

Ne zamandan beri bu siyonistler gelip bizim pazularımızı ovalamaya başladı? Ne zamandan beri bu katil teröristler bizim önümüzün açılmasını istiyor oldu? Demek ki bizler artık ABD rüzgarı ve İsrail"in ellerini ovuşturması ile bir yerlere geleceğiz, öyle mi? Siyonistlerin alkış tuttuğu "stratejik bir derinlik" ile ümmetimize örnek ve model olacağız, öyle mi?

Durup şöyle bir aynaya bakmamız gerekmiyor mu? Acaba karşımızda gördüğümüz sureti tanıyabilecek miyiz? Böylesine yabancılaşmayı hangi dönemde yaşamıştık?

Tüm bunları masaya getirip kaygılarımızı dillendirdiğimizde, niye birileri içine sürüklendiğimiz büyük kapanın üzerine sis perdeleri çekme gayretkeşliği içine düşüyor?

Suriye İhvan-ı Müslimin hareketine çağrı

İçinde bulunduğunuz Suriye Ulusal Konseyi"nin başkanı Burhan Galyun, "Suriye"deki İslamcıların sayısı % 10 bile değil. Kimse bundan endişe etmesin" derken, Suriye, Amerika"nın bölgedeki müttefikleri olan Suudi Arabistan, Ürdün ve körfez ülkeleri ile aynı çizgiye çekeceğini açıklarken, sizin buna bir itirazınız yok mu?

"Golan tepelerini siyonist rejim ile müzakareler yolu ile geri almaya çalışacağız" derken, siyonist rejim ile ilişkileri "Arap Barış Planı" zeminine taşıyacaklarını ilan ederken sizin buna bir itirazınız yok mu?

Bir kerede bu konuda konuşsanız olmaz mı?

"Siyonist rejimle savaş" ve "nehirden denize Filistin"in bütünüyle özgürleştirilmesi" esası, Şehid İmam Hasan el Benna zamanından bu yana, İhvan"ın kırmızı çizgisi değil miydi?

Oslo anlaşmaları ile birlikte, El Fetih hareketinin, "Siyonist rejimin varlığını tanımama" ilkesini anayasasından çıkardığı gibi, yoksa sizde mi çıkardınız? Niçin bu konuda bir açıklama yapmıyorsunuz?

Bülent Yıldırım"ın hassasiyeti

İHH başkanı Bülent Yıldırım"ın Beyazıt meydanında yaptığı konuşma üzerine "hedefimiz yalnızca Suriye halkıyla dayanışma içinde olmak değil. Emperyalizm ile, NATO ile, Amerika ile işbirliği içinde olan bütün liderlerin gitmesine kadar halklarla beraberiz, asla geri adım atmayacağız" sözlerini aktardıktan sonra, (Bu arada, Sayın Bülent Yıldırım'a söyleyeceğimiz birkaç sözü şimdilik saklı tuttuğumuzu belirtmek istiyoruz) notunu da düşmüştük. Bu ifadelerimizin istemediğimiz şekilde algılanması üzerine, Bülent Yıldırım kardeşimizle Suriye konusunda kapsamlı bir görüş alışverişinde bulunduk.

Bülent Yıldırım, Suriye"deki rejimin gidişinin kaçınılmaz olduğunu, ancak bunun yerine direnişin yanında duracak yeni bir rejim kurulması, Amerika ve emperyalist batılıların Suriye üzerindeki hesaplarının gerçekleşmemesi temennisini belirttikten sonra, altını çizerek "direniş ekseni" olarak Hamas, Hizbullah ve Filistin İslami Cihad hareketlerine yönelik, karalama, suçlama söylemlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.

Çünkü Yıldırım"a da ifade ettiğimiz gibi "direniş ekseni"nin ne anlama geldiğini, ümmetin özgür yarınları noktasında hangi önemi taşıdığını en iyi bilenlerden birinin kendisinin olduğunu, direniş eksenine yönelik sürdürülen psikolojik savaşın, yıpratma ve izolasyon çabalarının İslam ümmetinin kazanımlarına darbe vurmaktan öte bir anlam taşımayacağını hatırlattığımızda, o da aynı hassasiyeti taşıdığını dile getirdi.

Sonuçta ister iletişimsizlikten, ister bazı önyargı veya manipülasyonlardan kaynaklansın, ülkemizde birtakım "İslami" yapılar ve organların eliyle direniş eksenine karşı sürdürülen yıpratma kampanyanın etkisizleştirilmesi sorumluluğunu hep birlikte paylaşma durumunda olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.

Göstermiş olduğu bu içtenlikli hassasiyetinden dolayı da Bülent Yıldırım kardeşime şükranlarımı sunuyorum.

Son sözümüz:

İster Türkiye"deki Müslüman camialar olsun, isterse Suriye muhalefeti adına olsun, her kim siyonist rejimin meyus edecek ve heveslerini kursaklarında bırakacak bir tavır içinde olursa, Suriye'yi emperyalizm ve siyonizmin karşısında bir direniş kalesi olarak tutma iradesini gösterip aksi tavır ve eğilimlerden arasını kesin bir şekilde ayırırsa biz de onların yanında olacağız...

Sadece dürüst olalalım...

Ve Rabbimizin "sadıklarla beraber olun" buyruğu üzere olalım...

nureddin@velfecr.com