Uyanın Ey İnsanlar!

Abdullah Dai

"Günahların açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir." (1) diye buyuran Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle, kullarına karşı çok merhametli olduğundan, onları cehennem ateşine müstehak eden her türlü günahın hem açığından, hem de gizlisinden alıkoymuştur. Günah, Allah ve Rasulü (sav)"in haram kıldığı ve yasakladığı şeyleri yapmaktır. (2)

Meşhur müfessirlerden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ra), bu ayetin tefsirinde şunları kaydeder: "Bu ayet, bütün haram olanların hükümleri hakkında bir küllî esası beyan etmektedir. Yani, Allah"ın yasakladığı, haram kıldığı şeyler, açıktan açığa herkesin anlayıvereceği açık fiillerden, açık kötülüklerden ibaret değildir. Öyle gizli ve batınî fenalıklar da vardır ki, herkes için keşf ve değerlendirilmesi, anlama ve idrakı zor veya imkânsızdır. Ve işte Allah"ın açıklayıp ve beyan ettiği haramların, günahların bir kısmı ve hatta çoğunluğu böyle insanların kendi akılları ve takdirleriyle anlayıp idrak edemeyecekleri gizli kötülüklerdir ki bunlar, ancak şeriatın gelmesi, haber vermesi ve Allah"ın irşadı ile bilinebilir. Ve bu şekilde herkes için aklen açık ve malum bulunan kötülüklerden başka, aklen gizli ve batın olan birçok kötülükler de dinen açık ve malum bulunur. Hepsinin zararından, cezasından çekinmek, ancak şeriata yapışmakla mümkün olur."(3)

"De ki: "Gelin size, Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O"na, hiçbir şeyi ortak koşmayın anne-babaya iyilik edin, yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onlarında rızıklarını Biz vermekteyiz.- Çirkin kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah"ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bununla size tavsiye (emr) etti. Umulur ki, akıl erdirirsiniz. Yetimin malına, O, erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman –yakınınız dahi olsa- âdil olun. Allah"ın ahdine vefâ gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti. Umulur ki, öğüt alıp düşünürsünüz."
Bu, benim dosdoğru olan yolumdur. Şu hâlde ona uyun. Sizi, O"nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti. Umulur ki, korkup sakınırsınız." (4)

Allah"ın haram kıldığı şeylere, açıktan olsun, gizliden olsun hiçbirine ve hiçbir zaman yaklaşmamaya gayret edilmelidir. Katıksız iman eden Muvahhit  Mü"minlerin kulluk vazifesidir bu!.. Kendisini ve çoluk- çocuğunu, yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumanın gereğidir bu! (5)
Yegâne hayat nizamı İslâm, hayata dair olan her şeyi açıklamış, hayatı, zamanı ve mekânıyla kuşatmıştır. İslâm"ın, hayata dair olan her şey de söz sahibi olduğu ve cevab veremediği hayati hiçbir şeyin olmadığı malumdur. Rabbimiz Allah ve yetkili kıldığı Rasulü Muhammed (sav), iyilikten, faydadan, güzellikten yana olan her şeyi helâl, kötülükten, çirkinlikten, zarardan yana olan her şeyi de haram kılmıştır.

Bu haramlardan ve bu yasaklardan birisi de, "müşriklere itaat etmemektir" Müşrikler, yani Allah"ın varlığına iman eden, Allah"ın yaratıcı olduğunu kabul eden, fakat gerek Zâtına, gerekse sıfatlarına ortaklar koşan insanlar" Müşrikler, yaratmak ve emretmek yalnız kendisine aid olan Allah"a, (6) emr konusunda başkalarını ortak edenler" Hükmü, Allah"a hâs kılmayan, hükümde birilerini rab ve ilâhlaştırarak, onlara itaat eden müşriklere yapılan itaat, itaat edeni müşrik yapar!

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Üzerinde Allah"ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin. Çünkü bu, fısktır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmesi için kendi dostlarına gizli çağrıda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz, Şübhesiz siz de müşriklerdensiniz." (7)

Şeytanların dostları, Muvahhit Mü"minlerle mücadele ederler! Onların bütün gayesi, Muvahhit Mü"minlere zarar vermek, onları günahlara bulaştırmak, kendilerini dosdoğru yoldan çevirip bâtıl yollara düşürmektir. Bunun için çok çeşitli tuzaklar kurmakta, açık ve gizli hileler ile planlar yapmaktadırlar. Onlara, gizliden çağrıda bulunan şeytanı izlemekte ve onun gibi davranmaktadırlar.
"(Şeytan, Allah"a) dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar (ı, insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (8)
Şeytanın ve dostlarının hileli düzenleri, şeytanî tuzakları böyledir" Onlar, Mü"min Müslümanları kandırmak, aldatmak, hakdan saptırmak ve bâtıla yönlendirmek için her türlü oyunu oynarlar. Bazan nefsin hoşuna giden, hevâya uygun planlarla bu aldatmayı gerçekleştirir, bazan da iyiden, hayırdan ve sevabdan yana görünerek, yani sağdan yaklaşarak aldatmaya gayret ederler. Kuzu postuna bürünen kurt gibidirler. Allah ile, yani Allah"ın adını kullanarak aldatmaya çalışırlar.

Bu hileli tuzaklarına düşmemeleri için Mü"min kullarını uyaran Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Ey insanlar, hiç Şübhesiz Allah"ın va"di haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah"ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubuna, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır." (9)

Tağutlara İtaatın Gizli ve Açık Yolları
Şeytan dostlarını, vesveselerle ve kötülükleri iyilik olarak gösterecek aldatmış, bâtılı hak diye yutturmuş, hak ile bâtılı karıştırmalarını sağlamıştır. Allah"ın ve Rasulü (sav)"in haram kıldığı yolları, sonunda hak yola ulaştıran yollar olarak benimsetmiştir. Onlar, bâtıl yollardan hareketle hakka ulaşacaklarının zannına kapılmışlardır. Meşrû" hedefe, gayr-ı meşrû" yollardan gitmeye çalışanlar, iyi niyet ile kötü amel işlemektedirler. Şeytan, bu amellerini, iyi niyeti bahâne ederek güzel göstermiştir. Onlar, bu tuzağa düşmüş, bu hileye aldanmış ve İslâm"a hizmet niyetiyle, İslâm"ın yol vermediği, uygun görmediği ve haram kıldığı yollarla hareket etmek, böyle davranmaktan da kurtuluş ve sevab beklemek, şeytanın sağdan yaklaşması demektir. İyiliğe ulaşma adına kötülük işlemek, helâl sonuç için haram ile amel etmek, şeytanın tuzaklarından birisidir.

Bundan dolayı itaat ederseniz Allah Teâlâ: "Onlara itaat ederseniz, Şübhesiz siz de müşriklerdensiniz." buyurmaktadır. Müşriklere itaat etmek, onlar gibi inanmak ve onlar gibi amel etmek demektir. Müşrikler, Allah"ın hükmüne karşı hükümler koyar, yasama hakkını kendilerinde görür, Allah"ın hükümlerini yasaklar, kendi hükümlerini geçerli kılarlar. Allah haram kıldıklarını serbest bırakır, onların işlenmesini teşvik eder ve insanların bu haram şeyleri rahatça yapsınlar diye yasalar çıkarır, haramların yapılmasını yasallaştırırlar. Zinâ, kumar, içki, faiz ve diğerleri.
Allah"ın indirdikleriyle hükmetmemeyi, kurulu düzenlerinin temeli yapan müşrik egemen tağutlar, Allah"ın helâl kıldıklarını da haram etmişlerdir. Yani, Allah"ın yapılmasını serbest bıraktığını yasaklamış, bu konuda bağlayıcı zorunlu yasalar gündeme getirmişlerdir. Onlar bu hâlde iken, onlara itaat edenler, onlar gibi olurlar.

"Onlara itaat ederseniz, Şübhesiz siz de müşriklerdensiniz." Ayetini tefsir eden İslâm âlimleri şöyle demişlerdir:
Şeyhu"l-İslâm Ebu"s- Suû Efendi (ra) şöyle der:
"Eğer siz de, haramı helâl sayma konusunda o kâfirlere uyarsanız ve bâtıl iddialarında onları desteklerseniz, hiç Şübhesiz siz de müşriklerden olursunuz. Çünkü Allah Teâlâ"ya itaatı terk ile başkasına itaat eden ve onun dinine uyan kimse, zorunlu olarak Allah Teâlâ"ya ortak koşmuş, hatta onu, Allah"a tercih etmiş olur." (10)
Zeccâc (ra) şöyle diyor:
"Bu ifadede, Allah"ın haram kıldıklarından birini helâl veya helâl kıldıklarından birini haram kabul eden her insanın müşrik olduğuna bir delil vardır. Çünkü Allah Teâlâ, kendisi dışında başka bir hâkim (hüküm koyucu) kabul edeni müşrik saymıştır. İşte şirk budur." (11)
İmam İbn kesîr (ra), şunları beyan eder.
"Allah Teâlâ:"Şayet onlara itaat ederseniz, Allah"ın emrinden, şeriatından başkasının sözüne döner ve onu, Allah"ın emrinin önüne geçirirseniz ki bu, şirktir, "şübhesiz ki, siz de müşrikler olursunuz" buyuruyor.
Nitekim başka bir ayette de şöyle buyuruyor:
"Onlar, Allah"dan olarak bilginlerini ve rahiblerini rabler (ilâhlar) edindiler." (9/Tevbe, 31)
Bu ayetin tefsirinde Tirmizî Adiyy İbn Hatim"den rivayet eder ki, şöyle demiştir: Ey Allah"ın Rasulü, onlar, onlara ibadet etmiyorlardı ki! Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuş:"Bilâkis onlar, haramı onlar için helâl kılmış, helâli onlara haram kılmışlar. Onlar da bunda, kendilerine uymuşlardır. İşte onlara ibadetleri budur." (12)

Konyalı Mehmed Vehbi ise, şunları kaydeder "Hulâsatu"l- Beyan" adlı tefsirinde:
"Şeytanlar, taat-ı İlâhiyeden huruc eden fasık dostlarına vesvese ederler ki, o dostları, sizinle mücadele etsinler. Eğer siz, onlara itaat eder, sözlerini dinlerseniz, müşrik olursunuz. Zirâ, müşriklerin itikadına dair olan sözüne inanan ve ittiba eden kimse, elbette müşrik olur.
Allah"ın haram kıldığını helâl ve helâl kıldığını haram kılan kimse Allah"dan gayrı bir hakim isbat etmiş olduğundan müşrik olacağını beyan için Vacib Teâlâ:
"Eğer müşriklerin sözüne itaat eder de helâle haram, harama helâl deseniz, muhakkak müşrik olursunuz" buyurmuştur." (13)

Ebu"l-Leys Semerkandî (ra) şöyle der:
"Allah"ın haram kıldığı şeyleri helâl, helâl kıldığı şeyleri de haram saymak küfürdür. Ey iman edenler, siz, insan ve cin şeytanlarına uymayın. Eğer onlara uyarsanız, şübhesiz siz de müşriklerden olursunuz. İman sahibleri asla şeytanların vesveselerine uymaz. Onlar, Allah"ın emirlerine itaat ederler ve yasaklarından kaçınırlar." (14)

Prof. Vehbe Zuhaylî, "Tefsirü"l- Münir" adlı tefsirinde şöyle der:
"Haramı helâl, helâlı da haram kabul eden, dininde Allah"ın hükümlerinden başkasına tabi olan herkes kâfir ve müşriktir. Çünkü o, Allah"a başkasını ortak koşmuş olur. Allah"dan başka şeriat koyucu kabul etmiş olur. Hattâ ortak koştuğu kimsenin dini konusundaki hükümünü, Allah"ın hükmüne tercih etmiş olur." (15)

Zemahşerî, "el-Keşşaf" (16) adlı tefsirinde şunu söyler:
" Çünkü Allah"ın dini hususunda kim O"ndan başkasına uyarsa, şübhesiz Allah"a ortak koşmuş olur." (17)

İmam Kurtubî (ra) şöyle der:
"Eğer onlara itaat ederseniz, yani, meyteyi helâl kabul etmek hususunda onlara uyarsanız, " elbette siz de müşrikler olursunuz."
Ayet-i Kerime şuna delildir:
Kim Allah"ın haram kıldığı herhangi bir şeyi helâl kabul edecek olursa, bununla müşrik olur. Şanı yüce Allah ise, meyteyi açık nass ile haram kılmıştır. Başka herhangi bir kimsenin koyduğu hüküm ile meyte helâl kabul edilecek olursa, kabul eden şirk koşmuş olur.

İbnu"l-Arabî der ki:
Mü"min bir kimse, itikadı ilgilendiren hususlarda müşrik bir kimseye itaat edecek olursa, bu itaati sebebiyle o da müşrik olur. Fakat fiilen ona itaat etmekle birlikte, onun inancı Tevhid üzere sağlıklı bir şekilde devam ediyor ve tasdikini sürdürüyorsa âsî olur. Bunu, böylece belleyiniz." (18)
Bütün bu açıklamalardan sonra, bugünkü işgal edilen ve tağutların hükümlerince yönetilen İslâm topraklarında egemen olan düzenleri iyice düşünelim! Bunlar, Allah"ın hükümlerini reddetmiş, geçersiz kılmış ve yasaklamışlardır. Hayat düsturu Kur"ân-ı Kerim"in yerine, hevâlarından kaynaklanan yasalar yapmış, onları uygulamakta ve onlarla yönetmektedirler. Onların yönetimi altındaki bölgelerde Allah"ın helâl kıldıkları haram, haram kıldıkları da helâl hâline gelmiştir. Onların serbest bıraktıkları ve yasallaştırdıkları haram şeyleri, yasaklamaya kalkışan, iyiliği emr eden, kötülükten alıkoymaya çalışanları, yasadışı terörist ilân etmiş, onları suçlu saymış ve haklarında yasal cezalar gündeme getirmişlerdir. Hayırdan ve hayırlı olanı yapmaktan başka bir şey yapmayan Mü"min Müslümanlar, Allah"ın indirdikleriyle hükmetmeyen egemen güçler tarafından suçlu sayılıp tutuklanarak zindanlara atılmışlardır.

Kendisinden başka hüküm koyucu rab ve ilâh olmayan Allah Teâlâ"nın, "tek olan bir ilâh"a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmayan" (19) Muvahhit Mü"min kulları, "kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmayan" (20) Allah"ın yegâne hüküm koyucu olduğunu kabul edip iman etmişler ve Rabb olarak yalnızca Allah"a razı olmuşlardır. Egemen zalim tağutların şirk ve küfür olan hükümlerini ve onların egemen oluşlarını asla kabul etmemişlerdir. Egemen tağutlara akîde konusunda itaat etmedikleri gibi, fiili, yani amelî konularda da itaat etmeyi reddetmişlerdir.

Muvahhit Mü"minlerin bu net ve tevhidi tavırları, her zaman ve her mekânda geçerlidir. "İkrâh-ı Mülcî" olmadığı sürece, bu tavırlarında hiçbir değişme olmaz. Ancak ikrâh-ı mülcî ya da Zaruret durumu ortaya çıkarsa, Allah Teâlâ"nın verdiği "ruhsat" gündeme gelir.

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, kendisine şirk koşan müşriklere itaat etmeyi yasaklamıştır. Bu yasağa rağmen, kendilerini Müslüman görenlerin, yerli veya yabancı tağutlara itaat etmeleri, müşrik iktidarlara destek vermeleri, hayat kitabımız Kur"ân"ın yerine geçmesi için yasalar yapan hüküm sahiblerinin yasalarını kabul etmeleri, bu konuda kendilerine sahih haber ulaştığı hâlde, nasslara karşı duyarsız davranıp hatalarında ısrar edenlere, ""Onlara itaat ederseniz, şübhesiz siz de müşriklerdensiniz" (6/En"âm, 121) hükmü içinde mütalâa edenler haklı değiller midir?" sorusunun cevabını iyi düşünmek gerek!

Gaye, birilerini şirke nisbet edip müşrik sayarak dışlamak değil! Gaye, başta önderimiz Rasulullah Muhammed (sav) olmak üzere, bütün Nebilerin ve Rasullerin varisleri olan Mü"min Müslümanların, Rasulullah (sav) gibi davranmasını sağlamaktır!

Ebu Hureyre (ra)"ın rivayetiyle Rasulullah (sav) şöyle buyurur: "Benim meselimle insanların meseli, ancak şu adamın meseli gibidir:O, bir ateş yaktı da ateşin ışığı etrafını aydınlattığı zaman, küçük kelebekler ve ateşin içine düşer olan şu hayvanlar, ateşin içine düşmeye başlarlar. O adam da, bu hayvancıkları geri çekmeye başladı. Fakat hayvanlar, ona galib gelip hepsi de ateşin içine düşüyorlardı. İşte ben de, sizlerin izâr bağlarınızdan (kemerlerinizden) tutuyor ve sizleri ateşten çekip kurtarmaya çalışıyorum. İnsanlar ise, ateşe giriyorlar." (21)

İmam Nevevî (ra), bu hadisin şerhinde şunları söyler: "Bu hadisten maksat şudur:Peygamber (sav), cahillerle muhaliflerin, günahları ve şehvetleri sebebiyle ahiret ateşine düşenlerini ve bu husustaki hırslarını, pervanelerin (küçük kelebeklerin) dünya ateşine düşüşlerine benzetmiştir. Çünkü pervanede, akıl ve temyiz yoktur. Günahkârlar dahi, Peygamber(sav) kendilerini men" etmiş ve eteklerinden tutmuş olduğu hâlde elinden kaçmışlardır. Şu hâlde her iki fırka, kendini helâk etmek için hırslı ve bu hususta gayret sarfetmiş demektir." (22)

Hadis-i Şerifin tercümesi ve şerhinden apaçık anlaşıldığı gibi, Rasulullah (sav)"in varisleri olan Muvahhit Mü"minler, insanları, çağdaş şirk ve küfür ateşinden kurtarmak için onları uyarmakta, kendilerini içinde bulundukları tehlikeden kurtarmak istemektedirler. Ey insanlar, ey kendilerini Müslüman olarak beyan edenler, uyanın! Egemen tağutlara itaat etmeyin, onları desteklemeyin, şirk ve küfür hükümleriyle hükmetmeleri konusunda kendinize vekil etmeyin! Niyetiniz ne olursa olsun, bu ameliniz, bir şirk ve küfür amelidir. Gelin, bundan Tevbe edin, vazgeçin! Çünkü destekledikleriniz, sizin adınıza, "Allah"ın indirdikleriyle hükmetmeyecek" ve ilâhlaştırılan hevâlarıyla gündeme getirdikleri hükümlerle hükmedeceklerdir.

Rabbimiz Allah Teâlâ: "Hüküm yalnızca Allah"ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (23) diye buyururken, egemen tağutlar, hükmün, Allah"a aid olmadığını, yasama hakkının yalnızca kendilerine aid olduğunu ve bu hakkın asla devredilmeyeceğini beyan etmektedirler."Uyanın ey insanlar!"
İşte bu çağrıyla hareket etmektedirler Mü"min Müslümanlar! İşgal edilen İslâm topraklarında şirk, küfür ve zulüm sistemlerine karşı seslerini yükseltmekte, tebliğ ve irşad faaliyetlerine devam etmektedirler. Her olumsuz şartlara ve dayatılan zorbalıklara rağmen sabredip direnmektedirler.
 "Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir." (24) 

1) En"âm, 6/120.
2) Rabbimiz Allah şöyle buyurur: 
      "Kendilerine kitab verilenlerden, Allah"a ve ahiret gününe inanmayan, Allah"ın ve Rasulü"nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslâm"ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın." Tevbe, 9/29
3) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur"ân Dili, İst. T.Y. C. 3, Sh. 542(Yenda Yayınları)
                 Not: Metin sadeleştirilmiştir. Bkz. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur"ân Dili, İst. T.Y. C. 3, Sh. 506 (Azim Yayınları)
4) En"âm, 6/151- 153.
5) Bkz. Tehrim, 66/6.
6) Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
              "Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O"nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." A"râf, 7/54.
7) En"âm, 6/121.
8) A"râf, 7/16- 17.
9) Fatır, 35/5- 6.
10)    Şeyhu"l-İslâm Ebu"s- Suûd Efendi, Ebu"s- Suûd Tefsiri- İrşâdu"l- Akli"s- Selim, çev. Ali Akın, İst. 2006, C.5, Sh. 2045.
11)    Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr- Mefâtihu"l- Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1991, C.10, Sh. 152.
         Ali Arslan, Büyük Kur"ân Tefsiri, İst. T.Y. C.5, Sh. 231.
               Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsiru"l-Münir, çev. Hamdi Arslan, Vdğ. İst. 2003, C.4, Sh. 331.
12) İbn Kesîr, Hadislerle Kur"ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa- Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1984, C. 6, Sh. 2816.
                 Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru"l- Kur"ân, B. 10, Hds. 3292. prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, A. g. e . C.4, Sh. 331.
13) Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur"ân Tefsiri- Hulâsatu"l- Beyan, İst. T.Y.C.4, Sh. 1519- 1520.
14) Ebu"l- Leys Semerkandî, Tefsiru"l- Kur"ân, Sadeleştiren: Mehmet Karadeniz, İst. 1995, C.2, Sh. 339.
15) Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, A.g.e. c.4, Sh. 332.
16) Bkz. Zemahşerî, el- Keşşaf, c.2, Sh. 49.
17) Muhammed Ali es- Sabunî, Safvetü"t- Tefâsir, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş- Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2003, C.2, Sh.232.
18) İmam Kurtubî, el- Câmiu li Ahkâmi"l- Kur"ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1998, C.7, Sh. 146- 147.
19) Bkz. Tevbe, 9/31.
20) Bkz. Kehf, 18/26.
21) Sahih-i Buhârî, Kitabu"r- Rikak, B. 26, Hds. 70.
Sahih-i Müslim, Kitabu"l- Fedâil, B. 6, Hds. 17-19.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu"l- Emsâl, B. 6, Hds. 3033.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, E. 2, Sh. 244.
22) Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslîm Tercüme ve Şerhi, İst. 1983, C. 10, Sh. 60.
23) Yusuf, 12/40.
24) Bakara, 2/153.

vuslat