Türkiye’ye mecburlar

Abdurrahman Dilipak

Ne Türkiye ile ne de Türkiyesiz.. Batılıların gelip durduğu yer burası. Ne bizimle, ne de bizsiz..

Tamam “Hayır” diyen bir Türkiye istemiyorlar, ama zayıf bir Türkiye de işlerine yaramıyor.. Ne olsun, ne ölsün istiyorlar. Kilitlenip kaldılar. Suriye’de yanan ateş kendilerini de yakmaya başladı. PKK ve PYD, Paralel yapı üzerine kurdukları hesaplar geri tepti. Şimdi kendileri de bu beladan nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlar..

Suriye ne olacak bir cevapları var mı?

DAEŞ ile nereye kadar. Ya da Esed’le, Sisi ile nereye kadar?

İran konusunda ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Tamam en azından şimdilik bir çözümleri yok. Bunu biliyoruz. En azından Amerikan seçimlerine kadar ABD’den sürpriz bir çıkış olmayacak..

Amerikan başkanlık seçimleri sonuçlanana kadar, ABD’den sürpriz bir şey beklemek hayal.. Süper Salı’dan sonra adaylar büyük ölçüde belli oldu. Cumhuriyetçilerin adayı Trump, Demokratların adayı Clinton. Cumhuriyetçi Parti’den 17 aday vardı. 12’si çekildi. 5 aday devam ediyor. Tek başına Trump %40 oya sahip Cumhuriyetçiler arasında.

Demokratların cephesi daha sakin. Toplam 6 aday vardı, 2 aday yarışıyor, ama Clinton açık ara önde. Dananın kuyruğu 8 Kasım’da kopacak.

Seçimi Demokratların kazanması bekleniyor, ama büyük bir fark beklenmiyor.. Bu da ABD’nin geleceği açısından birçok kişi açısından bir felaket. Bu seçimleri “Amerikan rüyasının sonu” olarak görenler azımsanmayacak kadar çok.

Amerikalılar için demokrasi adına da olsa bir siyahiden sonra bir kadının devlet başkanı olması kolay kabul edilecek bir şey değil. Öte yandan Bush’dan sonra, Hitler’in kötü bir kopyası olan Trump’ın Cumhuriyetçilerin adayı olarak öne çıkması ve ciddi bir oy almasının beklenmesi birçok Amerikalı için bir hayal kırıklığına yol açacak..

Seçimlerde kim kazanırsa kazansın işi zor ve bu toplumsal değişim, batı ve ABD için geliyorum diyen bir felaketin habercisi gibi..

Bu kampanya Amerikan Yahudileri için de her açıdan bir hayal kırıklığına yol açacak.. Evangelistler ve Yahudi fanatiklerin emrivaki girişimleri, İslamifobia tartışmaları, Amerikan siyasetini ve hassas dengeleri daha kırılgan hale getirebilir.

Bu kadar belirsizlik, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin inatları, globalistleri tedirgin ettiği kadar, Amerikan derin devletini de sürece müdahaleye zorlayabilir. Amerikan derin devleti  dikkatleri dışa çekmek ve güvenlik kaygısı doğuracak bir terör saldırısı ile yeni bir Irak ya da İkiz Kulelerin vurulmasını hatırlatan yeni bir komplo tezgahlayabilir..

Demem o ki, seçimlerin sona ermesi, ABD’deki krizin derinleşmesini durdurmaya yetmeyecektir.. ABD’deki bu belirsizlik dünyaya, içinde bulunduğumuz bölgeye, en azından dolara yansıyacaktır. Dünyanın en büyük ekonomisi Amerikan ekonomisi, dünyada tedavül eden paranın üçte ikisi de Amerikan Doları. Böyle bir gücün zaafının sebeb olacağı sonuçları şimdiden ön görmek ve ona göre tedbir almak gerek.

AB, Afrika, Asya, Arap Birliği, İslam dünyası, hepsi gelecek konusunda çok da iyimser değil..

Kendi iç sorunlarını çözmekte acze düşenlerin dünyanın diğer bölgelerindeki sorunları çözmesi beklenemez. Yani kasım ayı Amerika’da krizin sonu değil, belki de yeni bir evreye sıçraması anlamına gelebilir.. Amerikan yönetimi, işlerin daha da kötüye gitmesi halinde daha agresif ve sert tedbirler almaya kalkabilir.. Görünen o ki, bu günden uluslararası birtakım krizleri ara bir çözümle dondurma gayreti içindeler.. AB nezdinle Türkiye ile görüşmelerin hızlanması, ABD’nin Brüksel için PYD’nin katılımı konusunda Türkiye’nin taleplerini ciddiye alması, Türkiye’ye Suriye konusunda yapılacak mali yardım, geri kabul, vize kaldırılması ile ilgili aceleci tavırları bu açıdan önemli ipuçları veriyor. ABD’nin PKK ve Paralel yapı konusunda Türkiye’ye karşı daha ılımlı bir politika izlemesinin de asıl sebebi bu olsa gerek..

Herkes şunun farkında, Türkiye’ye rağmen bir çözüm yok..

Yine herkes artık şunun farkında, bu kriz Suriye krizi değil, kapitalizmin ve Siyonizm’in krizidir.

Ve yine herkes şunu biliyor, PKK, Paralel yapı ve DAEŞ gibi yapılar uluslararası sistemin taşeron örgütleridir. Bazı gazeteciler sadece gazeteci değildir. Bazı STK’lar sadece STK değildir. Bazı işadamları sadece işadamı değildir. Her çevreci görünümlü kişi çevreci değildir. Demokrasi, insan hakları, dini değerler politik avcıların oltasında yem olabilir.

Artık şunu biliyoruz ki, İslamifobia’yı kim örgütlüyorsa, ılımlı İslam’ı da, radikal İslam’ı da onlar tezgahlıyor. Birileri “tavşana kaç, tazıya tut” oyunu oynuyor. Din, mezhep, tarikat, tarih, gelenek, ideoloji, milliyetçilik, etnik kimlik, felsefi ve vicdani kanaat, siyaset, hepsi kanlı bir senaryonun malzemesi olarak kullanılıyor. Daha doğrusu kullanılmaya çalışılıyor.. DAEŞ, Paralel, derin, PKK, PYD, KCK, BOP, Ergenekon ve Balyoz’la bu iş deşifre oldu artık. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul çalsan az. Selâm ve dua ile.

yeniakit