‘Türkiye’nin iç-siyaseti, Almanya’nın da iç-siyasetidir!'

Selâhaddin Çakırgil

Son iki günün etkili alman gazetelerinin birinci sahifesinde ve kocaman puntolu manşetlerde hep Erdoğan ve Türkiye bayrağı vardı. Tabiatiyle alman toplumunda korku ve nefret uyandıracak ifadelerle.. Televizyonlardan söz etmeye zâten gerek yok.. Hele de son 4-5 yıldır, onların ana eleştiri malzemesi, hattâ hakarete varan çapta hep, Erdoğan..

Alman medyası ve siyaseti öyle de, hele de Avusturya, Hollanda ve İngiltere medyası başta olmak üzere, Batı dünyasının‚ ‘Abendland’ın diğer kesimlerinde durum farklı mı?

***

Gazetelerden birinde bir fotoğraf vardı.. Bir istasyonda kocaman bir flama.. Yarısına Türkiye bayrağı çizilmiş, diğer yarısı DEAŞ bayrağı.. Ortasına da Tayyip Erdoğan'ın yüz fotoğrafı yerleştirilmiş.. Yüzünün yarısı, siyah..  Altında da almanca olarak, ‘DEAŞ ve Führer Erdoğan durdurulmalı!' yazısı..

Führer, bilindiği üzere, Adolf Hitler’e verilen‚ ‘önder, başbuğ' mânâsında bir ünvan..  Alman siyasetçilerine Hitler ve NAZİ benzetmesi yapıldığında müthiş dehşete kapılıyorlar; sanki suçüstü yakalanmışlar gibi..

Erdoğan‘ın, ‘Meğer Nazizm hâlâ yaşıyormuş..' sözüne çok içerlemişler, onu telafi etmek için

onlar da hemen Erdoğan’a, ‘Hitler çağrışımı' yapacak şekilde, Führer' diyorlar..

Alman makamlarının son derece sistematik ve de sorumluluğunu belediyelerin üzerine atarak sergiledikleri, -Türkiye’nin Adalet ve Ekonomi Bakanlarına-, miting alanlarını ve salonları kapatmak  şeklindeki psikolojik savaş taktikleri daha geliştirilerek süreceğe benziyor.

***

Daha da ilginç olanı, Alman medyasının Türkiye’deki muhabirlerinin veya Türkiye’deki bazı alman vakıflarının sorumlularının, İstanbul’dan gönderdikleri ve Alman gazetelerinde yayımlanan haber ve yorumlarında, Erdoğan’dan ‘diktatör‘ diye söz edebilmeleri!.. Eğer Erdoğan gerçekten de diktatör olsaydı, o zaman bu gibi tipler, Türkiye’den o gibi yazıları gönderebilirler miydi?

Erdoğan’a yönelik bu ‘diktatör‘ nitelemesi dolayısıyla ekleyelim.. İran medyasında da bir kısım yayın organları da, Erdoğan‘ın diktatörlüğünden dem vuruyorlar; emperyalist dünya medyasıyla söylem birliğindeler imişçesine!.. Halbuki, o dünya onları 40 yıla yakın zamandır aynı şekilde suçluyordu.

Sionist İsrail rejiminin meclisinde de bir siyonist milletvekili‚ ‘Davos’un, Mavi Marmara‘nın intikamını aldık mı?.. Türkiye’deki oylama çok önemli..' diyordu..

***

Denilebilir ki, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti bile emperyalist dünyanın medyasına bu derece ilginç gelmemişti.. Çünkü onlar daha başka bir şey bekliyorlardı;  Erdoğan’ın öldürüldüğü ya da en azındaniktidardan uzaklaştırıldığı haberini..

Tabiatiyle bu materyalist insanlara‚ o müthiş güzel, ‘Ne yaparlarsa boş.. / Göklerden gelen bir haber vardır.. /Geceyi onaran bir mimar vardır.. / Kaderin üstünde kader vardır..' gibi mısralarla bir şeyler anlatmak mümkün değil..

***

Almanya veya diğer ülkeler eğer, kendi iç güvenlik meselelerini gerekçe göstererek ve herkesi içine alacak şekilde, her türlü miting veya siyasî toplantılara bazı sınırlamalar getirselerdi, bu çabaları belki mâzur görülebilirdi. Ama, bir takım terör örgütlerinin veya Erdoğan muhalifi kesimlerin yaptıkları ‘HAYIR!‘ konulu toplantılara izin ve destek verilirken, sadece ‘EVET!' konulu toplantılar için, ‘filan salonun yangından korunma tedbirlerinde aksaklıklar olduğu görülmüştür..‘ gibi komik iddialarla ve konunun sorumluluğunu belediyelerin üzerine atmaları, muhatabı anlamaz yerine koyan ve hiç de kurnaz olmayan çok kaba bir saldırganlık örneğidir.

***

Referandum konusu olan anayasa düzenlemesini derinlemesine anlamakta zorlananlar olabilir. Hukukî metinler üzerinde nice hukukçuların bile anlaşamadıkları her zaman görülür. Ama bu gibi zorlamalarla karşılaşanlar, sadece bu gelişmelere bakarak bile safını belirlemek kolaylığına kavuşabilirler.

Öyle görülüyor ki, ‘ifade ve düşünce özgürlüğü' havarisi kesilenlerin bu kaba tavırları sadece Almanya’dakileri değil: ülkemizdeki basiret sahibi herkesi de daha bir uyandırmaya yetecektir.

stargazete