Toplantıların önemi (1)

Abdullah Büyük

Üzülerek söylüyorum ki günümüzde iki büyük hastalığa maruz kaldık. Bunlardan biri unutkanlık ki maalesef hastalık halini almıştır. İkincisi ise randevulara geç gelmek. İşte bu iki hastalığa neşter olabilecek üç haftalık bir mesaj sunmayı vazife bildik. Özellikle vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşları sorumlularımızın üzerinde hassasiyetle durması gereken bu konuyu, üç hafta süre ile sizlere takdim ediyor ve üzerinde hep birlikte düşünülmesini istirham ediyoruz. İlkini Mevdudi'den bir iktibas -alıntı- ile sunuyorum:

Merhum Mevdudi'nin, 26.3.1944 tarihinde yapmış olduğu tarihi bir konuşmanın önsözü. Ümit ediyoruz ki, bu konuşma metni, hizmet eden tüm cemaat, teşkilat, dernek v.s gibi alanlarda çalışanlar için hayırlara vesile olur:


"Beyler, genelde halk toplantıları ve konferanslarından anlaşılandan, bizim toplantılarımızın tabiatının özellikle farklı olduğunu anlamış olmalısınız.


Halk toplantıları ve konferanslar, nutuklar, törenler ve sloganlarıyla karakterize edilirken, bizim toplantılarımızda hiçbir zaman bu tür şeyler
olmadı. Bu toplantılarda kasıt, gösteri veya halkın dikkatini gürültü ve şamata ile çekmek beklentisi yoktur. Bu toplantıların gerçek amaçları tanışmak ve herkesin birbirine yakınlaşması, işbirliği için yollar ve araçlar üzerinde çalışmak, emirin (başkanın) sizi tanımasını sağlayarak, yeteneklerinizi takdir edebilmesi ve ona uygun görev vermesi, sonuçlandırdığımız işleri zaman zaman gözden geçirmesi, zaaf noktalarımızı ve kusurlarımızı kavrayıp kurtulmanın yollarının münakaşasını yapmaktır.


Bu sebeple, halk toplantılarını karakterize eden özelliklerin hiç birini burada bulamayacaksınız... Henüz halk toplantılarında teşhir edilen gürültülü yönelimleri üzerinizden silkmemişseniz, lütfen en kısa zamanda onlardan kurtulunuz. Slogan çığırtkanlığı ve tahrik etme hiçbir işe yaramaz ve zamanımızı bu tür şeylere harcamamalısınız.


Bu sabahtan beri, çeşitli yörelerden parti (cemaat) üyeleri ile yaptığım görüş alışverişleri esnasında, onların boşa vakit geçirerek ve yanlış ifadelerde bulunmak gibi alışkanlıklara döndüklerini tesbit ettim. Bu önlenmesi gereken bir zaafiyettir.


Müzmin alışkanlıklar, tabii ki bir gecede terk edilemez, yavaş yavaş ve derece derece önlenebilir. Fakat o kınanmış alışkanlıkları silkmek için samimi gayret gösterilmelidir.


Ziyaretlerimden ve sizinle tek tek veya birlikte yaptığımız görüş alışverişlerinden olduğu kadar, çeşitli yerlerden aldığım raporlardan, üye kaydında gösterdiğimiz büyük dikkate rağmen, partinin (cemaatın, teşkilatın, derneğin vs.) faaliyetlerine ilgi duymayan önemli miktarda kişinin partiye sızdığı sonucuna vardım. İlgisizlikleri şundan belli ki üyeler bu toplantıya en fazla sayıda katılmaya davet edildikleri halde, onların önemli bir kısmı geçerli bir özür ileri süremezken, bir kısmı da cemaatin (partinin vs.) davetine icabet edemeyişleri için özür dilemeye bile ihtiyaç hissetmediler. Bizim davetimize karşılık vermek yerine günlük işleri, ev işleri ve dünyevi işlerinin peşine koşmayı tercih ettiler. Bu, arkadaşlarımızın yüklendiğimiz görevle hiç ilgilenmediklerini gösterir.


Bu toplantının ve Allah'a verdikleri sözün ehemmiyetini kalplerinin derinliğinde idrak etselerdi, hiçbir dünyevi menfaatin ve meşguliyetin bu toplantıda bulunmaktan daha büyük değeri olmadığını düşüneceklerdi. Bu başlangıç noktasında Partinin (cemaatin, vakfın, teşkilatın, derneğin v.s) faaliyetlerine bu kadar ilgisiz olurlarsa, bazı büyük kampanyalar yapılmasına karar verilirse, davete icabet edecekleri nasıl beklenebilir?


Kendinizi bir teşkilatı destekliyor kabul ettiğiniz zaman, onun çağrıları veya davetleri ne olursa olsun, küçük veya büyük bir hizmet olsun size düşen vazife işlerinizi bırakıp, anında cevap vermektir ki siz buna mecbursunuz.


Tabiatıyla, bazı özel durumlarda Allah ve Peygam-berinin zaruretten dolayı izin verdiği vakidir. Fakat cemaat (parti, teşkilat, vakıf, dernek) üyeleri, partiye karşı zorunluluk hisleri ile dolu değillerse, teşkilat ölü ve etkisiz kalacaktır. Bazı kişiler 'şu anda mühim bir cemaat (parti v.s) çalışması olmadığına göre, toplantı önemsizdir ve ondan uzak durmanın hiçbir zararı yoktur' kanaatinde olabilirler. Bu yanlış bir davranıştır. Yapacak veya yapılacak hiçbir iş veya hizmet olmasa bile, belirli bir yerde toplantı yapmaya çağrıldınızsa, orada bulunmanızla vakit kaybetmemiş olursunuz.


Bu başlangıç safhasında, partinin (cemaatin v.s) çağrısına derhal icabet etmek ve nereyi toplantı yeri olarak ilan ederse, orada bir araya gelmek kesinlikle gereklidir. Bu disiplin olmaksızın esaslı hiçbir şey başaramayacaksınız.


Bu toplantıya üyeler tarafından gösterilen ilgisizlik arizi bir şey değildir. Bazı yerlerde cemaat üyelerinin haftalık toplantılara düzenli katılmadıklarını öğrenmiş bulunuyorum. Yapacak hiçbir işleri olmadıkları zaman, sadece vakit geçirmek için katılıyorlar. Bazı yerlerde haftalık toplantı düzenleme adeta tamamen terk edilmiştir. Cemaate (partiye, vakıfa, derneğe, teşkilata v.s) kayıtlı olmasına ve kendilerini tamamen Allah'ın isteğine terk ettiklerini yeniden ikrar etmelerine rağmen, bazı üyeler var ki önceki kadar ruhsuz ve atıldırlar. Fakat onlarda herhangi bir değişiklik olmadı. Bir kere bile cehaletin güçleri ile savaşma cesareti göstermediler. Ne insanları Allah'ın yoluna (gerçeklere, hakikatlara) dönmeye davetten zevk alırlar, ne de arkadaşlarına aidiyet hissine sahipler. Bu, cemaatin (teşkilatın, vakfın, derneğin, partinin v.s). En ilk toplantısında üzerinde apaçık durduğumuz gerçeğe uymayan bir durumdur ve sonradan zaman zaman tekrar ettiğimiz gibi, sayımızı çoğaltmak veya güç gösterisi için üye kaydetmek istemiyoruz. Bilirsiniz ki şişmanlık vücuda güç değil, ağırlık verir.


Biz sadece, bir dış baskı ile değişmeyen iradesi ile çalışmaya kararlı kişiye, bir de Allah'ın nimeti olan hayat nizamını tatbik etmek için mücadele etmek isteyen azimli kişiye muhtacız."

yeni akit