Tersinden ırkçılık (II)

Merve Kavakçı

Muhammed Ali’yi İslam’a çeken güç, birçoklarında rastladığımız üzre ırkçılık konusunda gösterdiği hassasiyet. Burada kullanılan hassasiyet tek boyutlu bir şey değil. Çok boyutlu. Teorik değil sadece. Yani diğer inançlarda olduğu gibi ve çoğu kez rahatlıkla arkaikliği üzerine söylemler geliştirilebilen metinlerde olduğu gibi, iki kapak arasında kalan, Pazar’a Cumartesi’ye indirgenen, fiiliyata geçirilemeyen, sözde kalan, öyle olunca da öz’de olamayan bir anti-ırkçılıktan bahsetmiyoruz. Bilakis, hayatın içinde, tam merkezinde gün-be-gün ırkçılık pratiğine meydan okuyan davranış biçimlerini kullandıran bir dinden söz ediyoruz. Yani bu, Amerikan tarihinin yüzkarası olan plantasyon adı verilen tarımsal üretim alanları ile özdeşleşmiş kölelik kurumunun empoze ettiği gibi ikiyüzlü bir tavır içermiyor. Mevzubahis iki farklı tavrı bir arada bulunduran davranış biçiminde beyza sahip hem dindardır hem de kölesine zulmedebilir. İncil’ini okur ama kölesini aç ve susuz bırakır, zincire bağlar. Dini vecibelerini yerine getiriyor olması onun ırkçı davranışlardan arınmasına vesile olmaz. Tam tersi sanki bunu dini adına yapıyormuşçasına yapar. Veya din ve iş’i ayırır yani sekülerleştirir, sonuç itibariyle de hayatı hem seküler yaşar hem de dindar. Daha doğrusu ikisini de yapmaz. Bu tarihle büyüyen Muhammed Ali yolu İslam’la kesiştiğinde hayatının en büyük şokunu yaşar. İslam’ın ırkçılık bağlamında ön şart koştuğu renk körlüğü onu hayrete düşürür, sonra da Kâbe’nin etrafında dönen kulların ne kadar farklı ve fakat ne kadar aynı, ne kadar denk ve eşit olduklarına şahitlik eder. Bu hayret meraka, merak alakaya dönüşür ki cezbolmuştur artık. Dini İslam ismi Muhammed Ali’dir artık.

Geçen haftaki cenaze merasimi için hazırlanan biletleri almak için insanlar bir anda kırk kilometre uzunluğunda kuyruk oluşturdular. Ve duyduk ki biletler hemen de tükenmiş. İnsanların Ali’ye olan teveccühü buradan da belli. Onda içi dışı birlik, sahicilik görüyor insanlar. Bunun için de tanır tanımaz herkes onu son yolculuğuna uğurlamak istedi. Türkiye Cumhurbaşkanı dünyadaki hiç bir liderin yapmadığını yaptı ve bir Müslümanın diğer Müslümana olan son vazifesini yapmak üzere cenazeye gitti. Ancak iki şey dikkat çekici nitelikte ve üzücüydü bu törende. Birincisi ortada bir düzensizlik mevcuttu. Amerika’nın ölüm, defin, cenaze kültürüne pek de uymayan bir karmaşa, belirsizlik, düzensizlik vardı. Akustik çok kötüydü mesela. Kur’an tilaveti yapan karii’ler en iyilerinden seçilmemişti mesela. Sanki düzensizlik içinde bir düzen oluşmuştu ama bu alışılmışın dışındaydı.

Bence ikinci konu birinciden daha önemli bir sorundu o da ırkçılık. Hayatı boyunca ırkçılığa İslam içinden cevap veren bir Müslümanın cenazesi buram buram ırkçılık kokuyordu. Tersinden ama. Yani siyahları tek görünür kılan bir cenaze merasimi. Burası bizim başkasına açık değil hissini havaya yayan bir manzara. Tersinden ırkçılık maalesef Afroamerikalıların bir türlü aşamadığı bir şey. Bilmiyorlar ki yaptıkları onlara yapılandan farksız..

yeniakit