Terbiyecinin vazifeleri

Abdullah Büyük

Terbiyeci bilgi vermenin yanında samimiyet tohumları ekmekle de muvazzaftır. Anne, baba, öğretmen, imam veya eğitim mesuliyeti taşıyan her kim olursa olsun yapması gereken şeylerden biri de samimiyet kazandırmaktır. Zira bütünüyle samimiyet olan din, bunu gerekli kılmakta; samimi olmayan bütün şeyler de Allah indinde kabul görmemektedir. 

Terbiyesine aldığı kişinin ufkunu genişletmelidir. Tüm âlemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamber’in ümmeti olan ve bütün yeryüzünün sorumluluğunu taşıyan Müslümanlar olarak ufkumuzun dar olması pek tabii eğitim hayatımızı büyük ölçüde kısıtlayacaktır. Öyle ki bir eğitimcinin ufku kendi mahallesi, kendi şehri ve hatta kendi ülkesiyle sınırlı kalmamalı; tüm dünyayı kuşatmalıdır. Zira dünyada vuku bulan hadiseleri, hâkim olan yaşam şartlarını bilmeyen bir eğitimcinin tam bir eğitim verebilmesi düşünülemez. 

Eğittiklerini akl-ı selime çağırmalı, doğru karar verebilmelidir.

Usul ve metot öğrenmeli; eğitimin esas ve temellerinin kalpten başladığını bilmelidir. 

İlmin yanında adap öğretmelidir. 

Hülasa; terbiyeci yetiştirdiği insanda selim bir vicdan inşa edebilen ve ahlak şuuru verendir. Bu da Kur’an bağlantılı bir disiplinle tüm hayatımızı, hareketlerimizi ve uzuvlarımızı kontrol altına almak suretiyle gerçekleşebilir. Kalbe yerleştirilen bu terbiye ve iman gücü sayesinde sınırları çiğnemeyecek; hayatını, uzuvlarını haramlarla kirletmeyecek kişiler yetiştirmek de terbiyecinin nihai hedefi olmalıdır. Çünkü kalpteki iman hâkim olma gücünü kaybederse bütün uzuvlar kontrolden çıkacak ve haramlarla bir araya gelmek çok kolay hale gelecektir. 

Bir yaprağın bile hareketlerinden haberdar olan Allah Teâlâ’nın yeryüzüne halife olarak gönderdiği insanın eğitim ve terbiyesini üstlenen, onu şeytanın ve nefsin tuzaklarından korumak ve salihler arasına dâhil etmek için çaba gösteren birinin bu samimi gayretlerini karşılıksız bırakması düşünülemez. Eğer terbiyeci Allah’ın kendisini gördüğü, kendisiyle beraber olduğu şuuruyla faaliyetlerini gerçekleştirir, Allah’ın yarattığı insanı O’na yöneltmek için verdiği bu mücadelenin kutsal bir mücadele olduğunun farkında olursa Allah’ın yardımı muhakkak tecelli edecektir. Allah’ın yardımı olmadan elini dahi hareket ettirmekten aciz olan bir insanın, yine O’nun yardımı olmadan başka bir insanı terbiye edemeyeceği kuşkusuz bir hakikattir. O halde terbiye ancak Allah’ın her an izlemesi, takibi ve yardımıyla beraber olduğunu bilen ve bu şuurla yapan bir terbiyeci ve Kur’an’ın onayından geçmiş, Kur’an’la şekillenmiş bir usul ve metotla gerçekleşebilir, amacına da ulaşabilir. Unutmayalım, Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık peygamberlik hayatının yarıdan fazlasını kapsayan Mekke dönemi, yalnızca Allah, ahiret ve risalete imanı inşa etmek amacıyla nazil olan ayet-i kerimelerin gölgesi altında geçmiştir. O halde her işte olduğu gibi eğitimde de ilk adım, imanı sağlamlaştırmaktır. 

Bugün toplumuzda en büyük eksiklik, bahsettiğimiz bu vazifeleri yerine getirebilecek, bu bilinç ve şuuru taşıyan mürebbi yokluğudur.

“Rahmet Mevsimi” olarak tarif ettiğimiz Receb, Şaban ve Ramazan aylarının bütün İslam Alemi ve insanlık için hayırlara vesile olması duasıyla cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun. Amin…

yeniakit