Temsilcilik sorumluluğumuz ve vazifelerimiz

Abdullah Büyük

Her Müslüman insanın ismi Rabbimiz tarafından konulmuştur. “Size ‘Müslümanlar’ adını veren O’dur.” (Hac/78) İsmi Allah tarafından konulan Müslümanlar, elbette isimleriyle iftihar ederler. “ Ben ‘Müslümanlardanım’ diyenden kimin sözü daha güzeldir.” (Fussilet /33) Okuyacağımız şu ayet meali, Müslüman insanın birinci planda yapacağı vazifeyi dile getirmektedir: “Bana Müslümanlardan olmam ve Kur’an okumam emredildi.” (Neml/92)

Sahabeden Abdullah ibn Mesud’un şu sözü her müslümanı onurlandıran, değer ve şerefini açıklayan bir gerçektir: “Üç şeye yemin edebilirim. Onlardan bir tanesi de şudur: Allah(c.c), İslam’la nasiplendirdiği insana, Müslüman değilmiş gibi muamele etmez.” (Hilye:1/277)

Şimdi sizlere çok önemli bir hadiseyi bildirip üzerinde derin derin düşünmenizi istirham ediyorum.

Mekke kuşatmasında, Mekke’nin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan, Peygamber efendimizle görüşmek için gelir. Efendimizin çadırına girerken yanına Peygamber Efendimizin çok sevdiği Aiz b. Amr’ı alır.

Efendimizin yanına girerlerken: “Ya Rasulallah, Ebu Süfyan’la Aiz bin Amr geldi.” derler. Efendimiz: “Aiz bin Amr’la Ebu Süfyan geldi.” diye uyarır. Yani fakir de olsa iman etmiş bir mümin, kafir bir Kralın, Cumhurbaşkanının, Sultanının, Şahın adının önüne alınmasını istedikten sonra: “İslam yücedir. Üzerine çıkılmaz.” buyurur. (Feth-ulBari 3/220. Darakutniden ve Fevaidi Ebi Ya’la dan dan naklen)
    Bakara suresinin 221. ayetini okuduğumuzda, karşılaşacağımız hakikat şudur: “İmanlı bir köle imansız bir kraldan daha hayırlıdır ve imanlı bir köle kadın imansız kraliçeden daha hayırlıdır.”  

İçinde bulunduğumuz mübarek ayda, aç karnımızla konuları, meseleleri daha iyi anlama imkânına sahip olduğumuzu rahatlık söyleyebiliriz. Değeri, kıymeti bu kadar önemli olan müslümanın, İslamiyeti temsil etme şuuru veya bilinci ört bas edilemez. Aksi halde, Muhammed İkbalin şu sözü ne kadar haklı olduğunu ispatlar: Bugün Müslümanların, İslamiyete yapacağı en güzel yardım, tüm dünya halkına haykıracağı şu sözde mevcuttur: Ey Dünya halkı. Biz müslümanız, ne var ki İslamiyeti temsil edemiyoruz…

Buraya kadar sunduğumuz mesajımızı taçlandıracak bir başka belgeyi, vesikayı hatırlatmadan geçemeyeceğim. Hz. Muhammed’e (s.a.v) peygamberlik verildiğinde, en yakın akrabalarından başlayarak, Mekke’nin kalburüstü insanına kadar hepsini Safa Tepesine çağırdı. Büyük bir heyecanla toplanan topluluğa ilk sözü şu oldu: “Ey İnsanlar beni nasıl bilirsiniz?” Toplu cevap: “Seni doğru biliriz Ya Muhammed. Sen yalan konuşmazsın.” Peygamberimiz daha sonra Peygamberliğini duyurdu. Görülüyor ki bir insanın karakter ve şahsiyet testi çok önemli bir konudur. Peygamberimiz topluluğa önce kişilik testini yaptırdı daha sonra Allah tarafından Peygamber olarak vazifelendirildiğini açıkladı.

Tüm bu bilgi ve belgeler, biz Müslümanların, temsilcilik kimliğimizin ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Acaba diyorum kişiliğimizi komşularımıza, yakın akrabalarımıza, müşterilerimize, talebelerimize, hane halkımıza test yaptırsak, bir nevi karakterimizin envanterini çıkartsak, nasıl bir raporla karılaşırız? Buna paralel olarak konuşma dilimizi, gönül dilimizi ve beden dilimizi ahlak ve edep terazisinde tartsak sonra ibreye baksak kaç kilogramlık temsilciliğe sahip olduğumuzu görebiliriz?

Netice olarak, temsilcilik sorumluluğumuz ve vazifemiz, biz Müslümanların üç konuda dikkatli olmamızı gerektirmektedir. Bunlardan birincisi, dünya ve ahret dengesinin kurmanın inceliklerini hesaba katmalıyız. İkinci olarak, çevre tesirinden kurtulmanın imkânlarını hesaba katarak, Kur’an ve Sünnetin gölgesi altında yaşanacak bir hayat tarzı ortaya koymalıyız. Ve üçüncü olarak da, Kur’an-İnsan irtibatının düzene girmesinin zihin ve gönül mücadelesini vermeliyiz.

yeniakit