Tek tipçi İsviçre

Merve Kavakçı

Postkolonyal teori veya halkta karşılık bulduğu ismi ile eleştirel bakış açısı insana ait ve dair her şeyin ikili zıtlıklar çerçevesinde değerlendirilmesine ve kategorize edilmesine karşı çıkar. İtirazını ulu orta değil de bilimsel verilere dayandırarak yapar. Söylediğinin özünde şu vardır: dünyayı batı ve doğu, kuzey ve güney, şu ve bu, biz ve öteki, orası burası diye bölmeyin. Dünyayı bölmeyin, insanı bölmeyin, davranışı bölmeyin, varlık ve metafizik alemi kendinizce, rastgele, ama hep kendinize hizmet eder şekilde sınıflandırmayın. Zira sınıflandırma, gruplandırma ile beraber zıtlıklar çıkar ortaya. Birinin iyi olması için, diğerinin kötü addedilmesi, birinin genç ve güzel olması için, birilerinin de yaşlı, çirkin, hasta vesaire vesaire olması lazım. Genç neden yaşlının alternatifi, sağlıklı nasıl oluyor da hastanın tersi olur, o da ayrı bir meseledir ama insanoğlu zıtlıkları en’ler üzerinden yani ekstrem en uçlar üzerinden üretmeye meyleder.

Bu çerçevede Occident dediğimiz Batı endeksli sınıflandırmalar, kendi dışında kalanı öteler, iter, kakar, horlar. Demiştik, bugün de tekrar etmek durumunda kalıyoruz. Zayıf yoktur o Occident’ın içinde. Yok mudur, vardır ama yoktur. Yani görünmezdir. Olsa bile yoktur, varsa bile görünmez olacak kadar yok-olmuştur yani yok-sayılmıştır. Yaşlı da öyle, hasta da öyle. Her şeyin en’lerinden Occidentin karar verdiği en’ler kendine, tam tersindeki Orient’e yazılmıştır.

Buraya nereden mi geldik…şimdi onu izah edeyim. İsviçre’de bir eyalette alınan karardan. Dünya gözünde huzur, mutluluk sembolü, refah, sağlık, afiyet timsali olarak kabul gören İsviçre’de öyle bir karara imza atılmış ki evlere şenlik, bütün diktatoryal rejimler gözümüz arkada kalmayacak, komünizm yaşayacak, totaliter zihniyet Avrupa’nın göbeğinden İsviçremizden yükselecek diye bayram edecek. Onlara bu sevinci yaşatacak olan ülkenin Basel-Landschaft kantonunda alınan el sıkma kararı. Şöyle ki, Müslüman öğrencilere karşılarındaki kişi hangi cinsten olursa olsun yani ister kadın ister erkek olsun selamlaşma şekli olarak el sıkma “mecburiyeti” getirilmiş. Kararın arka planında bir hadise yatıyor. Therwil Ortaöğretim Okulu’nda okuyan 14 ve 15 yasındaki Suriyeli iki kardeş, öğretmenlerinin elini sıkmayı reddetmiş. Okul idaresi bunun üzerine çocukların el sıkma mecburiyeti olmadığına dair bir karar almış. Yani Müslüman öğrencilerin taleplerine olumlu karşılık vermiş, medeniyet aranıyorsa, medeni olanı yapmış, bu zaman ve çağda kimseyi istemediği bir şeye zorlamama adına, kalıba sokmama adına, olur, tabii, bu Müslüman öğrencilerin örf, adet, kültür ve dinlerine aykırı buldukları bu ritüele, bu alışkanlığa, bu selamlama şekline uyma mecburiyetleri yok, demiş.

Gelin görün ki, bu başta ifade ettiğim ikili dünya taraftarı Occidentalistleri pek rahatsız etmiş, ne demek el sıkmamak, hem batıda yaşayacaksın hem de batılı adam ve kadınların selamlaşma tarzını benimsemeyeceksin, yok öyle şey deyip, daha üstteki eğitim öğretim dairesine başvurmuşlar, onlar da bu özel izni kaldırmış. Karara gerekçe olarak da kadın erkek eşitliğiyle ilgili kamu yararının ve yabancıların uyumunun, din özgürlüğünden “oldukça” ağır söylenmiş. “Tokalaşma bu nedenle bir öğretim görevlisi tarafından talep edilebilir” denilmiş aksi olması halinde öğrenci 4 bin 500 Euro para cezasına çarptırılacakmış.

Gülelim mi ağlayalım mı…hem gülüp hem ağlarken İsviçre’yi değil ülkemi düşündüm. Yıl 90’lı yıllar, ay 28 Şubatlı aylar. Kanal atv. Spiker askerden çıkma Ali Kırca. Haber sunuyor. Ağzından memnuniyet salyaları akarak sunuyor. Görüntü, İstanbul bilmem ne üniversitesi mezuniyet töreni. Birinci olan öğrenci –aslında- başörtülü ve fakat peruklu. Diplomasını verecek olan erkek ve fakat pek Batılı rektör mü dekan mı ne ise, ona başıyla uzaktan selam vererek elini sıkmadan diplomasını almak isterken, adam bir hamle ile kızcağızı çekiyor, iki yanağından öperek diplomasını veriyor… Başı göğe eriyor rektörün, spiker Kırca’nın da(!).. Hey gidi günler! Hey gidi ülkem! Nereden geldi ülkem de…gençler bilmez.

yeniakit