Tayyîb Erdoğan işte budur!.

Selâhaddin Çakırgil

Birileri, Tayyib Erdoğan hakkında olumlu bir şey yazınca, hemen, ’iktidar yalakalığı’filan diyorlar, ’yandaş’ diyorlar.. Bazıları da bu gibi nitelemelerden biraz çekinerek, kenara çekiliyorlar.

Yahu, Allah aşkına, bir tarafa yan ve yandaş olmayan, tarafını belirlememiş olan var mı?

Böyleyken, bir kime ki, hiç gizlemeden, ’Ben Tayyib Erdoğan’ı ve etrafındaki çekirdek kadroyu, genel çizgileriyle, kendi değerlerine en yakın kimseler olarak görüyorum..’ diyor ve taraf olduğunu kesin bir dille bildiriyorsa..

’Evet, ben tarafdarım..’ diyen kimseye, ’Sen tarafsın ve tarafdarsın, yandaşsın..’diye suçlama yöneltmeye kalkışmanın abesle iştigal olduğu ortada olmaz mı?

Kaldı ki, -kendi adıma konuşayım-, bizim tarafdarlığımız, Tayyîb Beyin ’iktidar ve iqbal günleri’yle ilgili ve sınırlı olmayıp, 40 yılı aşkın, yarım asra yaklaşan bir fikrî beraberliğin gerektirdiği acıları da paylaşmak duygu ve düşüncesinin neticesindedir. Çünkü, o, genel çizgileriyle bizim fikirlerimizi, duygularımızı, heyecanlarımızı terennüm ediyor..

Bunları söylerken, şunu da bilhassa tekarr edelim ki, Tayyîb Erdoğan’ın her yaptığını doğru gören değil, ama onu, yaptıkları ve dile getirdiklerinin temel kalkış noktası ve hedefleri itibariyle, kendi doğrularımıza ve değerler sistemimize, mevcud şartlarda en üst seviyede hizmet eden birisi olarak niteliyoruz ve bunu gizlemiyoruz.. Yani, Tayyib Eroğan’a bakarak doğru kriterler icad etmiyor; tam tersine, kesin doğrularımızın kriterlerine göre, ona içinde bulunulan şartları da gözönünde bulundurarak bir yer belirlemeye çalışıyor ve bu ölçüler dairesinde onu destekliyoruz. Ve, birileri, Tayyib Erdoğan’dan hatasız- günahsız bir tip yontmaya çalışırsa, ona da en başta biz karşı çıkarız! Ama, birileri istedi  ve birilerinin hoşuna gitsin diye değil, inançlarımız açısından kusursuz insan yontma ve kutsama hakkımızın olmadığını belirtmek açısından..

Ama, bütün çabalarını  Tayyîb Düşmanlığında temeerküz ettirenlere gelince.. Sırf onlar memnun olsun diye, kendi adamımızı onların siyaset sahnesindeki aç kurtlarının önüne atacak değiliz..

Tartışmanın özünde, fir’avun ile Hz. Mûsâ (a)nın; yahudi sermayedarlarıyla, Roma İmparatorluğuna karşı qıyâm eden Hz. Îsâ (â) ’nın; Mekke müşriklerinin şahsında bütün şirk ve put düzenlerinin tarafdarlarıyla Hz. Peygamber (S)’in arasında verilen mücadelenin bir tarafında yer almak mes’elesidir; yoksa, kemalist-laik rejimin 90 yıllık tahakkümü içinde oluşmuş bir takım resmî makamlara geçip oturmak mes’elesi değildir.

*

 20 Eylûl günü İstanbul -Yenikapı’da, teröre karşı yapılan büyük mitingi izlerken, bir daha görüldü ki, Tayyîb Erdoğan, halkına geçmişte olduğu gibi, şimdi de yalan söylemiyor, birilerinin hoşuna gitsin, bol bol alkışlasınlar diye konuşmuyor, davranmıyor.

Doğru olduğuna inandıklarını tekrarlıyor..

Ki o doğrular, büyük çapta bizim de doğrularımız, hepimizin doğruları..

Zaman zaman, bazı sohbet toplantılarında, ’O, bizim değerlerimize saygılı birisi değil…’ dediğimde, cümlenin devamını dinlemediklerinden bazıları şaşırıyor.. Sözün devamında, ’Evet, o bizim değerlerimize dışardan saygılı birisi değil, bizzat bizden birisi..’ diyorum.. Bu, o, bu rejimin filan makam ve mevkıinde olduğu için değil, bulunduğu her yerde bizim inançlarımızı terennüm ettiği için, böyle..

*

Hatırlanacağı üzere, teröre karşı yapılan bu mitinglerden, HDP cenahı ve hele de, her konuşmasında son zamanlarda devamlı ’barış- barış’ diye tutturan ve ama, elleri silahlı çetelerin-militanların, teröristlerin saldırıları devam ederken, onların öldürmelerine, yakıp -yıkmalarına, bombalamalarına yarım ağızla, ’Keşke siz de yapmasanız..’ diye yalvarıp, silahları susturma çağrısı yaparken, devlet güçlerinin de silahlarını susturması çağrısını eklemeyi ihmal etmiyen Demirtaş bayağı rahatsız olmuştu.. Bunun için de, ’Bu mitingler, birilerinin bayrakla problemi mi var ki, bayağı eline alan gelsin.’ çağrılarıyla yapılıyor diyordu..

Tayyib Erdoğan, ona cevab verirken, yine doğruları söylüyor ve, ’Birisi ne diyor, bayrağa saldırı mı var? Daha ne olacaktı? Yalan üzerine inşa ettiğiniz bir dünyanız var. Cesedlerini kendilerine ait paçavralara sarıp, bayrağa saldırı mı var diyorsunuz. Zorla kongrenizde bayrağımızı astınız zaman geldi bayrağımızı indirmeye kalktınız. (…)Kim ki bu bayrağa sahib çıkıyorsa işte o millîdir, yerlidir, Türkiye’lidir. Kim ki yan gözle bakıyorsa işte o bu vatanla da, bu milletle de bağı kalmamış olan bir mankurttur. Açık söylüyorum bugün milletimizin karşısında kim varsa, dün Malazgirt’te onlar vardı. Bugün milletimizin karşısında kim varsa, dün Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı’nda onlar vardı. Zaman değişti, isimler değişti; ama, amaçları değişmedi.’ diyordu.

(Burada bayrak kutsamacılığı yapmıyoruz. Toplumu,  bayrak fetişizmine kaymasına da karşıyız.. Bayrak, nihayet, her bir devletin hâkimiyet sembolüdür. Ama, birilerinin yalanını yüzlerine vurmak açısından Erdoğan’ın bu noktayı hatırlatması yanlış ve yersiz mi?)

Erdoğan, sözlerine devam ederken, çarpıtılan eski sözlerine de tekrar açıklık getiriyor ve ’Kürd sorunu yoktur..’ şeklindeki bir cümlesininkürd halkına, Erdoğan’ın,  ’kürdlerin varlığını reddettiği’ şeklinde ucuz ve yalan haplar şeklinde sunanların entrikalarına değinerek, ’Evet, bugün bir kürd sorunu yoktur, terör sorununu vardır ve bizim mücadelemiz, bir etnik yapıya değil, devlete silah çeken terör örgütüne karşıdır ve o bu mücadele, o silahlar susturuluncaya kadar devam edecektir..’ diyordu..

Evet, Tayyîb Erdoğan, geçmişte de bunları söymememiş miydi? O zaman da,’Biz kürd sorununu bitirdik, ama, bu, kürd vatandaşın devletle sorunları bitti artık..’ mânâsında değildir.. Bu ülkede kürdün de, türkün de, çerkezin de, lazın da, boşnağın da, romanın ve diğerlerinin de devletle sorunları vardır ve biz bunları gidermeye çalışıyoruz..’ demişti; bunu evvelki gün de tekrar etti.. Ama, geçmişte müslüman kimlikleriyle tanınan birileri bile, hâlâ, bu mes’eleye en müslümanca bakabilen bir cumhurbaşkanı olan Tayyîb Erdoğan’ı kitlelere,’kürd sorunu yoktur..’  dedi diye, konuyu çarpıtarak‚’En büyük kürd düşmanı..’diye tanıtmakta ısrar ediyorlar.. Allah onlara ve hepimize vicdan, akıl, idrak ve feraset versin..

Tayyîb Bey, geçmiş aylarda, ’400 m.vekili veriniz, anayasayı değiştirelim..’  şeklindeki  sözlerinin de çarpıtılmasına bir karşılık olmak üzere, evvelki gün, o cümlesini tamamladı ve ’hangi partiden olursa olsun fark etmez; kalbi, bedeni millet için çalışacak yerli ve millî 550 tane milletvekili göndermenizi istiyorum..’dedi..

Bunu bazı arkadaşlar, ’HDP’nin dışlanması’ mânasında algılamışlar..

Hayır, bütün halk kesimlerinden de istenen, ülkenin birliğini esas alan ve dışarıdan verilen emirlere göre hareket etmeyen; milletin ve ülkenin birliği konusunda ikiyüzlü, ikircikli, beyanlarda bulunmayan, samimî, dürüst m.vekilleri idi; kimsenin dışlanması sözkonusu değil..

*

Tayyib Erdoğan’ın etnik mes’eleye bakışını bazıları siyasî sebeblere bağlıyorlar ve sırf ülkenin ve halkın birlik ve bütünlüğünü sağlamak için, siyaset icabı öyle konuştuğunu sanıyorlar.

Halbuki, onu  ve onun geçtiği eğitim merhalelerini ve onun bağlandığı aslî değerleri bilenler,  onun bu sözlerinde siyaset icabı söylenmişliğin bulunduğuna ihtimal veremezler. Elbette, onun, cumhurbaşkanı ve bir müslüman olarak da, ülkenin ve halkın bölünmemesi için de hareket etmesini, konuşmasını tabiî karşılamalıdırlar. Ama, o, o makamlarda bulunmasaydı bile, bu hassasiyetleri bir müslüman olarak yine dile getirmeliydi.. Bu arzu, sadece belli makamlarda olanların değil, kendisini müslüman bilen veya bu ülkede müslüman halkın büyük ekseriyetiyle birlikte yaşamayı kabullenmiş olan herkesin de arzusudur..

Bu vesileyle, bir Cumhurbaşkanı’nın ağzından, Ârif Nihad’ın meşhur ’Dua’ şiirinin okunması bile, Tayyîb Erdoğan’ın nasıl birisi olduğunu anlatmaya, göstermeye yeter; görmek istemeyenlere ise, ne söylense, hiç.. Unutulmasın ki, bu ülke, yarım asır öncelerde, 1959 yılında Pakistan Devlet Başkanı Eyyub Khan geldiğinde, onu Sultanahmed’de Cuma namazına götüren, ama, kendisi, ’Biz laikiz..’ diyerek, camie girmeyen ve namaz sonuna kadar dışarda bir sandalye üzerinde oturup bekleyen Celal Bayar ve benzeri daha nice C. Başkanlarını görmüştür..

Şimdi ise, milyonların huzurunda, cumhurun, halkın gerçek başkanı sıfatıyla Tayyîb Erdoğan, merhûm Ârif Nihad Asya’nın şiirini okuyor..

Bu şiiri buraya dercedelim ki, nereden nereye gelindiğini ve yapılamıyan, düzeltilemiyen daha pek çok yanlışlar olsa bile; müslümanların hangi noktalara geldiğini daha iyi anlamak isteyenler için bir ölçü olur belki.. Sadece bu şiirin bir c.başkanı tarafından okunur noktaya gelmesi bile, Tayyîb Bey’in, niçin sevildiğinin, desteklendiğinin anlaşılması için herhalde yeter..

 

DUA…

Biz,kısık sesleriz… Minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler… göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bize güç ver… Cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah’ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah’ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!

*

Evet, Tayyîb Erdoğan, bulunduğu resmî makamlardan dolayı değil, halkımızın gönül dünyasını dolduran işte bu duygu ve düşüncelere sahib olduğu için benimseniyor; büyük kitlelerce..

*

dirilişpostası