Taşgetiren: Ahmet Hakan Yavşak

Gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren, Ahmet Hakan'a bir yazısından dolayı "dönek, yavşak" gibi kelimelerle ağır biçimde yüklendi. İşte o iki yazı..

İşte Ahmet Taşgetiren ve Ahmet Hakan'ın sözkonusu yazıları:

AHMET TAŞGETİREN - ahmettasgetiren.com - 13 Eylül 2006

İsmailağa ile başlayan gelişmeler üzerine...

-İsmailağa Camiinde bir cinayet işlendi, cinayeti işleyen de arkasından öldürüldü. Caninin linç edildiği iddiaları ortaya atıldı. Olayla ilgili en yalın gerçek şu: Ortada bir adli vak'a var. Bu araştırılacak, soruşturulacak, yargıda sonuç alınacak.

-Oysa olay, bu adli vak'a mahiyetinden çıkarılıp, cemaatlerle, tarikatlarla, onun üzerinden güvenlik bürokrasisindeki tasarruflarla, onun üzerinden hükümetle hesaplaşmaya dönüştü.

*Evet bir cemaat - tarikat sorunu hep canlı kalsın, istenir. Bir takım insanlar, dini duyguların da sağladığı coşkuyla farklı alanlarda topluma hizmet vermeli mi, yoksa hep örtülü bir tehdit unsuru olarak mı algılanmalı? Devlet hep, bir takım vatandaşlarından tehdit potansiyeli mi üretmeli? Dolayısıyla devlet, hep bir kısım vatandaşı ile sorunlu mu olmalı? İsmailağa adı altında korkunç bir örgüt ortaya çıkarmak, bu mantığın tabii uzantısı gibi görünüyor. "Mahmut efendi için çete davası açılacak!" Bakın şu işe... Hasta yatağından kaldırıp mahkemeye çıkarmak sistem adına ne müthiş bir başarı olurdu!!! değil mi? Fethullah hoca için açtık! Yargıladık, yargıladık, ne oldu? Ne kazanıyoruz böyle yapmakla ülke adına?

*Benim kanaatim şu ki, bu olay bahane edilerek, emniyet birimlerindeki farklı eğilimler birbirini altetmeye çalışıyorlar. Medyaya geçmiş dosyalardan bilgi servisi yapılıyor. Emniyet birimlerinin İsmailağa üzerine gitmediği, bunun sebebinin "emniyet içinde örgütlenmiş bulunan ideolojik yandaşlık" olduğu izlenimi oluşturulmak isteniyor.

*Bundan sonraki adımda ise, iktidarı, dindar toplum kesimlerinin üzerine yürütmek, bunu yapmadığında "irticayı koruyor" propagandasını işletmek, bunu yaptığında ise, iktidarı toplumsal zemininden koparmak hesapları yatıyor.
-Bu meselede CHP lideri Baykal'ın tavrı ayrıca üzerinde durulmayı hakediyor. Baykal bu olayda İsmailağa cemaatini suçlarken, "devlet içinde devlet"temasına sarıldı. Ona göre "İsmailağa'nın bir tek bardağı eksik"ti. Bu üslupla Baykal, yargı sürecini çoktan geçmiş, polis, savcı ve hakimlik statüsünü çoktan üstlenmişti; kesecek, biçecekti. Hadise, Baykal'ın derinden akan dünyasını bir kere daha su yüzüne çıkarmıştı. O, arasıra muhafazakarlara da seslenir, onlardan da başbakanlık dilenir, ama o hassas noktaya geldiğinde, kendine sahip olamaz, dindar kesimlerin üzerine veryansın etmekten kendini alıkoyamaz. İnsan düşünüyor, böyle bir adli vak'ada, Baykal başbakan olsa acaba nasıl davranırdı, polisi "cemaat"in üstüne nasıl gönderir, ortalığı nasıl tarümar ederdi?

-Olayın tahlilinde üzerinde durulması gereken bir başka konu, "ülke insanlarının kıyafet üzerinden aşağılanması" meselesinin bir türlü gündemden düşmemiş olmasıdır. Giysileri sebebiyle insanları aşağılamak, belki en gaddar özgürlük katlidir. Çarşaflı bir kadının resmini çekip, altına aşağılayıcı ifadeler yazmak. "İşte Türkiye" yollu propagandalar geliştirmek, insanların sakalını, saçını, başındaki veya üzerindeki giysiyi gülünçlükle tanımlamak bir türlü önü alınamayan sapkınlıktır. İnsanları giysileri yüzünden beğenmeme hakkı, insanlara kıyafet dikte etme hakkı, modayı en iyi ben bilirim iddiası, "benim hoşuma gitmeyen giysiyi bile giyme hakkın yok" dayatmacılığı... Yani neresinden bakacaksınız bu yaklaşımın hangi çağın toplum - yönetim ilişkisini resmettiğini okumak için?

-Ve böyle zamanlarda, "dönekler" arzı endam ediyor. Güya içerden bilgiler verecekler, ama teslim alınmış kafa yapısıyla ve gittikleri yeni dünyanın kendi toplumuna karşı tepeden bakan jakoben duruşunu besleyecek nitelikte...

Yaz vatandaş yaz, köşe verdiler sana, şimdi en kolay şey, geldiğin dünyaya sövmek, çünkü güçlülerin dünyasında görüyorsun kendini! Oysa ayıp, çirkin, aşağılık bir duruş o. Bir Brütüs duruşu. Bakıyorsun patronlarının gözlerine, onların gözlerindeki pırıltının nasıl bir satışla oluşacağını müthiş bir önsezi ile seziyorsun, sonra... sonrası malum... O yavşak üslup... Yavşak üslupla, medya karşısında güçsüz kalacağını hesapladığın insanların üzerine çamurla yüklen... Bu işleri ne yazık ki hep yavşaklar yapar.

Gelelim yeniden meselenin yalın niteliğine:

Ne var ortada?

Bir cinayet ve cinayeti işleyenin öldürülmesi...

Çalışsın yargı ve gerçeği ortaya çıkarsın. Herkes de işlediğinin bedelini ödesin. Ondan ötesi, yani bir topluluğu medyada yargısız infaza tabi tutmak, zaten açık biçimde yargıyı saptırma girişimi olacaktır.

*********

Ahmet Hakan ne yazmıştı?


Tarikata giriş raconu


FARZ edelim ki taşrada terzisiniz.

Konfeksiyon çıkmış, mesleğiniz can çekişiyor. Asabınız bozuk yani. Sürekli yakınmaktasınız.

Milli Nizam'dan beri bağlandığınız partiler de bekleneni verememiş.

Peki ne olacak? Ruhunuzda kabaran o haşin dağdağayı nasıl sakinleştireceksiniz? Can sıkıntısını nasıl yeneceksiniz?

Aman dikkat: Bu durumda siz tipik bir "Sami Efendi Cemaati" aday adayı haline gelmiş oluyorsunuz.

Cemaatin yayınladığı Altınoluk dergisiyle tanışır, bir de cemaatin tebliğcilerinden biri tarafından kafalanırsanız, olay biter.

Artık yeni bir hayat başlamış oluyor sizin için: Üç ayda bir "Şeyh Efendi"yi ziyaret için İstanbul'a gitmeler, sakal bırakmalar, çocuğu Kuran kursuna yazdırmalar, kızın üzerine baskı kurmalar falan...

Siz artık "Bir terzi vardı canı sıkılan" aşamasını çoktan geçmiş durumdasınız.

* * *

Diyelim ki Güneydoğu'nun kalabalık kentlerinden birinde bütün günü kahvede parasına okey oynayarak geçiren bir gençsiniz.

Ucuz şarap içip karanlık mahallenizde naralar atarak efeleniyorsunuz.

Haytanın birisiniz yani...

Namazında niyazında babanız, "Şu zibidi adam olsun" diye yakanızdan tutup sizi Adıyaman'ın Káhta İlçesi'ne bağlı Menzil Köyü'ne götürüyor.

"Seyda Hazretleri"nin popüler kıldığı bu "tarikat köy"e, bin türlü keramet öyküsünün etkisiyle giriyorsunuz.

Köyde üç gün kaldıktan sonra "Şeyh Efendi", nihayet sizi huzuruna kabul ediyor...

"Kumara ve içkiye tövbe" diyorsunuz.

Dikkat: Keramet öyküleri, adamı kıskıvrak yakalar ve işte siz de kıskıvrak yakalandınız.

Yani artık sizin için "Menzilci" diyebiliriz.

* * *

Varsayalım ki İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde oturuyorsunuz.

Bir yandan geçim gailesi, bir yandan "Ulan kahpe İstanbul" duygusu sizi sarıp sarmalamış.

Hem tutunamamışsınız, hem de öfkelisiniz.

Meşhur "Taksi Şoförü" filmindeki Robert De Niro abimiz gibi, olup bitene acayip kıl oluyorsunuz.

Laleli fuhuş bataklığı olmuş, kapkaç almış başını gitmiş, kızlar açılıp saçılmış, ahlak, namus hak getire!

Kafayı bunlara takmışsınız.

Robert De Niro gibi alıp makineliyi tarama yapacak kadar "sert abi" olamadığınız için, bir soyutlanma girişiminde bulunuyorsunuz:

İsmailağa'daki "Şeyh Efendi"ye intisap ediyorsunuz.

Etrafınızdaki matrak arkadaşlarınızın alaylarına, laf sokmalarına falan aldırmadan bütün şeklinizi, şemailinizi değiştiriyorsunuz: Sakal, şalvar, cüppe vs...

Ve küçük dünyanızda fırtınalar estirecek ritüeller:

"Efendi"den ders almalar, gece teheccüt namazına kalkmalar, akşam namazından sonra "hatme havece" adı verilen özel ayin, Mektubat-ı Rabbani okumalar...

Dikkat: Artık siz de "ihvan"a dahil oldunuz!

* * *

Diyelim ki Kayserili yaman bir tüccarsınız.

80'den sonra işleriniz büyüdükçe büyümüş...

Bu yüzden "Allah Özal'dan razı olsun" diyorsunuz da başka bir şey demiyorsunuz.

Yaz olunca dini bütün otellere, kış olunca kaplıcalara gidiyorsunuz.

Başka da bir lüksünüz yok.

Politika sizi pek kesmiyor ama bir "sosyal içerik" ihtiyacıyla da dopdolusunuz.

Her gün kapınıza Zaman Gazetesi bırakan, bıyıkları dudaklarının üzerinde kesilmiş gayretli gençler, sizdeki "sosyal içerik" ihtiyacını hemen saptıyorlar.

Dikkat: Artık siz de "Fethullah Gülen Hocaefendi"nin hizmetlerine hasta olanlar kervanına dahil olmak üzeresiniz.

Ve işte "dünyanın dört bir yanında açılan okullar" konusunda anlatılanlar, sizin de başınızı döndürmeye başladı.

Hemen karar alıyorsunuz: Vietnam'daki koleji ben ayakta tutmalıyım.

İşte Gülen cemaatine girdiniz ve hayatınıza bir "sosyal içerik" kattınız.

"Altın nesil" yetiştirip dünyayı değiştireceksiniz.


AHMET HAKAN - HÜRRİYET - 10 EYLÜL 2006

Güncel Haberleri

Arakçi: Lübnan’la kardeşlik temelinde ilişkilere yeni bir sayfa açıyoruz
X, Mossad casuslarını ifşa eden hesabı kapattı
Miami pazarlığında ABD Avrupa’yı dışladı
İsrail işgal ordusunda ‘tarihi’ kriz: Binlerce asker kaçtı
iPhone Alırken Bir Daha Düşün!