Tarihten de ders alarak, uzun vâdeli bir bakış açısıyla

Selâhaddin Çakırgil

Dünya siyasetinin nereye doğru gittiği üzerinde tam bir belirsizliğin daha bir güçlü olduğu bir zaman dilimindeyiz.

Amerikan emperyalizminin hesapları Trump döneminde yeniden şekilleniyor. Trump, daha seçilir-seçilmez, ‘Zer (altın)ve zor’, / servet ve silah gücü ile hareket edeceğini, kabinesinde 5 general ve şahsî servetleri milyarlarca doları bulan 5 milyarder’e de yer vererek göstermişti. 

40 yılı aşkın bir zamandır Ortadoğu’da etkili bir varlık gösteremeyen ve eski gücünü yitiren Rus emperyalizmi de, Putin döneminde Suriye Buhranı’nın ortaya çıkardığı kaotik tablodan istifade ederek bölgeye kendi isteğine göre yön vermekte daha bir iştahlı hale gelmişken..

Amerikan emperyalizmi de Rusya’nın bölgede kazanmış gözüktüğü üstünlüğü Trump döneminde kesinlikle önleyeceğinin işaretlerini vermeye başlayıp, Rusya’ya, Suriye konusunda, ‘Tarafını belli et, birlikte paylaşalım, aksi halde bölgeyi biz kendi başımıza düzenleriz..’ diyor. Putin, ‘Obama dönemini arar hale geldik’ demeye başladı..

***

Şimdi iki taraf da birbirinin parmağını var gücüyle ısırmaya hazırlanıyor.. Ya, iki tarafın parmağı da kopacak, ya da, bir taraf erken pes edip, karşı tarafın üstünlüğünü kabullenecek..

Nitekim, dün Vladimir Putin, Donald Trump’ı ilk kez eleştirdi ve ‘Trump döneminde aramızdaki güven daha da azaldı’ dedi ve Amerika’nın Suriye rejimine yönelik geçen haftaki saldırısını hâlâ da içine sindiremediğinin işareti olarak, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanmadığı iddiasını tekrarlıyor. Üstelik de, USA Dışbakanı Tillerson’ın Moskova’da çetin geçeceği tahmin olunan görüşmelere başladığı saatlerde..

Dün, Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ise, Rusya’nın Esed’i aklamaya çalıştığına ve onun kimyasal saldırı yaptığı hususunda hiçbir şüphelerinin olmadığına değiniliyordu.

Rusya ile ilginç bir balayı dönemi yaşayan İran ise, Amerika’nın Suriye’ye bir daha saldırması halinde karşılık vereceklerini belirtiyordu. Ancak siyasî gözlemciler bunun bir blöften ileri geçmeyeceğini, İsrail rejiminin Suriye’ye defalarca saldırmasına rağmen, İran’ın da, tıpkı Esed gibi tepkisiz kaldığını ve iddia ettikleri tepkiyi gösteremediklerini belirtiyorlar.

***

Böylesine hassas bir zaman diliminde, Türkiye de 100 yıllık bir baş eğmişlikten yavaş yavaş yavaş başını dik tutmaya çalışan bir merhaleye doğru yol alırken.. Üç gün sonra, bir halk oylamasına gidecek ve güçlü ve ânında karar alabilen bir yönetim mekanizması için, halk, ‘EVET’ veya ‘HAYIR’ kelimelerinden birinde karar kılacak..

Günlük hesaplara göre yapılacak bir halk tercihi sonunda, ülkenin, bu hassas dünyada güçsüz ve nasıl yöneteceğini bilmeyen kadrolar eline geçmesine zemin hazırlayacak bir tablo ortaya çıkarsa, şüphe yok ki, telafisi imkânsız zararlara yol açabilir.

***

Hatırlayalım, 100 yıl öncelerde, Osmanlı’nın o son demlerinde ve son derece karmaşık dünyada hattâ Mehmed Âkif, Elmalılı Hamdi Efendi veSaid Nursî gibi isimler bile, -elbette eleştirilecek bir çok yanlışları da olsa bile- devleti emperyalistlerin oyunlarına karşı ayakta tutmaya çalışan ve son 300 yıl içinde belki de en dikkatli ve çağını okumakta en uyanık bir devlet başkanı konumunda olan 2. Abdulhamid’e muhalefette ve hattâ ona düşman olmakta; yazık ki, Tevfik Fikret gibi ateistliğini ilan edenlerle, Abdulhamid’e bombalı saldırıda bulunan ‘ermenici’ teröristlerle ve emperyalist dünyanın uşağı durumundaki diğer nice iç düşmanlar ve emperyalist güç odaklarıyla aynı safta yer almaktan kaçınamamışlar ve Müslümanların elinde büyük bir güç olan 600 yıllık Osmanlı da, Abdulhamid bertaraf edildikten sonra, İttihadçıların elinde 10 senede parça parça oluvermişti!

Yapılacak referandum oylamasında da, ortaya bir zaaf tablosu çıkarsa, tıpkı 100 yıl öncelerde olduğu gibi bütün uluslararası emperyalist güç odaklarının ve onların içerdeki uzantılarının özgürlük türküleriyle, nasıl bir saldırıya geçeceğinden asla gafil olmamak gerekir.

stargazete