Tarihi, diktatörlerin bildirdiği şekilde anlamaya, daha ne zamana kadar?

Selâhaddin Çakırgil

M. Kemal"in "çok yakın" çevresinde bulunan ve sonraları tarih prof."u da olan Âfet İnan, "paşa"sının kendisine yazdırdığı bir tarihî metin üzerinde şübhelerini dile getiriyor ve "Orada öyle bir savaş olmamıştı.." diyor.. M. Kemal ise, "Sen benim dediklerimi yaz, tarihi yapanlar yazdırır.."  cevabını veriyor..

Pratik açıdan yanlış değil, bu söz.. Ama, noksan.. Çünkü, tarihin en azından, galiblerin ve mağlubların bakışına göre farklı yorumları vardır.. Bu iki taraf dışında ve tarafsız kalanların  görüşleri de daha bir tamamen farklıdır.. Ve bir toplumda "tarihî doğru"  diye geçerli kabul edilenler, gerçekte gaaliblerin yazdırdıklarından ibarettir.. Ve mağlubların da bir tarihi vardır, ama, bu, genelde bir "gizli tarih"tir ve mağlubların temsil ettiği görüş yeniden güç kazanıp da, sosyal hayatta etkinliğini hissettirirse, günışığına farklı bir şekilde ve meydan okurcasına yeniden çıkmanın yollarını arar-bulur..

Arkadaşlar anlattılar; Kadir Mısıroğlu, bir tv. kanalından M. Kemal"i âdetâ bombardıman etmiş.. Açıkça isim vererek, ağır suçlama ve eleştiriler varmış.. Bu zamana kadar yapılmamış, görülmemiş cinsten.. Ama, hakaret yokmuş.. Yine de bazıları korkmuşlar, "Bu kadar pervasız olunmalı mı?"  diye..

Bu gibi eleştiri ve hattâ suçlamalara alışılması gerekiyor.. Çünkü, geleceğimizi sağlıklı temellere oturtabilmemiz için, geçmişimizin mantıkî bir süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir..

*

Hatırlayalım ki, Mustafa İsmet (İnönü), M. Kemal"in bütün ömrü kadar Meclis"te ve TC. rejiminin yerleşmesinde derin etkilerde bulunmuş bir ikinci isim.. İkinci Şef, İkinci Diktatör.. Ama, ona bile diktatör denilmekten, Birinci Şef"in de aynı şekilde nitelenebileceği korkusuyla, kaçınılıyor..

Yakın tarihimizin değerlendirilmesinde de aynı korku ve zihnî kelepçe hükümfermâ..

Hani, bir karikatürdeki gibi.. Bir hoca, "içki içenlerin cehennemde yanacağını" söylüyor; ötekisi‚ "Atam hariç, de.. Atam hariç de"" diyerek, bu hocanın ağzını kapamaya çalışıyor.. Halbuki, İsmet İnönü, kemalist/ laik devrimlerin yerleştirilmesi zorbalığında, belki M. Kemal"den bile dikkatliydi.. (Nitekim, M. Kemal, notlarını -kolayına geldiği ve sür"atli not tutmaya elverişli olduğu için- osmanlıca tutarmış ve amma, İsmet Paşa"nın gelmekte olduğu haber verilince, o notları hemen kaldırır v elatin alfabesiyle yazmaya başlarmış.. İnönü ise, harf devriminden sonra, hep latin harfleriyle yazmayı kemalist-laikler için asla vazgeçilemez ve ertelenemez bir vazife olarak görürdü..)

İsmet İnönü de o kadar sevilmemesine rağmen, yanlışları- zulümleri eleştiriliyor, ama, kimse ona hakaret etmeyi aklından bile geçirmiyor.. Ve kimse de bu eleştirileri ona hakaret olarak algılamıyor ve öyle bir algılama olsa bile, kimse, "filana hakaret ettin.." diye dâva açmaya kalkışmıyor..

*

TRT-Haber"de 7 Ağustos günü Şeyh Saîd"in torunlarından veya  yakın aile  çevresinden bazı isimlerin acı hatıraları yayınlanıyordu..

Özellikle Said Ensarîoğlu ve Sertac Bucak"ın anlattıkları çok düşündürücüydü..  Ancaak, Sertac Bucak, muhtevalı konuşmasında bir yanlış yapıyordu.. Ve, kuvvetle muhtemeldir ki, o yanlışı bilerek yapıyordu.. Şeyh Saîd Hareketi"nin olduğu o dönemde ailelerinin 1925"lerde mâruz kaldıkları zulümleri anlatıyor... "Hükûmetin başında kim var?" diye soruyor ve cevabı "İsmet Paşa.." diye kendisi veriyor..

Halbuki, 1925"lerde o ayaklanma sırasında Fethî Bey başvekil iken, M. Kemal, Fethî Bey"in gevşek davrandığını düşünüp, derhal İsmet Paşa"yı getiriyor, işbaşına..

Demek ki, o zaman da gerçekte Hükûmet"te olan M. İsmet değil,  M. Kemal..

Ama, M. Kemal Paşa"ya toslamayalım diye,  bütün veballer M. İsmet"in üzerine atılıyor..

Bu durum, "birilerine dalaşmamak için, çalıyı dolaşmanın aklın gereği olduğu" gerekçe olarak ileri sürülüyorsa, o zaman, hiçbir isim verilmemeli.. İsim verilirse, o zaman, bir kurnazlığın ötesinde, tarihî gerçeklerle uyuşmadığından, bir de yanıltıcılık sözkonusu oluyor..

*

Aynı yanlışlığın bir benzeri, 8 Ağustos günü de, Başbakan Erdoğan tarafından İzmir"de tekrarlandı.. Erdoğan, İzmir konuşmasında, CHP lideri Kılıçdaroğlu"nu sıkıştırırken, "Dersim Katliâmı"na değiniyor ve onbinlerce insanın can verdiği bombardımanların kimler tarafından yapıldığını hatırlatırken,  "o cinayetlerin, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü"nün emriyle işlendiğini" belirtiyordu.. 

Halbuki, Tayyîb Bey yanlış mı biliyor, yoksa çalıyı dolanmak  için mi öyle söylüyor , bilmiyorum; ama, her ne olursa olsun, bir yanılma veya çarpıtma sözkonusu.. 

Çünkü, 1937"de patlak veren "Dersim Gailesi" sırasında, C.Başkanlığı makamında bulunan kişi, M. İsmet değil, M. Kemal"dir. Yani, o cinayetler direkt onun sorumluluğundadır..  Başvekil de Celâl Bayar"dır.. (İsmet İnönü, Başvekillik"ten yeni azledilmiştir, M. Kemal"le sert bir tartışma sonunda..) Celal Bayar, hâtıratında,  M. Kemal"le birlikte, nasıl tenkil/ imha kararı aldıklarını teferruatıyla anlatır..

Ve o zamanlar Emniyet Umûm Md. Muavini olan (1970"lerin Dışişleri Bakanı) İhsan Sabri Çağlayangil de, hâtıratında, bizzat  M. Kemal tarafından Dersim"e gönderildiğini ve ayaklanmanın, "Beni Kemal Paşa ile görüştürürseniz teslim olurum.."  diyen lideri Seyyid Rızâ"nın, isteğine uygun karşılık verilerek nasıl tuzağa düşürüldüğünü; sonra da, Seyyid Rızâ"nın 80 civarındaki yaşını bir gecede 54"e, oğlunun yaşını da aynı şekilde 17"den 23"e nasıl yükselttiklerini ve önce babasının gözü önünde oğlunu ve sonra da Seyyid Rızâ"nın kendisini nasıl îdâm ettiklerini; hemen ardından da,  M. Kemal"in bizzat  El"Aziz"e geldiğini anlatır..

Evet, Dersim"deki o kanlı bombardımanlarn yapıldığı sırada, C. Başkanı olan, M. İsmet değil, M. Kemal"dir.. Elbette bu cinayetler, İsmet Paşa tarafından yaptırılamaz değildir, o da yapardı ve yapmıştır da.. M. Kemal"in ölümünden sonraki bazı kıpırdanışlar da aynı şekilde  ezilmiştir..  Ama, Dersim İsyanı"nın bastırılmasındaki o en sert, kanlı baskın yöntemlerini yaptırmanın sorumluluğu M. Kemal"in üzerindedir.. Ve o zaman Başbakan"ın Celâl Bayar ve o askerî yöntemleri acımasızca uygulayanın Mareşal Fevzî Çakmak olduğunu da unutmayalım. İlginçtir; bütün kemalist devrimlerin gözcülüğünü yapanın da, o bombardımanların emrini verenin de Mareşal Çakmak olduğu, halkımız tarafından pek görülmez, halkımız nazarında o hâlâ, dindar ve mâsûm bir kimse olarak görülür..

Böyleyken, Tayyîb Erdoğan bile, Dersim Katliâmı"nı İsmet Paşa"dan sözederken, bir gerçeği bilerek veya bilmeyerek çarpıtıyor ve M. Kemal"i söylemiyor..

M. Kemal"e hakaret edilmesini önlemek için 1951 yılında Celal Bayar- Adnan Menderes ikilisi tarafından çıkartılan ve dünyada bir başka örneği bulunmayan şekilde, ölümü üzerinden 72 yıl geçtiği halde, hâlâ da kanun zoruyla korunmaya çalışılan bir kimsenin resmî ideolojinin tartışmasız ve laik/kutsal ikonu haline getirilmesine son verilmeden, son 100 yılımızın sağlıklı şekilde anlaşılması ve değerlendirilmesinin imkanı yoktur. O ilkel anlayış, milletimizin modern bir toplum olduğu görüntüsüne de büyük engel oluşturmaktadır..

Modern bir toplum, sadece gelişmiş teknolojik veya maddî imkanlara sahib olmak açısından değil, insan hakk ve özgürlüklerine sahib olmak açısından da gelişmiş olmalıdır.. Yoksa, köleleştirilmiş, zihnine kelepçe takılmış bir "tok esirler toplumu"  olmaktan kurtulmak mümkün olmaz..

haksöz