Suriye Üzerinden Yenilenen Kanlı Gömlek Stratejisi ve Silahsız Kuvvetler

Nureddin Şirin
Suriye konusunda yapılan tartışmalarda, en çok duyduğumuz kelime "kan" olmaktadır. Sürekli "kan" gösterip, "dökülen kan"lardan söz etmenin amacı, insanların duyguları üzerine basarak, çizilen senaryonun bir sonraki aşamasına geçmekti. Bunu yapacak olan da öncelikle, "psikolojik harekat" için görevlendirilmiş "silahsız kuvvetler" olacaktı.

Aslında biz bu "silahsız kuvvetler"i kendi ülkemizde 23 Şubat sürecinin başlatıldığı dönemde, bazen gazete, bazen televizyon, bazen sendika şeklinde gördük; bazen bir araya gelir ortak açıklama yaparlar, bazen de ayrı ayrı görevlerini ifa ederlerdi.

BÇG"lerin fişlemeleri, ismi verilmeyen üst düzey generallerin açıklamaları, konu mankenlerine sahnelettirilen çeşitli oyunlar, başlarda sarık ellerde sopalar, televizyon ekranlarında öfke patlatan hıçkırıklar, aslında Washington ve Tel Aviv"in çizdiği kirli senaryonun adım adım uygulanmasından başka bir şey değildi"

Emperyalizm 28 Şubat sürecinde İslamcılara karşı bu stratejisin izlerken, aslında bunu soğuk savaş döneminde çok uzun yıllar sol devrimcilere karşı uygulamış, Pentagon ve CIA"nın "psikolojik savaş merkezi" olan "Amerika Ulusal Güvenlik Ajansı", oluşturduğu "korkunç komünizm" imajı ile, halkları faşizm ve kapitalizmin iğrenç kolları arasına çekmişti. Ne zihinlerin kirletilmesi, ne onurların silinip süpürülmesi, ne kişiliklerin iğdiş edilmesi bir sıkıntı ve sorun teşkil etmiyordu. Çünkü "özgür dünya"nın karşısında "komünizm" gibi ölümcül bir tehlike vardı.

Pentagon ve CIA"nın psikolojik savaş merkezleri bu küresel manipülasyonu bütün gücüyle sürdürürken, diğer yanda yine CIA ve Pentagon bağlantılı Gladyo"lar, Özel harp Daireleri, silahlarla, bombalarla "düşman"ları ortadan kaldıracak operasyonlarını sürdürüyordu"

Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, Amerika rotasyona geçerek, birimlerine yeni görevlerini yükledi. Bu kez yıkılması gereken yeni düşman "devrimci İslam"dı. Varlığını İslam dünyasındaki sömürge ve yağmalarına dayandıran ABD emperyalizmi, hem globalizm, hem neo-colonyalizm hem de "yeşil kuşak" projeleri ile emperyalizm karşıtı İslami hareketleri hedef tahtasına oturttu.

Amerika"nın Müslüman halklar arasındaki devrimci dalgayı kırabilmesinin iki yolu vardı; bir taraftan sahip olduğu askeri gücü harekete geçirecek; Avwaks"lar uçacak, uçak gemileri sahillere doğru yol alacak, hayalet uçakları bomba yağdıracak, Cruise füzeleri hedeflerine kilitlenecekti. İşgaller, katliamlar, yıkımlar yakın tarihin sayfalarına eklenecekti"

Diğer taraftan da "silahsız kuvvetler"ini harekete geçirecek, CNN"ler, BBC"ler, Özgür TV ve radyolar, manşetler, makaleler, analizler karşıdaki "düşman"nın beynine saplanacak ve etkisizleştirilecekti.

Bütün bunların Suriye ile ilgisi ne"

Suriye rejim karşıtlarının Türkiye"de kurdukları "Suriye Ulusal Konseyi" başkanı Burhan Ghalyon The Wall Street Journal"a verdiği röportajda, Amerika"nın Suriye üzerindeki rolünü tanımlarken, çok yerinde bir tespitte bulunuyor: "Amerika, arka planda çalışıyor, doğrusu iyi de yapıyor!"

Evet güzel bir tanımlama; "perde arkası çalışma" ya da "kendisini geri planda tutarak, çizdiği senaryonun başkaları eliyle gerçekleşmesini sağlama"

Suriye Ulusal Konseyi"mizin sayın başkanı Ghalyun"un takdirde andığı bu taktik, doğrusu çok işe yarıyor. Çünkü Amerika çok daha ucuza getirip bazen maşa kullanıyor, bazen de süflörlük yapıp mizansenleri yönlendiriyor.

"Silahsız kuvvetler", kenara geçebilirsiniz artık, görevinizi tamamladınız.

Şimdi "silahlı kuvvetler" "son vuruş"u yapmaya geliyor...

"..

Başta belirttiğimiz gibi, sürekli "kan" göstermeyle geçilen aşamalardan sonra, artık Şam"ın üzerine nasıl ve ne zaman bomba yağacağını konuşma aşamasına yetiştik.

İslam dünyasına "özgürlük ve demokrasi" götürme alışkanlığını bir türlü terk etmeyen Amerika yeni misyonuna başlamak üzere. Biz de özgürleşeceğimiz günü sabırsızlıkla beklemekteyiz. Varsın gelsin artık bu özgürlük"!

Demek ki bu Amerikan tasması çok öncelerden bir bağışıklık bıraktı üzerimizde"

Bizler, dünyada, bölgede olup bitenlere baktığımızda, öncelikle konuşmamız gerekenleri hiç konuşmama, bundan da öte bunları konuşmayı kerih ve ayıp görme eğilimine girerken, emperyalizm, sömürgecilik, kapitalizm sorgulamalarını da bir kenara attık.

Örneğin, Suriye konusunda konuşurken, birileri bize "sizin Bahreyn" diye karşılık veriyor. Niçin, çünkü "Bahreyn" üzerinde çok durduğumuz için. Evet doğru diyorlar; Bahreyn"i çok önemsedik, çok da önemsiyoruz. Ancak biz Bahreyn"den söz ederken, daha çok, o küçücük Bahreyn"e Amerikan 5. Filosunun nasıl demirlendiğini, bu filonun varlığının ne anlama geldiğini, dünden bugüne ne yaptığını konuştuk, sorguladık, tartıştık. Amerikan generallerinin, merkez ordu komutanlıklarının, Irak-Afganistan işgalleri komuta merkezlerinin niçin hep buralarda olduğunu sorduk"

Biz Bahreyn devrimini önemserken, oradaki halkın mezhebi kimliğinin ne olduğuna bakmaksızın, bu halkın devrimci başkaldırısının Amerikan emperyalizmine nasıl ölümcül darbeler indireceğinin hesabını yaptık.

En genel anlamda, şu internet sitelerinde bolca örneklerini bulabileceğimiz "Ortadoğu"daki Amerikan üsleri"nin nerelerde bulunduğunu, hangi ülkede, hangi limanda ne kadar asker, ne kadar denizci, ne kadar savaş gemisi, ne kadar bombardıman uçağı bulunduğunu bir öğrendiğimizde, bizim eğilim, kaygı ve tepkilerimizin gerçek nedeni kolayca anlaşılabilir.

Ancak, geldiğimiz noktada, üslerle, donanmalarla, kışlalarla, uçaklarla, bombalarla uğraşacak vaktimiz olmadığı için ve artık Amerika"ya döktüğü yüzbinlerce masum kanının hesabını sorma gibi bir "takıntı"mız kalmadığına göre, "silahsız kuvvetler" olarak işimize bakıp yolumuza devam etmeliyiz"

Bütün bunların hepsi bir "komplo teorisi" öyle mi..?

Başkalarını bilmem ama, artık ben de kendimin varlığını bir "komplo teorisi" olarak görüp, "var" gibi sanılan "hiçbir şey" üzerinde niçin bu kadar kafa yorduğumu anlamakta güçlük çekiyorum"

nureddin@velfecr.com