Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, 8 Aralık 2024’ten bu yana ülkede 1.348 kişinin hayatını kaybettiğini belgeledi. Kurumun verilerine göre, ölenler arasında mezhep aidiyeti nedeniyle öldürülen 574 kişi bulunuyor.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi tarafından paylaşılan bilgilere göre, cinayet vakaları Suriye’nin büyük bölümündeki kentlere yayılmış durumda. Süregelen güvenlik zafiyeti ve toplumsal çözülme ortamında sivillerin korunmasında ciddi eksiklikler yaşanıyor.
Gözlemevi, yüzlerce olayda mezhepsel saiklerin doğrudan belirleyici olduğunu vurgulayarak, nefret söyleminin tırmanışına ve dar kimliklerin şiddetin aracı hâline gelmesine dikkat çekti. Bu durumun toplumsal barışı tehdit ettiği ve Suriye toplumunun bileşenleri arasındaki fay hatlarını derinleştirdiği uyarısı yapıldı.
Zamana yayılan kayıtlar incelendiğinde, 8 Aralık–2024 sonu arasındaki dönemde çoğunluğu erkeklerden oluşan 160 kişinin öldürüldüğü belirtildi. Mezhepsel gerekçeli cinayetlerin en yoğun görüldüğü iller Hama, Humus, Lazkiye ve Tartus olarak kayda geçti.
2025’in başında can kayıplarında artış yaşandı. Ocak ayında 194 kişi (kadın ve çocuklar dâhil) hayatını kaybetti. Bunu Şubat’ta 113, Mart’ta 144 ölüm izledi. Bu aylarda da mezhep temelli suçların özellikle Humus, Hama ve Lazkiye çevresinde yoğunlaştığı bildirildi.
Artış eğilimi sonraki aylarda da sürdü: Nisan’da 137, Mayıs’ta 110, Haziran’da 105 kişi öldürüldü. Gözlemevi, Suriye’nin orta kesimleri ve sahil hattının mezhep saikli cinayetlerin başlıca merkezleri hâline geldiğini belirtti.
Yılın ikinci yarısında ise Temmuz’da 92, Ağustos’ta 97, Eylül’de 70, Ekim’de 67, Kasım’da 41 ve Aralık’ta 18 ölüm kaydedildi. Mezhep aidiyetine dayalı cinayetlerin son aylarda da devam ettiği vurgulandı.
Gözlemevi, artan can kayıplarının yalnızca istatistik olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, bunun toplumun daha fazla parçalanmasına ve sistematik şiddete sürüklenmesine işaret eden ciddi bir alarm olduğunu ifade etti.
Açıklamada, sivillerin korunması, mezhepsel şiddetle mücadele edilmesi ve hesap verebilirlik ile hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesinin insani ve ahlaki açıdan acil bir zorunluluk olduğu vurgulandı; aksi takdirde Suriye’nin daha güvenli, adil ve istikrarlı bir geleceğe yönelmesinin mümkün olmayacağı uyarısı yapıldı.