“Şunu yapacağım, bunu yapacağım” demeyelim!

Abdurrahman Dilipak

Yeni kabine oluştu ya, herkes “atanan” kişilerden “üstün bir başarı” bekliyor. Üstün bir performans bekleyin, akıl, zeka, dürüstlük bekleyin.. Göklerin hazinesinin anahtarı onların ellerinde değil. Onlar sizin kaderinizi değiştirmeyecek, rızkınızı değiştirmeyecek, eceliniz değişmeyecek. Peygamberlerin sahip olmadıkları gücü kendinizde vehmetmeyin ve onlardan böyle bir şey beklemeyin. Hep söylüyorum: “Layık olduğunuz gibi idare olunacaksınız”, “siz kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirmeyecek”, Allah sizi mallarınız canlarınız ve sevdiklerinizle kimi zaman artırarak kimi zaman eksilterek imtihan edecektir”. O Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirendir”. Evet, “Allah cahil ve zalim bir topluluğuna, kâfirler topluluğuna, fasıklara, kâfirlere ve münafıklara yardım etmeyecek”. Evet, o “İşi ehline vermemizi, istişare ve şura yapmamızı, sabırlı olmamızı, haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnmemizi istiyor”. İnsanları buna çağıralım. Böyle yaparsak, adalet olacağını ve Allah’ın rızasını kazanacağımızı söyleyin. Bu yolda mallarımızı, canlarımızı ve sevdiklerimizi mücahedeye çağıralım. Yoksa Hz. Yusuf’u hatırlayın, 7 yıl bolluk ve yedi yıl kıtlıkla imtihan olan. Kardeşleri tarafından kuyuya atılan oydu. Firavunun sarayında eğitim mükemmeldi de, onun için mi Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa, Hz Asiye, Hz. Hacer oradan çıktı da, Hz. Lut hiç pedagojiden anlamadığı için mi ailesi yoldan çıktı. Yeni Milli Eğitim Bakanının işi zor. Turizm Bakanının da. Hangisinin işi kolay ki! Çoklukla övünmeyin.. “Tekasür” sûresini okuyun! Kur’an-ı Kerim “Mütrefin” diye bir topluluktan söz eder, kim onlar! “Refah ve haz peşinde koşanlar!” Hz. Süleyman’ın serveti ne oldu, ya da nasıl kazandı. Neden Zebur’un sahibinin öyle bir serveti yoktu. Eyyüb aleyhisselamın başına gelenler neyin nesi idi ve bunların bizim hayatımızdaki karşılığı ne olmalı. Hz. Yusuf’tan nasıl bir ders almalıyız? Karun olsanız ne yazar, “Belam” diye kimi tehdit eder Kur’an-ı Kerim. Şeddat ya da Mensa Musa! Mensa Musa’nın servetinin sınırı bilinmiyor. O ilim ve hikmet sahibi bir zattı. Sonra ne oldu? Şimdi onun ülkesinde yoksul bir halk yaşıyor. Eğer yoksulsanız, sabredin bir gün kazanacaksınız. Eğer zenginseniz, gün gelecek kaybedeceksiniz. Bu şekilde imtihan olacaksınız. Bazen bir insan ömrü içinde olur bunlar, bazen asırlara yayılır. Bazen ülke zenginleşirken ve birileri kasalarını doldururken birileri yoksullaşır, bazen ülke yoksullaşırken, birileri zenginleşir. Tek başına yoksulluk ve zenginlik fazla bir şey ifade etmez. Bunun neden, nasıl, niçin olduğuna bakmak gerek. Eba Zer’in yoksul bir hayat yaşaması onun değerini azaltmaz ya da Ebu Cehil’in zenginliği ona itibar kazandırmaz. Kur’an-ı Kerim bilim, sanat, siyaset ve ticarette en önemli kişiye o zaman “Ebu Cehil” adını verir. Çok bilgili birine “Kitap yüklü eşek” der. Bunların çoğu da o günkü duruma göre “Başarılı” insanlardı. Hatta rivayet edilir ki; Karun Tevrat’ı Hz. Musa ve Harun’dan sonra en iyi bilen kişi idi, ama Kur’an-ı Kerim ona “Bel’am” der. “Kültür’lü aydın insanlar yetiştiren insan haraları” mıdır okul! Bilgi, ilim, hikmet aynı şey mi? “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” diyen peygamber ne demek istedi. Evet, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ama bu iş burada bitmiyor ki! Münevver, Arif, Hekim, Alim diye tesmiye edilenler kimlerdi. “Efradına cami, ağyarına mani” bir tedrisat nasıl mümkün olabilir. Yoksa “Biyonik robotlar ve sistematik geri zekâlılar”dan oluşan bir toplum mu inşa ediliyor. Gerçek ile hakikat arasındaki farkı farkedebiliyor mu öğretmenler ve imamlar. Akıl ile kalp arasındaki ilişki ne olmalı? Biliyorsunuz Kur’an “anlayış sahipleri için bir hidayet rehberidir”. Peki, o anlayış sahipleri kimler? Yarın Allah bizi mal, can ve sevdiklerimizden eksilterek imtihan etmeyi murat ettiğinde ne olacak. Bu insanlar aynı coşkuyla bu davaya sahip çıkacaklar mı, yoksa dağılıp gidecekler mi? Hatırlayın peygamberlerin başına gelenleri. Zamanının en zengin kişisi idi Hz. Eyyüb. İbn İshak’ın anlattığına göre Hz. Eyyüb, Rumi idi. Babası, Razih oğlu Muş idi. Muş, Hz. Îshak oğlu İs’in soyundandır. Îshak (a.s.) da, İbrahim (a.s.)’in oğludur. Bu konuda başka rivayetler de var. İbn Asakir’e göre Hz. Eyyüb ‘ün annesi, Lut peygamberin kızıdır. Rağbet gören görüş, Hz. Eyyüb, İshak (a.s.)’ın oğlu İs’in soyundan olduğudur.. Rivayet edilir ki, karısı da Yakub kızı Leyya’dır. Efrayim kızı Rahime olduğunu söyleyenler de vardır. Yakub’un oğlu Mensa’nın kızı Leyya olduğu da bu rivayetler arasındadır. Bunu biraz uzun anlattım, çünkü Eyyüb (a.s.)’ın namı o zamanki en uzak diyarlara bile ulaşmıştı. Cömert biri idi. Ve herkes ona yakın olmak için uzak diyarlardan geliyordu. Ta ki servetini kaybedip, sağlığından olunca, çocukları da vefat edince onun yanında hanımından başka kimse kalmadı. Ama o sabreden, şükreden ve direnen bir “kul oldu”. Allah da ona gençliğini ve sağlığını verdi ve servetini ise iki katına çıkarttı. Sadece başarıya odaklanmış, hedonist bir gençlik ve kadınlar yetiştirirseniz, iç güzelliğinden çok dış güzelliğe ve zenginliğe itibar ederseniz yarın zor günde ahiretinizi de dünyanızı da kaybedenlerden olursunuz. Zevk değil çile, eğlence değil hüzün, dışarda sade ve güzel, içerisinde dünyanın bütün renkleriniz ve ışıltılarını taşıyan bir cennetül arifan. Ne olur, şu sağlıksız şeyleri yiyip içmekten vazgeçin. Şu gürültülü müzik denen ucubeden kurtarın kulaklarınızı, argo konuşmayın, sizi fıska sürükleyen büyük günahlardan olan küfürden vazgeçin, dedikodu, gıybet ve iftiradan uzak duralım. Şüphe yüklü zannımıza Allah’ı şahid tutan işler ve sözler için dilinizi yemine alıştırmayalım. Bu anlamda “söz orucu” tutalım. Ben korkmuyorum ve ham hayaller peşinde de değilim. Bir kurtarıcı da aramıyorum. Aklımı kiraya vermedim. Benim için ancak yaptığımın karşılığı var benim için. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden zarar da görebiliriz. Onlardan uzak duralım. O zaman kuyudaki Yusuf’u Mısır’a Sultan eden, Hz. Musa’yı Firavunun zulmünden kurtaran Allah size yardım edecek. Yeter ki siz Firavun sarayındaki Musa gibi olun. Sonra denizi geçer Tih çölünde 40 yıl dolaşırsınız, başınızda bir peygamber bile olsa.. Tek gerçek var, imtihan oluyoruz. Herkesin bir kaderi var. Şeytan tatile çıkmıyor, fazla mesai yapıyor. Dün olduğu gibi bugün de her şey mümkün. Hayat devam ediyor, gece gündüz ve mevsimler gibi iyilikler ve kötülükler peş peşe gelecek.. Korkmaya gerek yok, ham hayallere kapılmaya da. Bizi gören duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var, o zaman ne gam. Korkacaksanız nefsinizin şerrinden korkun. Yoksa Allah’ın muttafi kullarına şeytan da bir zarar veremez. En iyisi havf ile reca, korku ile umud arasında bir yerde duralım.. Selam ve dua ile.. Yeniakit