Şunu bir kenara not edelim

Abdurrahman Dilipak

Ve Ramazan’ın sonuna geldik. Kadir gecesini de idrak ettik. İnşallah bereketli olmuştur. Ev hapsindeydik, belki bu vesile ile ilk kez itikafa girenler oldu. Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve manası ile okuyan oldu. Tevbe edenlerimiz, dua edenlerimiz, hayatını gözden geçirip, gelecek günlere ilişkin hayırlı işler planlayanlarımız oldu. Hak şerleri hayreyler / Sen sanma ki gayreyler / Arfi anı seyreyler / Görelim Mevlam neyler / Neylerse güzel eyler.

Kandil arefesinde İsrail’de Siyonistler yine, her zaman yaptığı gibi ilk kıblemize saldırdı. İsrail bir yandan kendi içinde çözemediği siyasi sorunları ile ilgili içerideki gerilimi dikkatleri başka yöne çekerek dağıtmak istiyor, öte yandan, Filistin seçimlerini ertelemek için bahane arıyor, bir yandan da “Tanrıyı kıyamete zorlamak” için elinden geleni arkasına koymuyor.

Biz kınamakla yetiniyoruz bu arada. Allah’ım bize güç, akıl ve cesaret ver, bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl, bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et. Bizi bu utançtan kurtar ve bizi affet.. Biz yola çıkalım ki, Ebabil kuşları yardıma gelsin. Gayb orduları bize yardım etsin. Onlar, korkaklara, cahillere, zalimlere, haksızlıklar karşısında susanlara ve zalimlerden merhamet dilenenlere yardım etmez.

Müminler korkmasınlar. Mahzun da olmasınlar. Yeter ki, sabredenlerden, şükredenlerden, haksızlıklara karşı direnenlerden olsunlar. Bir de zalimlerden, cahillerden, fasıklardan, kafirlerden, münafıklardan, nefsinin heva ve hevesine uyup ahlaksızlarla beraber olup onların peşinden gitmesinler.

Bizi gören, duyan, aklımızdan ve kalbimizden geçenleri bilen, kadere, rızga ve ecele hükmeden, kadir-i mutlak bir Allah’ımız var! Onun iktidarı geçici değildir. Onun iktidarında bir eksiklik de yoktur. O zaman ne gam. Değil mi ki, rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. Kaderinizden başka bir kader de yok. Sabrın sonu selamettir. Her karanlık gecenin aydınlık bir sabahı vardır. Hak gelince batıl gider, ışık gelince karanlığın yok olduğu gibi. Karanlık aydınlığın yokluğudur. İşte işin asıl püf noktası da burasıdır. Kafamız, bilginiz, kalbimiz, imanın, merhametin, şefkatin nurunu yaymadığı için dünya böylesine karanlık. Övünmekten özür dilemeye vakit bulamıyoruz. “Ebed” davası peşine düşmüşüz. Allah’tan başka her şey fanidir. Kim neyi mutlaklaştırırsa Allah onu onunla imtihan eder ve onları zelil eder. Ezeli ve Ebedi olan yalnız Allah’tır.

Unutmayın neyi ihtirasla isterseniz, ya da neyinizle güvenip, onunla övünür ve ona mutlak bir değer affederseniz, Allah sizi onunla da imtihan eder. Mal-mülk, para, makam, akıl, ilim o her ne ise. Neyi Allah’a kurban ederseniz, fedaya hazır olursanız, aile, kavim, devlet, o her ne ise Allah sizi aziz kılar.

Allah’a ve ahiret gününe, Meleklerin, Cinlerin, Şeytanların varlığına iman edenler, ilk peygamberden bugüne gelip-geçen peygamberlerin verdikleri haberlere şahidlik edenler, kurtuluşa erenlerdir. Allah’a, Resulüne, kitaba, gayba iman işte böyle bir şey!

Allah (cc) servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektir. Ve bizleri, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Peygamberler için de bu böyle. Bakınız Eyyüb aleyhisselam, bakınız Yusuf aleyhisselamın hayatına. Bakınız Eyyüb Peygamberin Hanımı olan HzYusuf’un oğlu Efrahim’in kızı Rahime annemizin hayatına. 

Keşke delikanlı gençler Hz. Yusuf’un hayatını okusalar, futbolcuları ya da birtakım starları örnek alacaklarına, onu örnek alsalar.. Kızlarımız Hz. Haacer annemizin hayatını okusalar da hayatlarını onlara benzetmeye çalışsalar.

 

Sahi kızlarımız ne kadar Hz. Meryem’e benziyorlar ya da benzemeye çalışıyorlar, Hz. Ayşe’ye, Hz. Hatice’ye Hz. Fatıma’ya ne kadar benziyorlar. Oğullarımız kime benziyorlar, Hz. Ali’ye, Hz. Ömer’e ya da!? Çevrenizdekilere bakın bakalım, hal, hareket, kıyafet, sözleri ve işleri ile kime benziyorlar. Aslında hani bir söz var; “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye. “Menteşebbehe” hadisini biliyorsunuz, sahi bizim çocuklarımız kime benzemeye çalışıyorlar, yüzlerini, gözlerini, saçlarını, elbiselerini, yiyip içtiklerini, kimlere benzetmeye, ya da benzemeye çalışıyorlar.. Biz, ailemiz, çocuklarımız, batılıların “Life style” dedikleri, Osmalıların “Tarz-ı hayat” dedikleri, şimdikilerin “Tarz” ya da “Yaşam tarzı” dedikleri şeyler “Mode”, “Marka”, veya batılıların “Cultur” dedikleri şeyler, yediklerimizle, giydiklerimizle, içtiklerimizle daha çok kime, kimlere benziyoruz. Ya da benzemeye çalışıyoruz! Birtakım “nesne”leri, “eşya”ları ikonalaştırmak bizi Allah’a yaklaştırmaz. Aksine Allah’tan uzaklaştırır. “İman ettik” demekle yakamızın bırakılıvermeyeceğini bilmemiz gerek. İmzaladığımız sözleşmeler bizim aidiyetimizi belgeliyor. İmzaladığınız belgedeki beyanlar kimlik olarak aidiyetinizi belirler. Yanlış bir adres, bizi kaçtığımızı zannettiğimiz adrese yönlendirebilir. Unutmayalım ki, “Cehennemin yolları bazan iyi niyet taşları ile döşenir şeytan eliyle”.. Vahyin dışında bir çıkış yolu arayan akıl, nefsin aldatması ile şeytanın peşine takılır. Bizden aydınkültürlü insan olmaz, Arif insan, Münevver insan olur. Fakih olur, Müçtehid olur, Alim olur, Hekim/Hikmet sahibi insan olur. Avamdan biri değilseniz Havas’dansınızdır. Üstünlük ise takvadadır. Soy-sop, mal-mülk, makamda değil. Biz o “spor” dedikleri şeyi yapmayız. İdman yaparız, kanımızı, kaslarımızı, eklemlerimizi hareket ettiririz.

Doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik, doğduğumuz zamanı, toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi de biz seçmedik. Bundan dolayı da üstün ya da geri olamayız.

Aklımızda tutmamız gereken o kadar çok şey var ki, ama dünya gailesi hepsinin önüne geçiyor. O zaman da dünyevileşiyoruz.

Görevimiz, daha doğrusu yaratılış gayemiz, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Veresetül enbiya olmaktır, yaşayan Kur’an olmaktır. Biz ne kadar buna yakın ve uzağız, önceliğimiz bu olmalı. Selâm ve dua ile.