Soylu ciddiye alınmalı mı?

Ahmet Taşgetiren

Malum, İstiklal Caddesi’ndeki terör eyleminin hemen ardından sıcağı sıcağına yaptığı açıklamada doğrudan ABD’yi hedef aldı. O sıra ABD Büyükelçiliği bir taziye mesajı yayınlamıştı ve İçişleri Bakanı Soylu bu mesajı “Katilin cinayet mahalline ilk gelen kişi olması”na benzetti. Sayın Bakan’a göre 6 kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına yol açan terör eylemi “ABD tarafından verilen bir mesaj”dı.

“Bize verilen mesajı biliyoruz” dedi sayın bakan, sonra da “ABD Büyükelçiliği’nin taziyesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Müttefikliğimiz tartışılmalıdır. Biz kimsenin düşmanı değiliz. Kimseye kalleşlik yapmıyoruz. Bu kalleşliklere tahammül edecek gücümüz kalmadı. PKK’ya kim iç istihbarat sağlamaya çalışıyorsa faili odur. Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz”” diye konuştu.

Bu sözlerdeki iddia açık:

-ABD, PKK’ya iç istihbarat sağlamakla suçlanıyor, bir.

-Bunun bir mesaj niteliğinde olduğu ifade edilmiş oluyor, iki.

-Mesajı aldık, karşılığında çok güçlü bir mesaj vereceğiz, deniyor, üç.

-Bunların bir “kalleşlik” olduğu ifade ediliyor, dört.

-Belli ki sayın bakana göre “kalleşlik” müttefikten geliyor ve sayın bakan “müttefikliği de tartışmalı buluyor”, beş.

Tabii en başta “Büyükelçiliğin taziyesini katilin cinayet mahalline gelmesi”ne benzettikten sonra, diğer sözlere bakmanın anlamı kalır mı sorusu sorulabilir.

Ama sayın bakan bunları son derece büyük bir ciddiyetle, hani can verenlerin kanı kurumadan sarfetmiş bulunuyor.

Ne dersiniz, sayın bakanın bu sözleri Bali seyahatinin hemen başında olaydan haberdar olan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ciddi bulunmuş mudur? Ciddi bulunmuşsa, Bali’de, nadir gerçekleşen görüşmelerden birinde benzeri sözler ABD Başkanı Biden’ın yüzüne karşı söylenmiş midir?

Sayın Bakan’a o sözleri söyletecek kadar kesin bilgiye sahip olsa, ben sayın Cumhurbaşkanı’nın da diplomatik dil vs hesaba katmaksızın Biden’ın yüzüne karşı benzeri sözleri söyleyebileceğini düşünüyorum.

Yoksa bu tür sözler, sadece İçişleri Bakanımızın cesaret, celadet, hamasetiyle mi alakalıdır?

“ABD ile müttefikliğin tartışmalı oluşu” tabii ki ilk defa sayın Soylu tarafından seslendirilmiyor. Benzeri yakınmalar Cumhur İttifakı’nın liderlik seviyesinde tüm paydaşları tarafından seslendirilmiştir.

Amerika ile Suriye’de PYD – YPG terör varlığının beslenip büyütülmesinden kaynaklanan ciddi problemlerimiz olduğu da bir gerçektir. Başka problemler de var ABD ile. Ama bir savunma ittifakı olan NATO’da beraberiz. Yani, Türkiye’nin güvenliği bir anlamda ABD’yi de ilgilendiriyor. O zaman ittifakımız neden bu kadar tartışmalı?

NATO üyeliği vesilesiyle İsveç ve Finlandiya’ya rezervler koyduk. Onlar da Türkiye’nin onayını almak için kendilerine çeki-düzen verdiler.

Amerika konusunda ise deyim yerinde ise sadece nutuklar çekiyoruz. Hani, dışarda olsa, rezerv koyardık, içerde olunca yakınmak ile yetiniyoruz.

Yalnız şu iş ciddi. Soyut bir YPG-PYD olgusu söz konusu değil. Basbayağı cinayet var, vahşet var. Oysa ortaya çıkan bilgiler, hemen tamamı Araplardan oluşan bir örgütü sergiliyor.

Soru tabii ki şu: İçişleri Bakanı yekten ABD’yi suçlama noktasına hangi bilgi ile geldi? ABD’nin hangi mesajı verdiğini düşünüyor ve ABD’ye hangi mesajla kalleşliğinin karşılığını vermiş olacağız?

Sayın Cumhurbaşkanı Biden’ı yakalamışken, Bali’de en yüksek seviyede dersini verseydi Amerika’nın diye düşünmek hamasetin sınırlarını bile aşmak anlamına mı gelir?

Bu soruların bir kısmının uçuk nitelikler taşıdığının farkındayım, ama sonuçta, İçişleri Bakanı da Türkiye adına konuşmuyor mu? Sözlerini “Türkiye adına” imiş gibi ciddiye almak gerekmiyor mu?

Kimse “Amerika kalleşlik yapmaz” gibi bir düşüncede değil. Ama bunu bir yazarın ifade etmesi ile devletin ifade etmesi arasında fark olmalı değil mi? Ve eğer devlet olarak böyle bir kalleşliğin tanığı iseniz, gereğini yapmak durumundasınız, değil mi?

Ve bu yazıda son soru şu olmalı değil mi?

- Amerika bize İstiklal Caddesi vahşeti ile mesaj verdi, bakalım biz Amerika’ya hangi eylemle mesaj vereceğiz?