Sorular – Cevaplar (4)

Abdullah Büyük

Soru (Gaziantep): Taviz ve taktik hakkındaki yazınızı okudum, ancak tatmin olmadım. Sisteme karşı taviz verdiğiniz daha ağır basıyor. Yanılıyorsam lütfen aydınlatın.
Cevap: 1970 yılında Erzurum İmam- Hatip Lisesinde okurken, Hakk"ın rahmetine kavuşmuş olan Abdullah Aydemir Hocamız, hem tefsir dersimize girer ve hem de ders içinde bazı güncel konularla dersleri canlı tutardı. Bizlere sık sık hatırlattığı bir örneği sizlerle paylaşmak istiyor, sorunuzun cevabını bu ince ayarlı örnekte görmenizi rica ediyorum.

Hocamızın örneği şu idi "Çocuklar. Affedersiniz size kaba bir misal vereceğim şimdi. Eğer bu misalimi iyi anlarsanız, ülkemizdeki birçok olayları rahatlıkla yorumlama ve öğrenme imkânına kavuşursunuz. İçinde ve üzerinde yaşadığımız bu ülkeyi birileri kirletmiş. Siyasetini, hukukunu, ekonomisini, sosyal hayatını, hatta şarkısını, türküsünü kirletmişler. Konuyu iyi anlamanız için kaba misalimi veriyorum. Bir havuz düşünün. Havuzun içindeki su kirli mi kirli. Suyun tabanında pislikler oluşmuş. Havuzda yüzenler, suyun tabanında olan pisliklere ayakları değince şikâyet ediyor ve: Ayağıma pislik bulaştı, diyerek, hangi suyun içinde yaşadığını unutuyor. Anladınız mı şimdi, ne demek istediği mi?"

Kirletilmiş su havuzunda yüzmeye alışmış olanlarımız, havuzun dibindeki çöreklenmiş pislik ayağına bulaşınca kızıyor. Bankaya havale edilmiş parayı, mağaza sahibinin kendisi değil, çalıştırdığı işçisine aldırtan insanın durumu ve komikliği ne ise, kirletilmiş bir ülkede yaşayıp, kendisini Mekke"de yaşadığını zanneden insanımız, ne yazık ki bazen komikleşiyor ve karşısındakilere, düzenin uşağı, düzenin elemanı diyerek, rahatlamaya çalışıyor. Soruyu soran kardeşimi bu örnekle kötülemediğimi bilmesini isterim. Arife, tarif gerekmez. 

Soru (Konya–Ereğli):  Ereğli"ye geldiğinizde konferansınıza katıldım. Konuşmanızı sonuna kadar dinledim. Çok istifade ettim. Ancak, aile bireyleri ile alakalı verdiğiniz baskı konusunu tam anlayamadım. Lütfen o konuyu açar mısınız?
Cevap: Tarihi seyirde zalimler ve zalim devletler halkına zulmetmişler, baskı ve dayatmalarla adeta kan kusturmuşlardır. Bir yerde baskı ve dayatma varsa, orada yaşayan kim olursa olsun, beş çeşit hastalığa yakalanırlar. Bu devlette de olur, evde de olur.

Tarihte İsrailoğulları diye bir kavim yaşamıştır. Başlarında bulunan Firavun ve devlet adamları, zulüm, haksızlık, baskı ve dayatma ile halkı sindirmişlerdir. Bakara Suresinde anlatılan bu hadiseyi, sosyoloji ilminde dünyanın tanıdığı İbn Haldun, Mukaddime isimli eserinde yorumlamış ve şu neticeye ulaşmıştır.

" Baskı altında yaşayan toplumlar, şu hastalıklara maruz kalırlar:
Korku üzere yaşamak,
İkiyüzlü olmak,
Yalan konuşmak,
Sorumsuzca yaşama isteği,
Ve menfaatçi olmak.
Bu baskıyı eğer evde, babalar veya anneler, çocuklarına yaparlarsa, çocukları bekleyen beş çeşit hastalık onlara sirayet eder.

Bugün ne yazık ki bir asırdır, sistemler, halkına baskı yapmış ve insanlar için adeta refleks olan hastalıklar, kolektif bir hal almıştır. Bir zamanlar 163. Madde sebebiyle on binlerce Müslüman, haksız yere hapse atılmıştır. Rabbimiz bile, yarattığı kullarına baskı yapıp (hâşâ), sizi ben yarattım, bana iman edeceksiniz, dememiş, "Hak, rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin" Kehf Suresi/29 buyurarak, tercih hakkını kullarına vermiştir.

Önümüzdeki cuma günü buluşmak üzere, cümlenizi Allah"a emanet ediyor, cumanızı tebrik ediyorum.

yeniakit