Soma İçin, Emperyalist-Şeytanî Odaklardan Timsah Gözyaşları..

Selâhaddin Çakırgil

Soma kömür madenlerinde 301 insanın hayatına mal olan büyük facia, hem sosyal dayanışma ve herkesin tarafını ortaya koyması ve hem de herkesin sorumluluğunu daha derinden hatırlaması için bir vesile oldu..

Hükûmet’in, bu faciadan geride kalanların acılarını gidermede, geçmiştekilerin yapmadığı derecede aktif ve mihriban, şefkatli şekilde davranacağı, bu gibi felaket anlarında son 10 yıldır sergilediği cevvaliyete bakılarak tahmin edilebilir. Ama, bu durum, gidenleri geri getiremeyecek ve Hükûmet’in hükûmet olması hasebiyle, elbette ki, ülkede olup biten ve ileride olması ve başka facialara sebebiyet vermesi muhtemel durumlarda da sorumluluğun da daima birinci derecede olduğunu gözardı ettiremiyecektir.

Hani, çölün ortasında çaresiz kalmış bir ananın, çocuklarını avutmak için, bir tencereye gizlice koyduğu taşları bir yemek gibi kaynatması ve o zaman oradan geçmekte olan Hz. Ömer hikayesi vardır ya..

Kadın, o çaresizliği içinde, Ömer’in aleyhine söylenip durmaktadır.

Hz. Ömer, kadına, ‘Sen gelmişsin çölün ortasına, Ömer nereden bilsin senin halini?’ diye sorar..

İlk planda doğru gibidir bu söz..

Ama, kadının sözü daha bir çarpıcı doğrudur: ‘Çölün ortasında olan benden haberi olamayacak idiyse, niye başımıza geçiyor?’

Bu sözü duyan Hz. Ömer, hemen gereken yardımları yapar.

Kadın, ona dua eder: ‘Oğlum, o makama Ömer değil, sen lâyıksın..

*

Elbette aleyhte konuşanlar, hükûmet etmek mevkıinde olanlara her vesileyle darbe vurmak isteyecek olanlar çıkacaktır. Gerçek iktidar ise, bu eleştiriler arasından haksız olanlara aldırmaksızın, doğru olduğuna inandığı yolda yapması gerektiğini düşündüklerini daha bir çabuk şekilde yapmasıdır.

*

Şimdi sadece ülke içinde değil, uluslararası çapta bir psikolojik savaş sürdürülmeye çalışılıyor.

Bu büyük facia karşısında milletin büyük kesiminin yürekleri dağlanıp, gözyaşı akıtırken; (timsahların, yuttukları lokma ne kadar büyük olursa, gözlerinden boşanan yaş da o kadar çok olduğundan mülhem deyimle) ’timsah gözyaşları’ akıtanlar da olmadı değil..

Bazıları ise, Tayyîb Erdoğan’ın mitinglerine katılanlar arasında Soma maden işçilerinin de olduğunu hatırlatarak, ‘Siz bu âkıbeti haketmiştiniz, mustehak idiniz..’ diyecek kadar alçaklaştı. Bu gibi alçaklıkları sergileyenler, geçmişte, Tayyîb Erdoğan’a oy verenleri, ‘bidon kafalı, göbeğini kaşıyanlar..’ diye aşağılayanlar, yine de seviyeli imiş dedirttirecek cinsten..

Herkes bu psikolojik savaşın bir tarafında bir şekilde yer alıyor.

O halde, bütün cebheleriyle hissedilen, ama görünmeyen bu örtülü savaşta senin safın neresi?

*

Soma’yı Erdoğan’a karşı TOMA olarak kullanan yabancılar..

Haydi, içerdekilerden bazıları, sırf, ne dediklerinin farkında olamıyacak derecede yürek sancısı içinde olduklarından, ölçüsüz konuşuyorlar diyelim.

Ya, hele de emperyalist güç odaklarının kontrolündeki uluslararası medya organlarının, Soma Faciası’nı da yeni bir fırsat gibi değerlendirip, (Türkiye’ye değil) Tayyîb Erdoğan’a vargüçleriyle saldırmalarına ne demeli?

Alınız size, bu yayın kuruluşlarında 16 Mayıs günü yer alan bir kaç örneklere bakacak olursak; 1 bir yıl öncelerde İst.-Taksim- Gezi Hadiseleri sırasında nasıl bir uluslararası kampanya başlatıldığının bir diğer örneklerini daha görürüz.

Hemen bütün Batı medyası ve özellikle de, İngiliz, B. Amerika ve Almanya medya kuruluşları, Soma Faciası’nı Tayyîb Erdoğan’a karşı, tıpkı TC.’deki kemalist- laiklerin besledikleri hınçla vurmak için bir bahane olarak kullanıyorlardı. Hele de alman medyası, daha bir hınçlı idi, Erdoğan’a.. Nitekim, Alman Der Spiegel dergisinin internet sitesinde, (Scher Dich Zum Teufel Erdogan..) 'Cehenneme kadar yolun var, Erdoğan..' başlığı kullanılıyor; Frankfurter Algemeine Zeitung ise, Adolf Hitler için kullanılan ‘Führer’ deyimini Tayyib Erdoğan’a da yakıştırıyordu.

İngiliz yayın kuruluşu BBC, türkçe proğramında, Tayyîb Erdoğan’ın, ‘öfkeli ve yaslı bir toplumun ruh halini anlayamadığını’ söylüyordu. (Burada hemen ekleyelim ki, Tayyîb Erdoğan’ın bu kazâ hakkında sorulan tuzak bir soruya karşılık verirken, ‘Bu gibi kazâlar bu işin fıtratında vardır..’ şeklinde, özünde doğru, ama, söylendiği yer ve zaman itibariyle uygun düşmeyen bir cümleden sonra, maden ocaklarında son 100 yıllık kazâlardan örnekler de vermesinin hatalı, yanlış olduğuna önceki yazıda değinildiğini hatırlatalım.)

Gezi kalkışmasında yalan haberlerle Türkiye'yi karıştırmaya çalışan BBC, Soma'da da aynı oyunu oynamaya kalkışıyor, başlarına örtü taktırarak, ölen madencilerin eşleri diye lanse ettiği iki kadına ekranlarında yer veriyor ve onlara, ’Artık AK Parti’ye oy yok..’ dedirttiriyordu.. Geçen yılki Gezi Hadiseleri sırasında, başına bir örtü taktırdığı CHP’li bir ilçe başkanının eşini 'Müftü karısı' diye lanse ettiği üzere, yeni tezgahlarla ortalığı karıştırmak yolundaki emperyalist entrikalarının bitmeyeceği ortaya açıkça konuluyordu.

INDEPENDENT gazetesi ise, manşetinde ’Acı içinde bir ülke: Ölü sayısıyla birlikte öfke de artıyor.’ başlığını kullanıyor ve bu “trajedinin, Erdoğan’ın otoriter yönetimine yeni bir darbe’ olduğunu ve bu durumun, ‘Erdoğan’ın ağustostaki cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıklaması beklenirken yaşandığını’ yazıyor; ’Son gelişmeler Erdoğan’a siyasi olarak ne kadar zarar verebilir?’ sorusuyla devam eden yazıda, ‘Başbakan Erdoğan’ın kazandığı seçim zaferleriyle, polisi, orduyu ve yargıyı başarıyla parçalayarak her şeyin üzerinde bir otorite yarattığına’ değiniliyor; ‘ama bu durumun, aynı zamanda onun Soma gibi her kötü gelişmede suçlanacağı mânâsına geleceğine’ de deniliyordu.

Financial Times gazetesi ise, ’kızgınlığın giderek arttığını ve kızgınlığın bölgeye giden siyasetçilere yöneltildiğini, öfkenin Soma’yı aşıp birçok kente yayıldığını, protesto gösterileri düzenlendiğini’ belirtiyordu.

Guardian gazetesi ise, daha ılımlı bir dil kullanıp, herkesin yaşananlardan hükümeti sorumlu tutmadığına’ da dikkat çekiyor, ve bir kadının ’Hükûmet niye suçlu olsun? Üzgünüz, ama kızgın mıyız? Kime kızalım ki? Bu bir facia, ama başbakanın suçu değil..’ sözlerine de yer veriyor ve amma, bu facianın, yine de, Erdoğan için siyasi sonuçları olabileceğine de değinilerek, ’bu yeni dalga hoşnutsuzluğun, bazılarına göre onun cumhurbaşkanı olma hevesini kursağında bırakabileceği’ ifadelerine yer vermekten de geri duramıyordu.

Haftalık Economist dergisinde ise, Soma faciası ’Yeraltında ölüm: Soma’daki trajedi siyasette de hissediliyor’ başlığıyla haberleştiriliyor; ’Başbakan Erdoğan’ın, ülke tarihindeki en kötü endüstriyel kazânın ardından halkın öfkesiyle yüz yüze geldiğine; facianın, geçen yaz ülkeyi sarsan protestolar benzeri yeni gösterilere yol açabileceği’ne değiniliyordu.

Bu arada, Başbakan Erdoğan’ın bir itirazcıyı tokatladığı şeklindeki yalan iddia da, delilsiz olarak dış odaklara da servis edilmiş ve hele de Başbakan’ın danışmanlarından birinin kendisine ve Başbakan Erdoğan’a ağır sözlerle hakaret ettiği ileri sürülen bir kişiye askerlerin arasından tekme savururken çekilen fotoğrafı da işin tuzu-biberi olmuş ve bu görüntü hemen bütün emperyalist dünyanın ve özellikle de Amerikan medya organlarında bol bol kullanılmış; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması beklenen Tayyib Erdoğan’ın bir danışmanının bir protestocuyu tekmelediği an böyle görüntülendi. gibi başlıklarla yansıtılmıştı.

Amerikan medyasında da benzer, ama daha dikkatli ifadeler kullanılıyordu..

NBCNEWS’de, ‘Başbakan Erdoğan Soma'da büyük eylemlerle karşılandı. Kazânın üzerinden 24 saat geçmeden, cesedler çıkarılmadan, mesele çabucak politize edildi’ denilirken; CNN, ‘Kazânın ardından öfke, acı ve kaybolan umut, protestolara döndü.’ başlığını kullanıyor; Wall Streit Journal (WSJ) ise, ‘Maden kazâsı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 3 ay kala Türkiye'de şiddetli gösterilere neden oldu. Bir mühendis kazânın oldukça şüpheli göründüğünü, araştırılması gerektiğini söyledi.’ diye yazıyordu..

*

Acıyı paylaşmak değil, vurmak için  fırsat kollamak utanmazlığı..

Alman medyası ise, Erdoğan’ın Soma’daki maden kazâsını önemsemediği iddiasına ağırlık veriyor ve anlaşılması zor ve Erdoğan, sanki kendi sömürgelerinden birisinden başkaldıran bir isyancı lider imiş gibi, ağır bir dille saldırıyordu.

Nitekim, Der Spiegel dergisi 15 Mayıs günü, ‘Erdoğan maden kazâsını önemsemedi’ başlığı ile okuyucularına duyurduğu Soma’daki kaza haberinde, Başbakan’ın ‘Bu gibi kazâlar, bu gibi işlerin fıtratında vardır..’ şeklindeki sözünü, ’Olur böyle şeyler..’ dediği şeklinde aktarıyordu.

Alman devlet televizyonu ZDF ise, Başbakan Erdoğan’ın yaşananları ‘iş kazâsı ve kader’ olarak yorumladığını duyuruyor; ‘bu kazânın, Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Başbakan Erdoğan’ın tehlikeli olacağını’ vurguluyordu.

Erdoğan’ın ’Dünyada da böyle kazalar oluyor’ sözünü başlığa çeken Frankfurter Allgemeine Gazetesi (FAZ) da, ‘Erdoğan sorumluluğu kendisinden uzak tutuyor’ yorumunu yapıyordu.

*

Almanya- Münih’te yayımlanan etkili Süddeutsche Zeitung da bu konuya değiniyor ve bir Başbakanlık Müşaviri’nin bir göstericiyi tekmelerken çekilen fotoğrafına dikkat çekerek, ‘Erdoğan’ın ülkeyi kutuplaştırarak tüm seçimleri kazandığı’na değinilerek, bu reçetenin en azından Soma’dan sonra, artık o kadar iyi işlemeyeceği’ ileri sürülüyordu.

Aschaffenburg kentinde yayımlanan Main-Echo gazetesi ise, ’Mevcut durumda Başbakan ülkesine artık sadece tek bir hizmette daha bulunabilir: Olabildiğince çabuk istifa etmek ve daha liberal bir halefe yolu açmak..” diye dile getiriyordu, temenni ve beklentisini..

Mannheimer Morgen gazetesi ise, ’Türkiye’deki sade insanların, Tayyib Erdoğan’ın ve dindar İslamcılığının arkasında durduğu’na değiniliyor ve ’ama, Türkiye’nin şu anda yaşadığı bu ulusal trajedinin, Erdoğan’ın siyasî kariyerinde bir dönüm noktası olabileceği’ ihtimaline işaret ediliyordu.

Kölner Stadt-Anzeiger ise, bu yorumların tersine, Soma’daki kazânın Başbakan Erdoğan’ı siyasî açıdan olumsuz etkilemeyeceğini ileri sürüyor ve; ’Geçen yaz 2,5 milyon insan hükümete karşı sokaklara çıkarken bazıları buna bakarak Erdoğan’ın sonunun geldiğini ileri sürmüştü. Bugünse Türkiye Başbakanı hiç olmadığı kadar güçlü. Türklerin ağustosta ilk kez doğrudan seçimle belirleyeceği cumhurbaşkanlığı makamına giden yolu çoktan çizildi. Soma’daki ölümlere rağmen..” şeklinde ilginç bir yorumda bulunuyordu.

*

Sahi, alman askerlerinin Afganistan’daki cinayetleri için de bu kadar hassasiyet gösterilmiş miydi?

Alman medyasının, hemen bütün gazete, dergi, radyo ve televizyonlarına kadar vargücüyle, Soma Faciası’nı, bir yıl önceki Taksim- Gezi Hadiseleri’nde, karşısında netice alamadıkları Tayyîb Erdoğan’a vurmak için yeni bir fırsat olarak kullanmaya kalkışmaları, âdetâ, yeni bir Ukrayna denemesine heveslendiklerini hatırlatacak boyutlardaydı ve bu yöndeki saldırıları hâlen de devam ediyor.

Erdoğan’ın Davos’da, İsrail rejimi C. Başkanı Şimon Perez’e karşı ortaya koyduğu meşhur ’One Minute’ çıkışyından beri, alman medyasında ’diktatör’ olarak nitelenmeye başlanışının, her olumsuz durumla geliştiği görülmekte..

Nitekim, ünlü alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yayınlanan 18 Mayıs günü yayınlanan bir yorumda Tayyîb Erdoğan için Nazi lideri Adolf Hitler'e atfen kullanılan 'Führer' ifadesine yer veriliyor; 'Erdoğan imparatorluğunda sadece 'Büyük Usta'nın iradesinin geçerli olduğu’ iddia ediliyor ve bu son gelişmelerden yine çok umutlu olunmadığı da belirtilerek, ’Bu durumun Erdoğan'ın siyasi geleceği açısından ne anlama geldiği henüz bilinmiyor. Birçok Türk uzun yıllardır başlarında bulunan 'Führer'lerine onun iktidarı döneminde hayatları daha iyiye gittiği için müteşekkir; Erdoğan'ın ülke kalkınmasını devam ettireceğine inanıyorlar.

Ancak Erdoğan'ın üzerinde kara bulutlar toplanıyor ve muhtemelen Soma'da sergilediği zaaflar, Erdoğan'ın siyasi otorite eğiliminden daha belirleyici olacak. (…) modern Türkiye'nin ikinci kurucu figürü olabilecek Erdoğan maalesef bunu göremiyor veya görmek istemiyor.’ diye Erdoğan adına da üzüntü duyuluyormuş gibi bir hayıflanma ifadesi kullanılıyordu.

Bütün bunlar, Almanya'nın, özellikle son bir yıldır, Türkiye'nin içişlerine müdahaledeki aşırı istekli olduğunun yeni örneklerini oluşturuyordu.

Esasen, Almanya C. Başkanı Joachim Gauck’un geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye yaptığı gezi esnasında açığa vurduğu, hele de alevîlere haklarının verilmediği gibi iddialarla Türkiye’nin içişlerine müdahale arzusunun yeni bir işareti idi ve Tayyîb Erdoğan’dan en sert şekilde karşılığını almıştı. Çünkü, geçmişteki hiç bir Hükûmet, Erdoğan Hükûmeti döneminde olduğu gibi insanların tabiî haklarına saygılı olmamış ve bu arada alevî vatandaşlara da bu kadar olumlu yaklaşmamıştı.

Erdoğan’ın, 24 Mayıs günü Almanya’nın Köln şehrine gelip, burada, Arena isimli büyük spor salonunda, (2008 yılında aynı mekanda 20 bini aşkın insana yaptığı konuşmada olduğu gibi) yapacağı konuşmada yeni tartışmalara zemin hazırlamaması için, Almanya Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, 19 Mayıs günü, ‘Alman hükümeti türk ve aynı zamanda alman vatandaşları önünde yapılacak bir konuşmaya büyük bir hassasiyetin hâkim olmasını beklemektedir..’ şeklinde tuhaf bir hatırlatma yapma gereğini bile duyuyordu.

Gauck, Türkiye’de, ODTÜ’de yaptığı konuşmada, Türkiye’yi yerden yere vururken bunu bir hak olarak gören alman medyası, şimdi Tayyib Erdoğan’ın da mukabele-i bilmisl’ / aynıyla mukabelede bulunmak şeklindeki diplomatik hakkını kullanacağından korkuyor. Almanya’da, kendilerini alevî olarak nitelemekle birlikte gerçek alevî müslümanlıkla ilgisi olmayan ve kendilerinin müslüman da saymayan bazı -sözde- ‘alevî’ , gerçekte ateist grupların Erdoğan’ı protesto etmek için, Gauck’un Türkiye’deki konuşmasından da esinlenerek, büyük bir protesto gösterisi yapmaya hazırlandıkları ve bu hususta Almanya’dan eylemlerine göz kırpıldığının haberleri kamuoyuna yansımış bulunuyor.

Hatırlanacağı üzere, alman savaş uçakları, Afganistan’da, bir tankerden benzin almak için yığışmış bulunan yüzlerce sivil insanı, bombalamış ve 142 kişi can vermişti. Ama, o zaman bu katliâm, alman medyasında fazla büyütülmemiş ve birkaç itirazla geçiştirilmişti.. Böyleyken, şimdi, aynı medyanın, Soma Faciası’ndan dolayı, ‘çorbadan daha sıcak tas’ misali döküyor gibi gözüktüğü gözyaşlarının gerçekte, timsah gözyaşı olduğunu aklı başında olan hiç kimse, idrak etmekte tereddüd göstermiyor.

haksöz