Sizi gidi mürşitsizler sizi!

Mehmet GÖKTAŞ

“Hocam, müsaade ederseniz size bir şey soracağız” dedi ziyaretime gelen üç delikanlıdan birisi, galiba sözcüleriydi.

Önceden tanışmadığımız simaları düzgün bu gençlere rahatça oturmalarını söyledim, sonra buyurun sorun, dedim.

“Sizin bağlı olduğunuz bir mürşid var mı?” dedi, daha ben cevap vermeden diğeri ekledi; “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır, deniliyor, ne dersiniz?”

İyi niyetli olduklarını, galiba benim de kendilerine katılmamı istediklerini düşündüm.

“Elbette mürşidim var, mürşidsiz yaşanır mı hiç. Bakın, dün satın aldım şu halıfleksi, ben hiç anlamadığım için iyi bilen birisini buldum ve beni bu konuda irşad etmesini söyledim ve öyle de oldu...

“Hocam, biz bunu demek istemiyoruz” dedilerse de ben eşya örneklerini çoğalttım, işi otomobile kadar getirdim, bu konularda birilerinin bizi irşad etmediği durumlarda hep kandırılacağımızı söyledim.

“Hocam, biz dini açıdan mürşidden söz ediyoruz” diyerek örneklerimi daha fazla uzattırmadılar;

Allahuekber, beş paralık dünya malı için mürşide böylesine ihtiyacımız varken ebedi ahiret yurdumuzu kazanmak için İslami konularda hiç mürşidsiz olur mu, dedim, biraz yüzleri güldü. Kaldığım yerden devam ettim;

“Biliyorsunuz ben sıradan bir ilahiyat mezunuyum, fazla bir medrese tahsilim yok, mesela her şeyden önce güçlü bir Arapçam yok. Ne zaman sıkışsam (kendilerinin de az çok tanıdığı isimler vererek) filan filan hocalara koşarım. Hele fıkhi meselelerde beni irşad etmesi için falan hocamıza müracaat ederim” dedim ve hadis, tefsir, kelam ve benzer ilimlerde danıştığım isimleri bir bir saydım.

Biliyorum, onların mürşidden maksatları bunlar değildi, ne söyleyeceklerse söylesinler diye sözü onlara bıraktım;

“Hocam, biz mürşidi kâmilden bahsediyoruz” dediler.

“Yani deminden beri saydığımız ilimlerin tamamını bilen birisi öyle mi?” dedim. Evet, dediler; ama bu evete kendiler de fazla güvenemediler zannedersem.

“Sizi gidi keratalar, madem böyle birisi var da beni niye kapı kapı dolaştırırsınız, söyleyin bu kamil mürşid kim ise artık ben her şeyi ondan öğreneyim” dedim. Saydığım ilimlerde söz sahibi olup olmadığını gençlere teyit ettirmek için bir daha tekrar ettim;

“İnşaallah bundan sonra Arapçada takıldığım yerleri, fıkıhta cevap veremediğim meseleleri, tefsir ve hadiste içinden çıkamadığım konuları artık bu sizin mürşidi kamilden hallederim...”

“Şey hocam, bizim mürşidimiz bu konularda değil de...”

Sözü fazla uzatmadım; “Sizi gidi mürşidsizler sizi, çabuk gidin ve her konuda sizi irşad edecek mürşidler bulun kendinize!” dedim, bilmem ne yaptılar.