Siyasetin HDP çıkmazı

Ahmet Taşgetiren
Meclis’te üçüncü parti o. Meclis başkanvekili statüsüyle zaman zaman Meclis’i yönetiyorlar.

Milletvekilleri maaş alıyor. Seçim dönemlerinde her türlü siyasi faaliyetleri için hazineden yardım veriliyor. (Şu sıralar milletvekili sayılarına göre 90 milyon lira.) Halktan 6 milyon civarında (yüzde 11-13 arası) oy alıyorlar. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin en kırılgan siyaset alanı olan “Kürt siyaseti”nin temsilcisi olarak biliniyorlar. 

Neresinden baksanız siyasetin dışlanamayan parçası durumunda. 

Yukarda sıraladığımız gerçekliği ile “Dışlanamayan” ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin dayattığı ittifaklara mahkûm siyasi denklem içinde beraber görünülmekten kaçırılan da bir yapı. 

Ona verilen oyları tüm partiler almak istiyor, ama o oylar HDP’ye verildiğinde “terörün uzantısı” haline geliyor. 

İktidar terörün “sicilli” isimleri ile, hem de sadece seçim hesabı ile, yani hiçbir milli kaygı gütmeksizin ilişki kurarken sorun olmuyor, ama karşı tarafla iletişim halinde bulunması ihtimaliyle hem HDP şeytanlaştırılıyor hem de onun dokunduğu alan “günah-ı kebair” işlemiş oluyor. 

Tam da burada iktidar dili (Ak Partisi ve MHP’si ile) HDP’yi kötülük sembolü haline getirmenin, ona oy vermekten bir türlü vaz geçmeyen 6 milyon seçmende ve onun etrafındaki toplumsal varlıkta nasıl bir “dışlanma” hissi oluşturacağını dikkate almıyor. 

Gelelim iktidar (Cumhur İttifakı) karşısında etkili bir blok oluşturmak için ittifak yapmak (Millet ittifakı) gereği duyan muhalefete… Belli ki bu ittifakın kıymet-i harbiye oluşturabilmek için HDP  katkısına ihtiyacı var. Değilse oyları yüzde 40’ın altında kalacak. Bunu görmek için ne derin bir siyasi zekaya ihtiyaç var ne de matematik profesörü olmaya…Bu hesabı CHP de yapsa fark etmeyecek, İyi Parti de, Saadet de. 

Ama görüldüğü kadarıyla her üç parti, böyle bir açık ittifak içinde görünmeyi istemiyor. CHP “yan canibime koy” yaklaşımında, İyi Parti onu da istemez gözüküyor, Saadet de sıkıntılı. Şart şu: “HDP terörle arasına mesafe koysun. Kandil’e bana karışma desin.” 

Bu Türkiye için haklı bir talep. Arkanızı silahlı yapıya dayandırarak özgür siyaset olmaz çünkü.  Sizin için olmaz, sze oy vermeyecek insanların özgürlüğü için olmaz. 

Burada şöyle ironik bir soru sorulmaz değil: HDP bu arada Osman Öcalan’ı sözcü yapsa ya da İmralı’dan mektup getirse meşru bir siyaset yapmış olur mu? Yoksa bu mazhariyet yalnızca Cumhur İttifakı’nın sıkışma hallerinde mi caizdir? Soru işte. 

HDP ile iletişim konusunu Karar tv röportajlarına konuk ettiğimiz birçok siyasetçiye sordum. Biraz top dolaştırma tavrı içinde gördüm. En son Selim Temürci “6 milyon insanı dışlayamayız” gibi bir cümle kurdu, eh bir adım ileri. 

Ben birkaç kere “Cumhurbaşkanı davet edip görüşmeli, mesela yeni eş başkan seçilen Mithat Sancar ile” diye yazdım. Yahu haydutsa da 6 milyon kişiyi temsil eden bir haydut. Nasıl “yok gibi” ya da memleket içinde dokunulamaz bir alan gibi davranabilirsiniz?
Şu anki yaklaşım nasıl okunur biliyor musunuz? 

Devletin ve tüm siyasi partilerin dışlamasına rağmen 6 milyon seçmen ve onun hinterlandı (çoluğu çocuğu) “terörle işbirliği yapıyor” denilen bir siyasi partinin arkasında kale gibi duruyor. O kalenin üzerine ordu gönderemiyorsunuz, teslim alamıyorsunuz, itaat ettiremiyorsunuz, sessiz bir direniş sergiliyor ve sizin tüm dışlamalarınız o kalenin içindekileri konsolide (yani tahkim) ediyor. Saflarını sıklaştırıyorsunuz. Bilinçlerini biliyorsunuz, siyasileştiriyorsunuz. 

Belediye başkanı seçiyorlar yerlerine kayyım atıyorsunuz, eş başkanlarını, milletvekillerini sokaktan toplayıp cezaevine götürüyor, adalet boyutu tartışmalı dosyalarla yargılıyorsunuz. 

Bütün bu tavırların 6 milyon insanın “aidiyet bilinci”ni besleme yönünde bir amacı var mı? Bütün bunlar olurken bizzat sizin dağlardan kazıdığınız 12 Eylül darbecilerinin “Ne mutlu Türküm diyene” sloganlarını yeniden dağlara yazmaya başlamanın neye yaradığını görmüyorsunuz. Dağlar “fethedildi” öyle mi? 

Bu iş, 6 milyon insan dışlana dışlana hiç istenilmeyen yere doğru gider. Bilinç inşasını kendi elinizle yaparsınız. “Biz aslında 6 milyonu seviyoruz” yollu söylemlerin o zeminde karşılık bulacağını düşünenler bu işten zerre kadar nasipleri olmadığını sergilerler ancak. 

Belki de kötü niyetliler HDP’ye bu muamelenin yapılmasını kendi hedefleri için daha verimli göreceklerdir.

Bakın, Mithat Sancar yeni bir isim. Oturun konuşun. Herkes için söylüyorum. Türkiye’yi, dünyayı, Türkleri, Kürtleri konuşun. Onun gerçekliğini görün. Teröre vs’ye birlikte çözüm arayın. Meclis’i teslim ediyorsunuz, konuşmuyorsunuz bunun mantığı var mı? 

Bahçeli bile zaman zaman el sıkıyor, tebessüm ediyor…