Sınırda ne oldu?

Hakan Albayrak

Geçen cumartesiyi pazara bağlayan gece, savaştan kaçan çoluk-çocuklu bir grup Suriyelinin Türkiye’ye geçmeye çalışırken jandarmanın açtığı ateş sonucu can verdiği ileri sürülüyor.

Jandarma ‘Biz sadece havaya ateş açtık’ diyor, Dışişleri Bakanlığı da bir yalanlama mesajı yayınladı; fakat ortada mezkûr iddiayı destekleyen fotoğraflar, video görüntüleri ve muteber kimselerin beyanları var.

Türkiye’ye dostluğu ve kardeşçe bağlılığı su götürmeyen Ahrar-ı Şam da hadiseyi doğruladı.

***

Elim hadisenin cereyan ettiği ileri sürülen yer, kaçakçıların kullandığı bir geçiş noktasıymış.

Gecenin karanlığında muhacirlerin kaçakçı zannedilmiş olması muhtemel.

Suriye Devrimi’nin öncü güçlerinden Ahrar-ı Şam, bundan hareketle, ölümlerden “kısmen” kaçakçıları sorumlu tutuyor. “Kısmen” kaçakçıları sorumlu tutuyor, ama ölümlerin jandarma eliyle gerçekleştiğini de teyit ediyor.

Ahrar-ı Şam’ın konuyla alâkalı açıklaması şöyle:

“Ahrar-ı Şam İslami hareketi olarak, Türkiye sınırında çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan ve yedisi aynı aileden olmak üzere 11 Suriyeli sivilin savaştan ve eli kanlı mücrim rejim ile işbirlikçilerinden kaçarken Türkiye Sınır Güvenlik Güçleri tarafından öldürülmesi haberini almamız nedeniyle derin bir üzüntü ve acıya boğulduk.
Biliyor ve inanıyoruz ki, bu hadise, Türkiye’nin mazlum ve sabırlı Suriye halkıyla ilgili siyasetini temsil etmiyor. Suriye Devrimi davasında Türkiye’nin adil ve şerefli duruşu malumdur.

Bu acı olayın sorumluluğunu, kısmen, sınırın iki tarafında faaliyet gösteren kaçakçı gruplar taşımaktadır. Hadiseyle ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlatılmasını talep ediyor, böylesi elem verici hadiselerin tekrarlanmasını önlemek adına tüm öneri ve tedbirlerin acilen ortaya koyulmasını bekliyoruz.

Aynı şeklide devrimci grupların da ölümcül kaçakçılık faaliyetlerini engellemek için sorumluluk almasının zaruri olduğunu vurguluyoruz.
Muhakkak ki, kendisine şükran duyduğumuz Türkiye, hükümet ve halk olarak son beş yılda Suriye halkını ve devrimini bağrına basmış, 10 milyar dolara yakın infakta bulunarak Beşşar Esed rejiminin katliamlarından, PYD gibi bölücü çetelerin teröründen ve DAİŞ’in azgın saldırılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan yaklaşık üç milyon mülteciyi barındırmış ve bu nedenle de -hikmetle karşılık verdiği- dahili ve harici büyük baskılara maruz kalmıştır. 

İki ülke sınırının güvenliği hayati önemde bir meseledir. Bu sebeple her iki tarafın da maslahatı için, insani şartlar bakımından çok zor durumda olan mazlum halkımızın durumunu da gözeterek ileri derecede işbirliği içerisinde birlikte hareket edip ortak çözüm yolları bulmamız gerektiğini düşünüyoruz.” (Arapçadan tercüme: Saim Tut)

Suçlayıcı bir dil kullanmamaya, bilakis Türkiye’yi hoş tutmaya gösterilen özene dikkat! Satır aralarındaki şu feryada da: ‘Sınırda böyle felaketlere yol açan menfi tavırların sergilenebildiği gerçeği göz ardı edilmesin artık, ne olur!’

***

Açık konuşalım: Sınır bölgelerinde görev yapan bazı mülkî amirlerin ve askerî yetkililerin fenalıklarına dair iddialar öteden beri dile getiriliyor. Sadece hatalardan değil, kasıtlı cürümlerden de çokça söz ediliyor. Hükümet yetkililerine yıllardır iletilen şikâyetlerin haddi hesabı yok. Şahsen benim ilettiğim şikâyetler bile buradan Şam’a yol olur.

“Hükümetin ‘Muhacirler rahmettir, berekettir’ söylemine taban tabana zıt uygulamalar söz konusu. Türkiye’nin Suriye siyasetini sabote etmek, muhacir dostu merhametli Türkiye imajını yıkmak, şer güçlerin eline Türkiye’ye karşı koz vermek isteyen bir ekip var sanki devletin içinde. Bu tür hadiselerin üstü örtüldükçe, sorumlulardan hesap sorulmadıkça mesele büyüyor” diye diye dilimizde tüy bitti. Kimseye derdimizi anlatamadık. Suriyelilere kötü davranan ve hatta can kayıplarına yol açan falanca kaymakam yahut filanca karakol komutanı hesaba çekilecek diye nafile bekledik.

Hiç değilse Ahrar-ı Şam’ın yukarıda mezkûr açıklaması dikkate alınsa ve onun gereği yapılsa…

***

‘Yok öyle bir şey’ diye kestirip atmak, dosyayı açmadan kapatıp geçmek yanlış.

‘Tahammül sınırını aşan bir durum söz konusu olmasaydı, Ahrar-ı Şam, Türkiye hakkında böyle bir bildiri yayınlar mıydı?’ diye sormak ve hadisenin üstüne gitmek lazım.

Hava bombardımanından bahsetmiyoruz. Top atışından da bahsetmiyoruz. Jandarma, kendilerine ateş edildiğini ve çatışma çıktığını filan da söylemiyor. Hal bu iken; bir değil, üç değil, 11 kişinin öldürüldüğü güvenilir kimseler tarafından iddia ediliyorsa, ortada ciddi bir soruşturma konusu var demektir. Maktuller kaçakçı bile olsalardı, böyle tuhaf bir durumda soruşturma açılması gerekirdi.

karargazete