Şimdi mesele “Değişim”in içini doldurmak

Ahmet Taşgetiren

CHP kurultayını yaptı. Kılıçdaroğlu yine asıldı, kaybetti. Üstelik ilk turda daha az oy almasına rağmen nisap sağlanmadığı için ikinci tura gidildi, bu defa daha büyük farkla kaybetti. Şık olanın ikinci turda çekilmesi olduğu ifade edildi ama kaderini ona bağlayanlar, onu ikinci turda da yarışmaya yönelttiler.

Evet, ikinci turda daha büyük farkla kaybetti. (İlk tur 682’ye, 664, ikinci tur, 812’ye 536)
Kurultay gerilimli geçti salon ikiye ayrılmıştı, evet üst yönetimde Kılıçdaroğlu ile kader birliği yapanlar vardı, onlar bir biçimde bir tribünü doldurmuşlardı da, kurultay sırasında bir hayli varlıklarını da gösterdiler ama… ibre yenilgi yenilgi birikerek epey zamandır “Değişim”den yana dönmüştü.

Kılıçdaroğlu bazı şeyleri değiştirmişti CHP’de, partiyi farklı kitlelere açmaya çalışmıştı, ama bu, iktidarın en zor zamanında bile ve itirazlara rağmen kendisini ortaya koyduğu seçimde zafer getirmemişti.

Kılıçdaroğlu şimdi de “Değişim”i reddetmemişti, ama “Değişim”i onun yapabileceğine ve bunu tam da Mahalli seçimler öncesinde yapıp memleketi ikna edebileceğine partiyi inandırabilecek miydi?

Kılıçdaroğlu 13 seçimdir yenilen bir partinin lideri idi, Cumhurbaşkanlığı adaylığındaki yenilgisi tazeydi. Üstelik bu arada, seçim kazanmak arzusuyla birlikte yola çıktığı partilere haber vermeden Ümit Özdağ ile akla ziyan gizli protokollere imza atmıştı. Kötü bir görüntüydü.

Kurultay Kılıçdaroğlu dönemini kapattı. Özgür Özel, dedi.

“Değişim” söylemini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başlatmıştı. Onun “siyasi yasaklılık ihtimali” sorunu vardı, bir de “İstanbul’u kaybetmemek ve onunla yeniden kazanılmak” isteniyordu.

Özgür Özel “Değişim”i sahiplendi. İmamoğlu ile birliktelik sergiledi ve Kurultay’a aday olarak geldi.

Kazandı.

Özgür Özel, uzunca süredir CHP’nin parlamentodaki grup başkan vekili, yani sözcüsü, görünen yüzüydü.

Genç, iyi konuşan, iyi polemik yapan, lafın altında kalmayan bir simaydı.

Ekrem İmamoğlu’nun CHP’ye “farklı bir şey” kattığı muhakkak. İstanbul’u almak kolay değildi. Hele İstanbul’a basbayağı asılan Tayyip Erdoğan’dan almak, hem de iki defa üst üste almak kolay değildi. Nasıl Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığını aldığında “Adam kazandı” ise, burada da “Adam aldı.”

Şimdi Özgür Özel’in CHP liderliğindeki sınavı başlıyor.

Siyaset âlemi “CHP’nin makûs talihi”nden söz eder. Yani baş aşağı giden siyasi yolculuk… Yani çok partili hayata geçildiğinden bu yana tek başına iktidar olamama hali… İnsanların siyasi iktidarın uygulamalarından en çok bunaldığı zamanda bile umut haline gelememe…

Bu gerçek var Türkiye’de… Toplumun çok geniş bir kesimi “CHP mi?” dedikten sonra bir adım geri duruyor, bu bir gerçek…

Kılıçdaroğlu o toplum kesimlerine ulaşma isteğiyle yola çıktı ama olmadı.

Özgür Özel onu başarmaya çalışacak. Önümüzdeki süreç onun nasıl olacağını ortaya koyacak.

Kurultay konuşmasında “İktidarın CHP’yi hapsetmek istediği kimlik siyasetini aşmak”tan ve “meydanlarda milyonlarla buluşmak”tan bahsetti. Doğru, fabrikada asgari ücretle çalışanın, sokaktaki işsizin, ürünü tarlada kalan çiftçinin hangi partiden olacağı önemli değildi. Ona ulaşmak önemliydi.

Ama acaba o işçi, o işsiz, o çiftçi, kimlikten bağımsız parti değerlendirmesi yapar mıydı? Ya da onları kimlikten bağımsız parti seçmeye ikna edebilmek mümkün müydü?

CHP’deki değişime dair, daha nezaketen tebrik bile etmeden ilk değerlendirmeyi yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Al birini vur ötekine” dedi, Kılıçdaroğlu ile Özel’in “Kavala ve Demirtaş ‘ı selamlamasını” Rizelilerin tepkisine taşıdı.

Ne de olsa Rizeli hemşeriler, halen cezaevinde bulunan Demirtaş ve Kavala’nın bir Cumhurbaşkanı tarafından “kötülük sembolü” olarak zikredilmesini sorgulamazlardı!

Kimlik siyaseti böyle işlerdi bizim memlekette.

Bir de CHP’nin “kimlik siyaseti” yok muydu? CHP, en başta “özel bir halk üretmek” için yola çıkmamış mıydı? “İrtica, mürteci” yaftaları o süreçte kimi halk kesimlerinin üzerine yapıştırılmamış mıydı?

Kılıçdaroğlu’nun “Dışladığımız toplum kesimleri” dediği çok çok geniş toplum kesimleri yok muydu?

Özel ve arkadaşları “Biz toplumun sorunlarına sahip çıkarız toplum da bizim kimliğimize bakmaz” diye düşünüyorlarsa, bence o iş öyle değil. Bizim memlekette bazen “Soğan” ile “beka meselesi” kıyaslanıyor ve vatandaş soğan yerine bekayı tercih ediyor. İnandırabilmek önemli. “Beka kaygısı” evet “Kurtuluş”tan bu yana 100 yıl geçti ama bitmedi, bitmiyor.

Gençlerde “sorunlar”ın öne çıktığı, “beka meselesi”ni seslendirenlerin ahlaki duruşlarının sorgulandığı ve “Bu işte istismar gibi bir çürük yan var” kanaatinin etkili olduğu durum da söz konusu. Ve ülkede genç nüfus siyaseti etkileyecek boyutta.

Özgür Özel şimdilerde “Söylediği her söz aleyhine delil olarak kullanılabilecek” noktada… Ne deniyor?

“CHP değişir Türkiye değişir!” Asıl zorluk da burada… CHP nasıl değişirse Türkiye’yi değiştirecek bir konuma gelir? Yani CHP nasıl değişirse, toplumun desteğini arkasına alır?

Ben bakıyorum medyası vs’si ile “CHP dünyası”na, her an bir pot kırılacakmış gibi bir hava gözlemliyorum.

Özgür Özel’in konuşmasındaki coşku için de bir şey söyleyeyim: Coşkuyu denetlemek de bundan sonra coşku kadar önem taşıyor. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz…