Sigarayı niçin fıkıh diliyle konuşuyoruz?

Mehmet GÖKTAŞ

Çoktandır kafamı meşgul eden bir sorudur bu. Sigara konusunda “haramdır, mekruhtur, mübahtır” diye fetva vermeyi, yani fıkıh diliyle konuşmayı hiç bir zaman tatmin edici bulmadım.

Elbette hiç bir konu İslam fıkhının kapsam alanının dışında kalamaz ve elbette İslam’ın sigara hakkında da söyleyeceği sözü, vereceği bir hükmü vardır.

Fakat İslam’ın tek dili fıkıh dili midir? İslam’ın davet dili yok mudur, nasihat dili yok mudur, uyarı ve tavsiye dili yok mudur?

En üst yetkilinin ağzından bile olsa “Sigara haramdır” diye bir fetva duyduğunda acaba kaç kişi sigarayı bırakmıştır? İçenler İslam’daki hükmünü bilmediği için mi devam ediyorlar, yoksa bırakamadıkları için mi? Veya şöyle soralım; sigaranın zararlı ve kötü bir şey olduğunu bilmeyen kaç kişi vardır?

O halde geri geri kaçmakta olan bir kamyonun durmayacağını bile bile takoz atmak ne ise, “sigara haramdır” yaklaşımı da aynıdır. Hatta bir insanı haramı çiğnetme bağışıklığına götürür.

Sigara aslında haramdan çok öte, bugün insanlık aleminin belki en büyük belalarından biridir ve bu belanın sayılamayacak kadar çeşitli yönleri vardır.

Geçtiğimiz günlerde meydana gelen bir deprem ve çığ felaketiyle Türkiye ayağa kalkmış uçak kazasını da eklediğinizde 85 kişi hayatını kaybetmiş, bir numaralı gündemimiz olmuştu.

Halbuki bu ülkede saatte 12, günde 288 kişi sigaranın sebep olduğu hastalıklardan hayatını kaybetmektedir.

Hem mesele sadece can kaybıyla da bitmemektedir. İşin hukuki boyutu vardır, kul hakkı ve israf boyutu, başkalarına zarar verme boyutu vardır.

Geçenlerde bir doktordan dinledim affedersiniz, sigaranın cinsel hayatı çökerttiğini anlattı.

Demek istiyorum ki sigara fetva takozuyla durdurulamaz, hiç kimse “haramdır” diyerek bu sorumluluktan kurtulamaz.

Devlet ve özellikle millet bütün fertleriyle ciddi bir seferberlik başlatmalı, sadece bazı günlerle sınırlı kalmadan kesintisiz bir şekilde sürdürmelidir.

Hukukçular bu işe el atmalı, sigaranın etki alanına giren hiç bir nokta gözden kaçırılmadan mağdurların haklarını korumaya yönelik hukuki çalışmalar başlatılmalıdır.

Uzmanlık alanı ne olursa olsun bütün doktorlar muhatap olduğu insanımızı uyarmalıdır.

Nasıl ki sıkça kaza yapan bir aracın kasko sigortası çoksa, aynı sağlık primini ödediği halde doktorları ve hastaneleri daha fazla işgal eden, daha fazla ilaç tüketen ve sağlık ödeneklerini tüketenler suçlu değiller mi? Sigara içmeyenler haklarını aramalıdırlar.

İslam adına gözüne bakılan, sözüne itibar edilen şahsiyetler de fıkıh dilinden ziyade davet diliyle bu işe öncülük etmelidir.