Şeyhinin şeyhi

Abdurrahman Dilipak

Hz. Ali’ye, oradan Hz. Muhammed (sav)’e ulaşan bir silsile-i meratipden söz etmiştik.. Yani böyle bir mukaddes soy yorumu var.. Bu yapı genel olarak “ehli beyt” tanımı içinde değerlendirilmiştir..

Herkes dün sözünü ettiğim sırrı kendinden bir öncekinden alır.. ve bu sır Şiarada Hz. Ali ve Fatıma arasındadır.. Nakşiler Hz. Ali ile birlikte Hz. Ebubekir’i de buna dahil ederler..

Buradaki asıl kilit nokta, İsra’da gizlidir..

 İsra olayı 620’de meydana geldi. İlk vahiy 610’da, yani nübüvvetin 10. Yılında..

Kur’an-ı Kerim İsra’dan söz ediyor, ama Miraç’tan söz etmiyor.. İsra, Mekke’den Kudüs’e yolculuğu ifade ediyor. Oradan sidrei müntehaya bir gidiş-geliş oldu mu.. “Tayyi zaman ve tayyi mekan” yani zaman ve mekan üstü bir durum sözkonusu.. Resulullah bu yolculukta bazı kişilerle konuştu mu, gittiği yerde ne gördü ve hangi bilgileri aldı..

Fatıma’nın kitabı, ya da birtakım dini yorumlar bu noktada başlıyor..

Peygamberin Cebrail yoluyla aldığı vahiy bize ulaştı. Bunun dışında bir bilgi alındı mı, alındı ise bu bilgi ne, nerede?..

Hadislerde böyle bir bilgi yok.. Ama birileri Hz. Ebubekir ya da Hz. Ali ve Hz. Fatıma üzerinden gizli bir kitabın varlığından söz ediyor. Bu bilgi evrenin sırlarını, geçmiş ve geleceğe dair bilgileri ve bazı olayların hakikatinin anlaşılması için birtakım gizemli yol ve yöntemleri de içeriyor.. Arabi cifir ilmi, sayıların esrarı, ebced, ruhlar ve cinler alemi, gaybi tasarruflar ile ilgili birçok şey söylüyor.. Mesela Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra âhir zaman fitnelerinin çıkacağını ve zor günler yaşanacağını söylüyor; “büyük bir fitne”den söz ediyor. Şehirler yakılıp yıkılır.. İktidarlar el değiştirir. Sonra gelenler, önce gelenlerin yaptıklarının tam tersini yapar, onların yaptıklarını yıkar, yıktıklarını imar eder. Sonra onun hükmü âhir zamanda zuhûr eden Sâd’ın (Yani Sufyan’ın) tasarrufuna intikâl eder.”Yani yeni dönem Deccaliyet’in zuhur dönemidir.

Muhyiddin-i Arabi’ye atfen şu  anekdotu da burada zikretmekte fayda var: Muhyiddin-i Arabi’nin “Fütûhât-ı Mekkiyye” isimli kitabındaki bir beyitte Osmanlı Devleti’nden bahsedilmektedir. Bu beyit levha hâlinde Sultan Abdülhamid’e takdim edilmiş. O da bunu Yıldız Câmii duvarına astırmıştır. Bu beyitte şöyle denir:  “Sahabe (dönemin)den sonra devletlerin en iyisi Osmanlı devletidir. Bu devlet sonun ve kıyametin zuhuruna kadar yıkılmaz.”

Aslında halkın bilgisi dışında bir hakikat kaynağı varsa, insanlar için taklidden başka bir yol kalmıyor..

Tabii bu Kader tartışmalarını, Keşf, Keramet, Şefaat tartışmalarını da berarerinde getirecektir.. Peygamberin ümmetinden gizlediği bir şeriat esasen mümkün değildir. Tamamlanmış, eksiksiz bir kitaptan söz ediyoruz. Onun insanlar için hidayet rehberi olmasından söz ediyoruz..

Bakınız, bugünkü fitnenin altında bu din algısı üzerindeki farklı yorumlar yatıyor.. Bu tartışma ile bizi atomize etmek, sonra birbirimize karşı kışkırtıp nötralize etmek ve ardından da insanları neye inanacaklarını bilmez hale getirmek istiyorlar. Böylece agnostik hale gelen halk kolayca dinden soğutulabilecektir.

Mesela Hz. Yakub aleyhisselam, muhtemelen birkaç kilometre içinde kardeşleri tarafından atıldığı kuyudaki Yusuf’unu bulamıyor.. Elbette mucize var, Keramet var. İns ve cinnin verdiği haberler var. Ama Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye hicretinde kendine kılavuzluk yapan o işin ehli bir müşrik.. Kaldı ki, güvercin yuva yapmasa, örümcek ağ örmese daha ilk gün yakalanmışlardı.. Oraya yuva yapan güvercin de Resulullah’a gideceği yeri gösterebilirdi aslında..

Demem o ki, gayb hazinesinin anahtarları, Levhu mahfuzun anahtarı kimsenin elinde değil.

Sakın bizim keramet zannettiğimiz bazı harikulade olaylar ya da gaybi bilgiler gibi gözüken bazı bilgiler cinlerin bize bir oyunu, ya da hannasın vesvesesi olmasın.. Bazı varlıkların varlıklarından kaynaklanan özellikleri ile bazı bilgiler aktarabilirler, ancak bunların hiç biri mutlak değildir.. Problem bunların mutlaklaştırılmasında..

Şiiler de masum imamlar, 12 imamla bitti. Gaib imamla esatire bir ara verdiler derken, şimdi onlar da Hüccetiye ile esatire bir kapı araladılar.. Bizde bitmedi. Bitmeyecek gibi de.. Her gün yeni hocalar çıkıyor, artık bu iş müneccimlerin, hayatın sırrına vakıf olduklarını zanneden yaşam koçlarının kerametine, kerameti kendinden menkul birtakım adamların eline kaldı..

Dünya derin devleti, İlluminati, Masonik yapılar, Tapınakçılar da işte aynen böyle bir şey, “Esoterik dünyanın azizleri” hep birbirine benziyor.. Paralel yapı, Paralel din de buna dahil.. Hz. İsa Mesih adamın bedeninde yaşıyor, Mehdiyet cemaatine intikal etmiş durumda. Siz İzmir’deki cemaat arşivini ele geçirin, adam Cebrail’den bağımsız haşa zül celalle görüşüyor. Levhi mahfuzun anahtarı adamın elinde.. Birini buna inandırdıysanız onu başka bir şeye inandırmanıza, ya da o yoldan çevirmenize pek imkan yok artık..

“Dine karşı bir din” tehdidi ile karşıya İslam ümmeti..

Herkes kendini şeyhine, şeyhini de şeyhine bağlayıp, Hz. Ali ya da Hz. Ebubekir   üzerinden Hz. Peygamber’e, oradan Levhi mahfuza bağlıyor.. Oradan vahdeti vücudla dönüp kendisinin “hak” ve “haklı” olduğunu söylüyor.. Kendini ve yolu mutlaklaştırıyor..

Bu hercümerç içinde insanın aklı karışır gibi oluyor, ama saf yürekle Allah’a yöneldiğimizde, Kur’an ve Resulün örnekliğinde, ümmetin vahdeti temelinde buluştuğumuzda aslında Allah’ın hidayeti bir şekilde bize ulaşacaktır.. Dini önderlerimizi mutlaklaştırmak yerine onları yolumuzu aydınlatan kandiller olarak görsek..

Bu işler dün böyleydi. Bugün de böyle. Yarın da böyle olacak. İmtihan oluyoruz. Sonuçta biz söz ve fiilerimizle cennet veya cehennemi kazanacağız..

Muhkemleri bırakıp müteşabihlerin peşine düşmeyelim, kelami tartışmalara dinimizi feda etmeyelim.. Kendi gerçeklerimizi hakikatin yerine ikame etmeyelim.

Rabbım, bize hakkı hak, batılı batıl göster. Hakta toplanmayı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil..

Sanırım birkaç gün sonra yine bu konuya dönmek gerekecek..  Selâm ve dua ile..

yeniakit