“Şeyh önce kendini kurtarsın”

Ahmet Taşgetiren
Bir şeyh ile yaptığım mülakatta sormuştum:  

-Müridin şeyhin eteğine tutunarak ahirette kurtulması mümkün müdür? 

Cevabı şöyle olmuştu: 

-Şeyh önce kendini kurtarsın.

Soru, tarikat âleminde insanların çok inandığı bir kanaati gündeme getiriyor, cevap ise, neredeyse tüm müritleri şaşırtan bir uyarıyı yapıyordu. 

-Öyle, Mahşer âlemi için kimse kimseye bel bağlamasın. Orada herkes kendi derdine düşer. Herkesin kendini acayip şekilde meşgul edecek bir telaşı vardır. Kişinin babasından, çocuklarından, eşinden, kardeşin kardeşten kaçtığı yerdir orası. Orası kişinin hayat defterini okuduğu ve hayretler içinde “Bu nasıl bir kitap ki hiçbir şeyi ihmal etmeden her şeyi yazmış” diyeceği yerdir. Orası herkese “Seyret kendini” denecek ve seyrettiği filmin her karesinde şaşkınlıktan donakalacağı yerdir. 

Uyarı şüphesiz şeyhlerin bizzat kendilerine yönelikti. “Şeyhlik” diye ahirette geçer akçe bir statü yoktur, diyordu o şeyh. Öyle otomatik kurtarma ameliyesi yoktur. Şeyh de önce kendi kendinin hesabını verecektir. Kibir yaşadı mı, suiistimal yaptı mı, haram işledi mi, dedikodu, gıybet içine girdi mi, bunların hepsi “Mahşer aydınlığı”nda ortaya çıkacak, yüzler kararacak, yüzler aydınlanacaktı. 

Şeyh – Mürit ilişkisi çok hassas bir ilişkiydi. Bir kişi diğerine bağlanıyor, en sade görünümüyle bir hoca – talebe ilişkisi içine giriyor, daha ötede “kalb eğitimi” denen bir süreç söz konusu oluyor, tasavvuf dilinde “Gassal elindeki meyyit” niteliğinde bir teslim oluş boyutu yaşanıyor, “Rabıta” diye bir kalbi iletişim kanalı devreye giriyor… Şüphenin, tereddüdün, sorgulamanın birlikteliği problemli hale getireceği alan bu alan. “Teslim olacaksınız ki, yol alabilesiniz.” İşin kimyası bu. 

İyi ama ya böylesine teslim oluşun yanında, teslim olunan kişi problemli ise? 

Tasavvuf der ki bu durumda: “Doğru adamı seç onunla yürü.” Bunun tasavvuftaki adı “Mürşid-i kâmil – Kemal sahibi yol gösterici”dir. 

Bir kişinin “O kişi” olduğu nasıl anlaşılacaktır? Çok tanındığı için mi, kendisine çok insan bağlandığı için mi, çok medyatik olduğu için mi, sosyal medya diliyle söylersek takip edeni çok olduğu için mi, kendisinden fevkaladelikler zuhur ettiği için mi, ne için? 

Mahmut Sami Ramazanoğlu bir Nakşi şeyhidir ve onun şu sözü meşhurdur: 

-Bir adam namaz kılmıyorsa, onu gökte uçuyor görseniz inanmayın. 

Belki Mahmut Sami Ramazanoğlu bugünleri görse kişinin namaz kılıyor görünmesini yeterli görmez, şunu da söylerdi: 

-Kişiyi namaz kılıyor da görseniz haram işliyorsa gökte uçuyor görseniz peşinden gitmeyin. 

Ben bir yazımda “Mürid gassal elindeki meyyut değildir” diye yazdım. “Müridin her işi şuurla olmalı” diye yazdım. “Sufi ibn’ül vakt’tir” diye bir söz var tasavvuf dilinde. “Sufi vaktin çocuğudur” demek anlamı. Yani “Sufi her an yeniden doğar” demek. Bir anlamda varoluşçuluktaki “Her ânı seçmek” demek. Seçmek için bilinç lazım. “Gaflet” yani “Allah’ı unutma hali” sufinin kalbini arındırması gereken haldir. “Her an Allah ile beraber olma” bilinci kuşanmayı amaçlar yola giren insan. Her an Allah ile beraberlik idrakini kuşanan ise, ona göre bir kişilik edinir. O ölü değil, her an diridir. Şeyhler normalde bu diriliği artırma eğitimi veren kişilerdir. Uyutan, bilinci öldüren, kişiliği yok eden değil. 

Şayet mürid böyle olursa, şeyhin onu yanlışa yönlendirmesi söz konusu olamaz. 

Şeyh kalitesi… 

Mürid kalitesi. 

Tasavvuf normalde bir kalite standardını ifade eder. Ama kendini Kur’an’la, Rasulullah ile bağlarsa… Orada o bilinç kalitesi vardır. 
….. 

Medyaya bir kirlenme örneği daha yansıdı. Kendisine “mehdilik” rolleri de atfeden bir adamın 12 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik tacizi. Ben bu tür haberlere hep biraz ihtiyatla bakarım. Çünkü bizde bu tür konularda medya saptırması hep var olagelmiştir. 

Ama böyle şeyler olabilme ihtimalini de yok farz etmem. Çünkü riskli bir alandır. İnsan vardır ve istismara uygun bir psikolojik atmosfer söz konusudur. Şeyh sorunlu olabilir, bağlananlar sorunlu olabilir. 

Ve işte öyle bir durum. Suçlanan ve “şeyh” diye sunulan kişinin, 12 yaşındaki kızın babası ile yaptığı telefon kaydı yayınlandı. Kim kayda aldı, nasıl oldu ayrı konu, ama kayıtta suçlanan zat, kendisi de o zata bağlı “Efendim” diyerek konuşan babaya “gel halledelim şu konuyu öldüreceksen sen öldür, öptüm ama öteye geçmedim, kız mehdinin eşi olacaktı vs…” diyor. 

Rezilliği daha fazla detaylandırmak istemem. İş şu anda yargı safhasında. 

Bursa’da yaşanan “Badeleme” rezillikleri hatırlardadır. İnanıyorum ki bu tür rezilliklere en büyük tepkiyi, tasavvufi camia, dindar camia, yani biz göstermeliyiz. Bu iş şu veya bu sol – seküler cenahın meselesi değil, doğrudan bizim meselemiz. 

Arınmak, arınmak, arınmak… İslam’ın tertemiz yolunu bunlardan arındırmak da ana görevler arasında.