Şener'in işi zor

Ahmet Taşgetiren

Bülent Arınç, Abdüllatif Şener'e dostça ve akıl yüklü şeyler söylüyor. Şu değerlendirmeler yanlış mı?



"Milli görüş gömleğini ben giymiş idiysem, o da giydi. Merve Kavakçı ile yan yana basın toplantısı yaptıysak, yaptı. Grup başkanvekili olarak söyledikleri Meclis tutanaklarında. Eşlerimizin başlarının örtülü olması birilerine göre eksiklik ise benimki de öyle seninki de öyle. Bizim çizgimiz aynı. Düşüncemiz de bugüne kadar aynıydı. Beni topa tutanlar seni niye alkışlıyor bugün? Bunu düşünmesi lazım. Beni topa tutanlar seni alkışlıyorsa bir süre kullanmak içindir"

Arınç, bu değerlendirmelerden şu sonucu çıkarıyor ki o da son derece mantıklı: "Bu hareket kendisi istese de istemese de birilerinin senaryosuna uygun hareket olarak bilinir. Birilerinin bir senaryosu var.

O şudur: AK Parti'nin kapatılması halinde bu boşluk CHP ile dolmaz. MHP ile olmaz. Bu partinin içerisinde birisini bulup onunla yeni bir siyasi oluşum yapmak belki daha akıllı diyerek, pergel, cetvel, gönye eline alıp siyaset mühendisliği yapanlar var. Bunların bir aktörü durumuna kendisi düşerse yapılabilecek bir şey yoktur" Ben de, Aksiyon'un bu haftaki sayısında yaptığım değerlendirmede benzeri hususlara işaret ettim. Şunlar da benim değerlendirmelerim:

"Amaç, başarılı bir siyaset inşa etmekse, bence Abdüllatif Şener'in şansı, hâlâ mümkün mü bilmiyorum ama, ancak AK Parti liderliğinin desteğini alarak, bir anlamda onu temsil ederek yürümesine bağlı. Çünkü AK Parti'ye oy veren geniş kesim, benim gözlemlerime göre, bazı hatalı tavırların altını çizse bile, AK Parti liderliğine bağlılığı sürdürüyor. Artı, kapatma davasını bir haksızlık olarak görüyor ve bu dönemde "Kapatmacılar" ın yanında gözüken her türlü duruşu sevimsiz buluyor. Şu anlama gelecek bir duruşun bana göre, AK Parti tabanına söyleyeceği söz çok azdır. Hatta böyle bir siyaset, muhalif camiada seçmen arayışına girmiş gibi kabul edilebilir. İşte, şu andaki siyasi arenada yanlış iletişimin ip uçları:

-Partiyi kapatma noktasına getiren bu yönetimdir.
-Bu duruşla kapatılmayı hak etmişlerdi. -Böyle yürünemeyeceğine dair ben de uyarılarda bulunmuştum.

-Zaten yanlış gittikleri için kenara çekildim. Onları yanlışlarıyla baş başa bıraktım ve parti içinde kalarak bir farklı yapı oluşturmaya yöneldim.

-AK Parti yönetimine yönelik itirazlara hak vermemek mümkün değil.

-Ben, farklı hayat tarzlarına saygılıyım. Eşim, isterse başını açabilir. Bu yaklaşımın problemli yanı, kapatma davasının sırf AK Parti'nin sözü edilen hatalı davranışları sebebiyle devreye girdiği görüşüdür. Oysa toplum da öyle bakmıyor davaya, geçmişten geleceğe Türkiye siyasetinin akış seyrini doğru izleyen hiçbir siyasetçi de böyle bakmaz.

Bu çok safiyane yaklaşım, ne yazık ki Türkiye siyasetinin kurtlar sofrasına pek uymuyor. "Sayısal ağırlık - Siyasal ağırlık" söyleminin bir siyaset çizgisine egemen olduğu, ve sandıktan ne çıkarsa çıksın ona iktidarın ancak sınırlı ölçüde verilebileceği düşünülen bu ülkede, birlikte yola çıktığı arkadaşlarını kurban verme şeklinde yorumlanır.

"Toplumun her kesimi ile iletişime özen gösterme" duyarlılığını önemsememek mümkün değil. AK Parti'nin Refah'la ayrışmasında bunun altının çizildiğine yönelik vurgu da yabana atılamaz. Ama Türkiye, "Hırsızın hiç mi suçu yok!" sorusunu sormamayı da siyasi basiret olarak görmüyor. "Hiç göbek altı vuruş yok. Hiç faullü vuruş yok! Asılanlar gerektiği için asıldı! Parti kapatmalar hak edildiği için oldu. Siyasi yasaklar, siyasetçinin günahının sonucu!" Bu mudur Türkiye gerçeği? Ben, diyelim Abdüllatif Şener'in liderliğini yapacağı ve iktidara gelecek bir partinin, mesela "İnanç özgürlüğü" konusunda bazı adımlar atmak istediğinde nasıl bir dirençle karşılaşacağını görebiliyorum. Ve o direncin, bugün Tayyip Erdoğan'ın gördüğü dirençten farklı olmayacağını adım gibi biliyorum. Şener'in hangi hüneri, kendisini rahmetli Menderes'ten, Adalet Partisi hükümetlerindeki Demirel'den, Özal'dan farklı kılacak ki... 28 Şubat sürecinde Demirel, bir çevre ile iletişimi sağladı, ama halkla iletişimi kopardı. Böyle durumlarda medyanın ilgisi de önem kazanır. İnsanlar medyanın kendisi ile ilgisine bakarak "Beni keşfettiler, benim önemimi anladılar" duygusuna kapılır. Oysa verilen önem, bir düşmanı yok etmeye ne kadar elverişli olduğu ile bağlantılıdır. Yaşanan süreç kaygan bir zemini andırıyor. Ben, Abdüllatif Şener'in, Tayyip Erdoğan'ın yanında, uyarıcı bir dost olarak siyaset yapmasını önemserim. Uyarmaktan çekinmeyecek dostlar önemlidir. AK Parti'nin kurucu liderliğindeki kopuşu çok endişe verici bulduğumu daha önce ifade ettim. O birliktelik önemliydi. Ayrı ve birbiriyle çelişen bir yürüyüşün ne Erdoğan'a ne de Şener'e faydası dokunacağını düşünüyorum." Bu alıntıları paylaştıktan sonra son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Şener bir başlangıç yapmak istiyorsa, bu tür başlangıçların en büyük riski "yığınakta hata"dır. Ben, Şener'in şimdi tam da bu hatalı duruşu sergilediği izlenimi ediniyorum ve "işi çok zor" diyorum.