Sayın Sabri Yirmibeşoğlu ile alakalı bir hatıram vardır

Abdullah Büyük

İnsanların aleyhinde konuşmak değil, acı olsa da bazı gerçekleri halkımız ile paylaşmak olarak algılamalıyız.
Her kurumda iyi insanlar da vardır, problemli, sıkıntılı insanlar da vardır. Ancak halkımızın yönetim ve eğitiminde sorumluluğu üzerine almış olan insanların daha hassas, daha duyarlı olması gerekir. Ömrümüzü geçirdiğimiz ülkenin fıkhî kimliğinde din ile devlet birbirinden ayrılmış olsa bile, ahiret âleminde böyle bir taksimata yer verilmeyecek ve en küçük hayırdan ve şerden Rabbimiz insanları hesaba çekecektir.
İdeolojik yönünü öne çıkarıp, hakemlik kimliğini geri planda tutan cumhuriyet döneminin yönetim usulünde yaşanan bir çok aksaklıklar, peyderpey su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bir taraftan sağ gösterip sol vuranlar, bir diğer taraftan İmam-Hatip neslini ülke ve devlet için tehlikeli veya zararlı gören zihniyet iflas etmiştir. Halkımızın sağduyusu galip gelmiş, suret-i haktan görünerek iş yaptığını iddia edenler mağlup olmaya devam etmektedir.
Ben de hem İmam-Hatip okulu mezunu ve hem de eski ismiyle Yüksek İslam Enstitüsü"nü bitirmiş bir insan olarak, Ankara Polatlı Yedek Subay Okulu"ndan, Sarıkamış Hafif Uçaksavar Batarya Komutanlığı"na takım komutanı olarak gönderildim.
Bölük komutanımızla inanç ve fikir ayrılığımız olsa bile, insani ilişkilerimiz çok güzeldi. Hatta 220 kişilik bataryada, beş asteğmen olup en kıdemsiz olduğum halde, bölük komutanı tekmil verme vazifesini bana vermişti. Alay komutanımız babacan bir insandı. Zarar eden kantinin sorumluluğunu bize verdi ve iki ay sonra kantinin kâra geçmesini sağladık ve bundan dolayı teşekkür almıştım.
O dönemde Tümen Komutanımız Adnan Doğu Paşa idi. İnsana değer veren, selam verildiğinde en güzel bir şekilde selamımızı alan kişiliğe sahipti. Terhis olmadan önce bir başka göreve tayin edildi ve onun yerine Tümgeneral Sabri Yirmibeşoğlu Paşa geldi.
Alay komutanımız, eskiden atların bağlandığı büyük bir hangarın bayram namazlarının kılınması için mescit haline getirilmesi görevini bize verdi. Bazı askerlerle birlikte çalıştık, çabaladık ve namaz kılınacak bir şekle soktuk. Hamdolsun! Bayram namazını kılmayı da kıldırmayı da Rabbim nasip etti.
Vazifeye yeni başlayan generalin denetlemeye geleceği haberi bize ulaştı ve mescidin denetlenmesinden benim muhatap olacağım açıklandı. Derken Sayın Yirmibeşoğlu geldi. Tekmili verdikten sonra, paşanın gözü mescide serilen halılarda idi. Sarıkamış halkının desteği ile alınmış ve Isparta"da dokunmuş kaliteli halılardı. Teftiş bitti.
Birkaç gün sonra mescitte serilen halıların Tümen Karargâhı"na götürüldüğü haberi geldi. Çok üzüldüm. Sayın General, karargâhta yolluk olarak kullanacakmış. Bir hafta sonra Sarıkamış"tan üç kişi ile beraber olduk ve konuyu anlattım. Bu kişiler Tümen Komutanı"na bir mektup yazarak, o halıların halk tarafından alındığını, eğer yerine iade edilmezse, kendilerini Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı"na yazılı olarak şikâyet edeceklerini bildirmişlerdi.
Mektubun yazılmasından bir hafta sonra, eğitim alanında iken, Alay Komutanı beni makamına çağırdı. Ve "Asteğmenim! Karargâha götürülen halılar geri geldi. Niçin geldiğini de bilmiyorum. Lütfen mescide tekrar seriniz" dedi. Kendisine, "Komutanım. Lütfen halıları zimmet defterine yazdırınız, bir daha böyle bir şey yaşanmasın" dedim. Ve terhis günüm gelip çattı. Alay Komutanım bize özel bir hediye almış ve beni çağırmıştı. Dedi ki bana, "Şu anda ben senin manevi baban ve sen de benim oğlum yerindesin. Sana bir şey sormak istiyorum. Mescitten giden halıların, tekrar yerine getirilmesinde senin herhangi bir katkın oldu mu?"
"Evet Komutanım" deyince bana sarılıp, gözlerimden öptü ve "Sivil hayatınızda size üstün başarılar diliyorum. Sizler gibi insanlar bu ülke ve bu devlet için gerekli olan insanlarsınız" dedi. Baktım gözleri dolmuştu.
Sevgili okuyucularımız. Bizler, asırların derinliklerinden gelen bir sözü, adeta kalplerimize yazmıştık, asker ocağına "Peygamber ocağı", askere de küçük Muhammed manasına gelen "Mehmetçik" demiş bir milletiz. Kendi yaptıkları yasaları bizzat kendilerinin çiğnediği bir dönem uzun sürmedi ve baraj adeta taştı. Kendilerini çağdaş, Atatürkçü, laik, ilerici olarak öne süren nice insanlar, bugün demir parmaklıkların arkasındadır. Bir çoğu, ölünceye kadar halkımızın huzuruna çıkma imkânını kaybetmişti. Ama İmam-Hatip lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunları yüz akıyla ülkenin her tarafına, köy, ilçe ve illerine, göğsünü gere gere gitmektedir.
Sayın Başbakanımızı bir zamanlar imam olarak alaya alan, aşağılık duygusuna kapılanlar şimdi görüyor ki "İmam" dedikleri insan, parti başkanı olarak değil, devlet adamı olarak algılanmaya başlamıştır. İmam Hatip okulu mezunu olup, ilmi, siyasi, iktisadi, manevi ve fiziki alanlarda hizmet edenler, yeryüzünün en onurlu, en şerefli insanları olarak tarihe geçmektedirler.

 


vakit