Salgın, deprem ve savaş

Abdurrahman Dilipak

Salgın yayılmaya devam ediyor. Çin “virüsü kontrol altına aldık” diyor, İngiltere “Sürü bağışıklığı” yönetimi test ediyor. Hindistan, Avustralya, Latin Amerika ve Afrika’dan fazla bir ses çıkmıyor. ABD’de bir hareketlilik var. İtalya ve İran’da durum hiç de iç açıcı değil.

Ölüm sebebi sigara olan çok daha fazla insan var ya hu! Sigaraya karşı niye böyle global eylem yok. Ya da alkollü içecekler, bonzai, diğer uyuşturucular için niye dünya ayağa kalmıyor. Bakın, bu virüs herkese zarar vermiyor. Sosyal sigorta ve emekli fonları Korona sayesinde paçayı kurtardılar. Yoksa iflas kaçınılmazdı. Yaşlı ve hastalar için bu mikrop sayesinde kamu ve özel fonlar büyük zarardan kurtulmuş olacaklar. Dünya nüfusu daha gençleşecek!?

Suriye’de ya da Irak’ta, dünyanın birkaç çatışma bölgesinde önlenebilirken önlenemeyen savaşlarda, terör eylemlerinde, göçmenler sığınacak ülke ararken ya da kamplardaki beslenme ve barınma ihtiyaçları yetersizliğinden çok daha fazla insan ölüyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Tek başına Afrika’daki insan ölümleri, tüm dünyadaki açıklanan KOVİD-19 ölümlerinden çok daha fazla. Bu konuyla ilgili yıllardır yazıyorum.. Bu yeni bir iddia değildi. Adım adım bu noktaya geldi. 

Hani bir ilacın geliştirilmesi 10 yıl alıyordu, 10 ay’ı bulmadan aşısını bulacaklar, göreceksiniz. 10 ay çok uzun bir süre aslında. Bu virüsün aşısını, virüsü üretirken üretmiş olmalılar. Sabırla stoktaki ilacın dağıtılacağı günü bekliyor olsalar gerek. Bu iddia gerçekleşirse tarihin en büyük komplolarından biri gerçekleşmiş olacak.. Kapitalizmin altın vuruşu olacak bu. 

1500’lerin başında Kızılderilileri yok ettiler. Ardından kara derilileri köleleştirdiler. Kara derililerin kanlarını petrol gibi kullandılar. Zaten daha sonra “Bir damla kan, bir damla petrol” demediler mi! Sarı ırkı sömürdüler. Kendi aralarında sömürge mirasını paylaşamadıkları için 100 yıl savaştılar. Sonra kiliseden servet, silah ve iktidarı alıp dünyayı ulus devletlere böldüler. Yine uslanmadılar, bir birinci dünya savaşı, yetmedi, bir ikinci dünya savaşı.. Siyonizm ve Emperyalizm, Faşizmle, Komünizmle, Kapitalizmle dünyayı böl yönet taktiği ile soğuk savaş çıkartarak kontrol etmeye çalıştı. Bugünkü kriz kapitalizmin krizi. Ve “tarihin sonu” için “altın vuruş”a hazırlanıyorlar. Onun için “Tanrılarını kıyamete zorluyorlar”.

“İstanbul Sözleşmesi” ya da CEDAW ve daha birçok proje, hepsi bu kıyamet teolojisi için üretiliyor. İnsanımsı Robotlar / Humonoid’lerin, GENOMIC’lerin, SIBORG’ların, Avatar’ların dünyasında bu kadar “insan”a gerek yok..

Savaşlar, terör ve darbeler bunun için oluyor. Birileri bizim bölgemizde barış için değil “Sürdürülebilir bir savaş için” varlar. Çatışma biterse burada varlıklarına gerek kalmaz. Bu bölgede var olmak için BOP’u üretmişlerdi. 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını değiştireceklerdi.

Bunlar kendilerini mitolojik tanrılarla özdeşleştiriyorlar. Kıskançlar, muhterisler ve kan dökücüler. Şeytani bir nefs taşıyorlar. Yeryüzünde bir cennet vaat ederek geldiler ve yeryüzünü cehenneme çevirmeye hazırlanıyorlar. Demokrasi, hukuk devlet, insan hakları, ekoloji diyorlardı. İnsanları ve hayvanları öldürdüler, ekinleri talan ettiler, havayı, suyu, toprağı kirlettiler. O demokrasi, hukuk devleti, insan hakları dedikleri şey ucuz bir makyaj malzemesinden başka bir şey değildi aslında. “Helvadan bir put”tu! Terörle aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet ürettiler. Bu oyun karşısında bizim de daha akıllı, dürüst olmamız gerekmez mi idi. Bu şeytani oyunun bir parçası olmamamız gerekmez mi idi.

Yarın deprem olsa ne olacak. Zaten artık deprem haberleri olağan bir hal aldı. Hemen her gün bir yerde deprem oldu. Beşik gibi sallanıyoruz. İstanbul depremi korkulu rüyamız. Sahillere diktiler gökdelenleri, diken de, diktiren de, oraya yerleşen de bu dünyada da ahirette de görecek gününü. Allah, cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. İstanbul depremi bitecek sırada Çanakkale var. Sonra Girit’ten Kıbrıs’a, Akdeniz hattı. Oradan Sina’ya, Doğu Akdeniz’de tam da o petrol ve gaz bulunan yerden Lut Gölü üzerinden Maraş’a uzanan fay hattı kırılacak. Sonra Gâvur Dağı önünden Adıyaman’a, doğuya doğru kırılma devam edecek. Bu 1000 yıllık yeni hat, bir de eksen kayması sebebi ile 2000 yıl öncesinin uyuyan fay hatları var. Bunlar hemen arkası arkasına değil, ama zaman içinde hep olacak.

Ve savaş. Durum ortada. Böyle giderse, doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde hep sorunlar yaşamaya devam edeceğiz. Bu suni sınırlar siyasi fay hatları oluşturuyor. Bunlar tabii sınırlar değil. İşgal kuvvetlerinin fitne hatlarıdır. Bu fitneden kurtulmamız için doğru bir tarih bilgisine ve hak temelli bir gelecek tasavvuruna sahip olmamız gerek. Ve bu anlayışla bugünümüzü anlamlı kılmamız gerek. Ama bu üniversiteler, bu siyaset, bu medya, bu bürokrasi, bu cemaat, bu sivil toplum, bu iktisat baronları ile bu iş olmaz. Biz kendimizi değiştirmeden de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. Bu şekilde adalet, barış, hürriyet temelli bir düzen inşa edilemez. Selam ve dua ile.