Sadece ’mason’ nitelemesinin bile mâsum kalabileceği bir tip…

Selâhaddin Çakırgil

Son günlerde Yeni Şafak ilginç iddiaları ortaya atıyor.
Bunlardan özellikle iki tanesi, kamuoyunda daha bir ses getirdi..
Birisi, Pennsylvania Şeyhi’nin 40 yıl öncelerde masonlarla irtibat kurduğu, ya da mason olduğu iddiası..
Diğeri ise, M. Kemal’i İsmet Paşa’nın zehirlettiği iddiası..
*
Bunlardan birincisi hakkında söyleyecek söz bulmak zor.. Çünkü normal dışı bir ruh haline sahib birisi.. Bağlılarının ve karşıtlarının onun şahsiyeti hakkındaki iddiaları, birbirinin 180 derece zıddı.. O, bağlıları nezdinde, ’normal üstü’ birisi.. Eskiden, on yıllarca en yakınında, yanıbaşında bulunmuş kimselerin yazıları, beyanları bu normal dışılığı normal üstü şekline dönüştürüyor.
Karşıtları nezdinde ise, klinik bir vak’a..
Böyle bir kişi hakkında kesin konuşmak zor.. Çünkü, bu kişinin, tercih ettiği yol, onun mason olduğu iddiasıyla zıd bir durum oluşturmuyor.
Çünkü, o, kendi takib etitği yöntemde, Amerika ve İsrail ile zıdlaşmamayı ve o güç odakları nezdinde itimad ve itibar edilir birisi ve bir yanaşma konumunda olmayı prensip edinmiştir. Bunu bazı beyanlarından da çıkarmak mümkündür, ama, fiiliyatıyla bunu zâten ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında, masonluk gibi, sionist ve diğer emperyalist emellere zemin hazırlayan bir cereyanla da zıdlaşmamayı, ona yakın durmayı da gerekli gören birisi olduğundan, masonluğa da yakın durmuş olması şaşırtıcı olmaz.
Hatırlayalım, miladî- 19. yüzyılın sonlarında, Osmanlı’nın okumuş kesimlerinde de, daha etkili olmak veya onları yakından tanımak gibi eğilimlerle mason olmak arzusunun revaç bulduğu bilinmektedir. Ki, bu konuda, İslamî tefekkür sahasındaki etkileri hâlâ bilinen veya tartışılan bazı isimlerin Kahire’deki Büyük Şarq Locası’na üye olan ve de üyelikleri fesli fotoğraflarıyla, masonluk cereyanının 1894 tarihli fransızca dergisinde, ’Farmaçonerie’ isimli dergide yayınlandığı açıktır. Bunlardan özellikle ’C. E.’ ve ‚’M. A.’ gibi ünlü isimleri hatırlayabiliriz. Keza, o dönemin M. K. Efendi isimli ünlü bir Osmanlı şeyhulislamının da aynı cereyana katıldığı tevatür halinde sözkonusu olmuş ve onun üyeliği de, bazılarınca, daha etkili olmak arzusu veya merak saikiyle izah edilmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, esasen ilginç ruhî yönelişleri ile bilinen ve bazan rüyalarıyla bile – son derece mütevazı ve de mahviyetkâr ifadelerle kendisini aşağılar gibi yaparak- yücelten bir kişinin böyle bir kişinin mason olduğu iddiası da ması çok şaşırtıcı görülmemelidir.
Velev ki, bu iddiayı, avukatı reddetmiş olsa bile..
Yine de, bu konuya kalb ve niyet okuyor durumuna düşmeden yaklaşmanın son derece zor olduğu unutulmamalıdır. Çünkü, birilerini suçlamak isteyince ortaya dökülen bilgiler ve belgelerin kesinliği üzerinde, daima bir (?) işareti de bulunabilmektedir. Ancak, Pennsylvania Şeyhi’nin ve çevresinin bu zamana kadar ortaya koydukları fiilî çizgi, haklarındaki bu iddiaları daha bir güçlendirmektedir.
Hele de, Saddam Irakı ile Amerikan emperyalizmi arasında 1991’de meydana gelen 1. Körfez Savaşı sırasında, Saddam’ın İsrail rejiminin işgalindeki Filistin topraklarındaki gayrimeskun, boş arazilere üzerine nükleer başlıksız iki füze atması sırasında korkuya kapılan veya ölüm tehlikesi geçiren İsrail rejimi vatandaşları ve hele de çocuklar için, yüreğinin parçalandığını ekranlardan, gözleri yaşlı şekilde dile getirirken; bu kişinin, o dönemde, Irak’daki sivil halktan insanların, hele de çocukların onbinler halinde bombardımanlar altında can verdiğini hiç hatırlayamaması da, Amerikan emperyalizminin safında yer aldığının en çarpıcı ilk işaretlerinden birisiydi.
Onu, daha sonra, yıllarını sionist İsrail rejimi zindanlarında geçiren ve serbest bırakıldıktan sonra da, tekerlekli sandalyedeyken bile, Filistin halkının mücadelesine öncülük eden Şeyh Ahmed Yâsin’in, sionist İsrail rejiminin füzelerince, nokta atışıyla arabasının vurularak şehid edilmesi sonrasında sionist rejime ve onun tâvizsiz koruyucusu Amerikan emperyalizmine karşı dünyada yükselen hışm ve nefreti kırmak için, bu kişinin, ’müslüman terörist değildir, terörist de müslüman değildir..’ gibi hercaî bir denklem kurarak, Filistin müslümanlarını ve liderlerini sionistler ve Amerikan emperyalizmi diliyle suçlaması da bir diğer örnek idi.
Terör, eğer sivil, silahsız kitleleri korkutmak, sindirmek, ölüm tehdidi ve çaresizlik içinde bir ideolojinin pençesine çekmek eylemi ise, evet, hele de bir müslümanın, insanları bu şekilde esir almaya çalışması kabullenilemez.


Ama, ’terör’, bilindiği üzere, Amerikan emperyalizminin ve sionist İsrail rejiminin dilinde, kendilerine ve kendi menfaatlerine karşı çıkan bütün eylemleri içine alan kelimedir ve onları tehdid etmeyen ve hele de onların emellerine hizmet eden eylemler ise, ’özgürlük savaşı’ diye yüceltiliverir.
Pennsylvania Şeyhi’nin aklı-fikri Amerikan emperyalizmini ve onun Doğu Akdeniz sahillerindeki yapışık kardeşi durumundaki sionist İsrail rejimini hoşnud etmektir, adetâ.. Kimliği hakkında henüz de kesin konuşmanın mümkün olmadığı ve ancak Amerikan emperyalizminin korku ile ve nefretle andığı ’Usâme bin Laden’ için, ancak en hızlı ’amerikancı’ Amerikan vatandaşlarının ağzından duyulabilecek bir hışımla ’Dünyada en nefret ettiğim kişi Usâme bin Laden’dir..’ diye dünya medyasında yer alan beyanların sahibi de, odur ve tahmin edilebilir ki, birilerinin yanında daha bir itimad ve itibar kazanmak için aklınca her fırsatı değerlendirmek istemektedir. Ama, aynı Pennsylvania Şeyhi, , Filistin’in savunmasız, sivil kitlelerinden yüzlercesi, binlercesi sionist İsrail rejiminin ağır bombardımanları altında can verirken, hiç sesini çıkarmıyor, hoşgörüden bahsediyor, hümanist nutuklar çekiyor ve adetâ bir hoşkörü anıtı halinde yükseliyordu.
Bu tablolar hatırlandığında, onun ’mason’ olup olmadığı hakkındaki iddialar bile mâsum kalabilmektedir.
Çünkü, Gazze’de iki milyona yakın savunmasız sivil insan, korkunç bir kuşatma altında direnirken, insanlık şerefini, kurtarmaya çalışırken, onlara yardım için yola çıkan Mavi Marmara gemisinin sionist İsrail rejimi güçlerince -ve üstelik de kimsenin kimseden izin almak durumunda olmadığı- uluslararası sularda, ve o rejimin kendisine aid ilan ettiği kara sularından 110 km. kadar uzakta saldırıya uğraması ve 10 müslümanın katl ve şehid edilmesi sırasında da, ilk tepkisini hemen, ’otoriteden izin almadan gitmemeleri gerekirdi..’ diye açıklayan kişi de yine bu kerameti kendinden menkul Şeyh idi. Şimdilerde ise, bu kişi, Mavi Marmara’dan bir de Kara Marmara diye sözetmektedir.
’Filistinlilerin devlet olmadan cihad etmek haklarının olmadığı’ ididasını ortaya atan da bu kişi idi..
Onun, Mavi Marmara için izin alınmasını istediği otorite de, İsrail rejimiydi..
Daha da ilginç olan şu ki, o kişi bugün, Türkiye’deki otoriteyle korkunç bir mücadeleye girmiştir. Âyette, müslümanları tarif için verilen, ’kafirlere karşı şiddetli, müminlere karşı merhametlidirler..’ şeklindeki verilen tarif, bu Şeyh’in beyanlarında adetâ fiilen tersyüz edilmektedir.
Ki, bu kişinin İran konusunda özel bir hassasiyet göstermesi ve hattâ MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve AK Parti iktidarını genelde İran’a yakın göstermeye ve böylece bir takım iç ve dış odakları harekete geçirmeye çalışması da bu açıdan ayrıca değerlendirilebilir. Şimdilerde onun ve emrindeki propaganda odaklarının AK Parti ve MİT gibi siyaset ve istihbarat odaklarını ’İran’ ekseninde olmaakla suçlayarak bir taşla B. Amerika nezdinde bir taşla birkaç kuş birden vurmayı amaçladığı daha bir anlaşılıyor.
Ama, yakın zamana kadar, Amerikan emperyalizmi ile İran arasında son aylara gelinceye kadar 35-36 yıl boyunca oldukça soğuk rüzgarlar esiyordu. Ortaya çıkan yeni tablo karşısında işbu Pennsylvania Şeyhi şimdi ne yapacaktır? Kendisinin şahsen ve manevî otoritesi altında olan eğitim ve iletişim organları USA emperyalizmine, İran’ı yine de bir düşman kutub olarak sunmaya devam edebilecek midir?
İsrail ve Amerika’nın nezdinde kendisine olan itimadın zayıflamamasını prensip edinmişcesine davranan bir kimsenin mason veya başka gizli-açık güç odaklarıyla da işbirliği yapılmasına niye şaşırmalı ki?
*
Sözün başında değindiğimiz ikinci konuya, ’M. Kemal’i, İsmet Paşa’nın zehirlettiği’ iddiası etrafındaki tartışmalara da yarın değinelim, inşaallah..
*
NOT: 11 Nisan Cumartesi akşamı, Batman’da, Pazar akşamı da Diyarbekir’deki kardeşlerle dertleşeceğiz, inşaallah..
*

diriliş postası