Resmî söylemlere aykırı düşünebilen Prof. Şerif Mardin’in ardından

Selâhaddin Çakırgil

Onun dikkatimi çeken ilk tespiti 1975’lerde olmuştu. Bir makalesinde, ‘ağır baskıya dayalı bir yönetim kurmakla suçlanan Sultan 2. Abdulhamid’le, 1923’den sonra kurulan yeni rejimin ‘Şef’lerinin yönetim tarzlarını’ kıyaslıyor ve asıl baskı yönetimini bu berikilerin kurduğunu söylüyordu.

O günler, bugün olduğu üzere '2. Abdulhamîd hakkında olumlu ve objektif değerlendirmelerin yapılabildiği bir dönem değil.. (Merhûm Necîb Fâzıl’ın, ‘Ulu Hakan Abdulhamîd Han’ isimli eseri ise, daha çok, onun hakkındaki yüz yıla yaklaşan ve çoğu düşmanlık duygusundan beslenen sistematik suçlamalara karşı, şairane ve coşkulu bir savunma tepkisi mahiyetinde olup, mâlum çevreleri küplere bindirmişti.) Ölümü üzerinden 60 sene geçmiş ve kendisinden sonra da iki Padişah daha gelmiş olmasına rağmen, kemalist rejimin yetkilileri ve onların taraftarları olan kalem erbabı ve tarihçileri ve sosyal konularda kalem oynatanları var güçleriyle 2. Abdulhamîd’in sadece yönetimine değil, onun takip ettiği dünya siyasetine de saldırıyorlardı; dış dünyanın, emperyalist dünyanın iddia ve bakış açılarıyla.. Öyle bir dönemde, bir sosyolog ve siyaset bilimci olması hasebiyle Prof. Mardin’in görüşleri daha bir önem arz ediyordu. Çünkü, o dönemde ilk 50 yılında olan 1923 rejimi hakkındaki ve ilk ciddî eleştirileri da taşıyan yazıları dünya akademik çevrelerinde ilgiyle takip ediliyordu.

Herhalde, bu gözlemleri dile getirmesini, akademik hayatını yurt dışında sürdürmesine borçluydu. Ülkede olsa, ‘laik kutsal’lar üzerine şüphe celbeden bu gibi görüşleri o dönemde yazıya dökmekte zorlanırdı.

***

Onun bir diğer ilginç tespitini de 1984’lerde İstanbul’daki bir sempozyumda yaptığı konuşmadan okumuştum. Hele de o zaman için, erken bir öngörü mahiyetindeydi görüşleri... Çünkü –ana hatlarıyla-, özetle diyordu ki:  ‘Şişli- Nişantaşı kendi değerlerini yaşama tarz ve zevklerini bütün İstanbul’a ve aradan da Anadolu’ya yaymaya çalışırken, Fatih direniyordu. Şimdi Fatih bütün Anadolu’ya yayılıyor ve Anadolu Fatih’leşiyor ve ‘Şişli- Nişantaşı’ ayrı bir dünyanın kolonisi haline dönüşüyor.’

Bu sözleri, Prof. Mardin, 33-34 sene öncelerde dile getiriyordu ve o gözlemleri yapabilmek o zaman için kolay değildi.

Elbette bir takım yanlış gidişlerden, yapılamayanlardan, kayıplardan söze dilebilir ama son 40 sene boyunca toplumumuz genel eğilimiyle Şerif Mardin’in 35 yıl öncelerde öngördüğü noktaya doğru yönelmiş değil midir?

***

Bu, dikkat çekici sosyolojik gözlemleri yapabilmesi açısından gerçekten de büyük bir beyin olan ve sosyolojinin en önemli isimlerinden sayılabilecek Prof. Şerif Mardin 6 Eylûl günü, 90 yaşında dünya hayatına vedâ etti.

Nasıl bir değerler dünyasına ait idi? Bunu onun yazılarından çıkarmak mümkün değil.. O, yaptığı değerlendirmelerin içinde değil, onları dışarıdan gözlemleyen bir yabancı gibiydi. ‘Din ve İdeoloji, Bediüzzaman Said Nursi Olayı/Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim, Türkiye'de Din ve Siyaset, Religion, Society and Modernity in Turkey’ gibi eserlerinde bu hava hep hissedilir. Ama o zamana kadar üzerinde durulmayan bir ‘derin halk kesimi’nin dünyasına ışık tutmaya çalışıyordu. O gözlem kabiliyetini de sanırım yıllarca eğitimini aldığı Stanford ve Johns Hopkins Üniversitelerinde edinmişti. 1964’lerde Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptığı sırada "The Genesis of The Young Ottoman Thought/ Yeni Osmanlı Düşüncesinin Oluşumu-Doğuşu" adıyla bastırdığı kitabındaki görüşlerini "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908" ile sürdürmüştü. Ki, bunlar bizim ülkemizin yakın geçmişindeki fikrî cereyanların bir özeti gibidir.

Şerif Mardin’i, bazıları, Graham Fuller’in Türkiye’deki izdüşümü olarak bile görüyorlardı, bazıları da sosyolojinin Halil İnalcık’ı...

***

Allah’u Tealâ’nın kulları hakkındaki her türlü tasarrufunda rahmet olduğu inancıyla, rahmet diliyorum.

stargazete