“Paşa”lar savunmada.“Maşa”lar taarruzda!

Hasan Karakaya

Bu gibi durumlarda, hep "o hikâye" gelir aklıma... Daha önceleri de aktardığım hikâyeyi bilirsiniz...
O akşam "konak"ta ziyafet vardır... Aşçı yamaklarından biri gider hale, bir kasa "balık" alır...


Getirir konağa, döker tezgâhın üstüne, başlar ayıklamaya.
Aaa, o da ne?
Kasanın içinde "iri" ve "uzun" bir şey!..
Acaba bu ne?
Sorar diğer hizmetçilere, onlar da bilemez... İçini kuşku kaplar...
"Acaba kızartsam mı, atsam mı?.. Kızartsam zehirli olabilir... Atsam israf olacak, kıyamam!"
Derken, karşı konağın kâhyası gelir yanlarına... Ona anlatır durumu... O da karar veremez kasadan çıkan "mahlûk"un balık mı, yoksa başka bir şey mi olduğuna...
Fakat, bir fikir verir:
"Bunu, en iyisi mi, götürüp Paşa Dedeme gösterelim!"
Aşçı yamağı heyecanla atılır:
"Nee, Paşa Dede balıktan da mı anlıyor?"
Karşı konağın kâhyası cevap verir:
"Yoo, sadece balıktan değil, hiçbir şeyden anlamaz!.. Anlamaz anlamasına da, Paşa Dedemin her dediği, dediktir!!!"
BİLMİYORLAR, BİLGİÇLİK TASLIYORLAR!
Şahsen ben, "aydın" geçinen "bazı köşe yazarları"nı da, bu hikâyedeki "Paşa Dede"ye benzetiyorum...
Bazı köşe yazarlarının da; hiçbir "halt"tan anlamasalar da, maşaallah "bilmediği" hiçbir şey yok!..
Mübarekler;
"Çaya-çorbaya limon" gibi!..
On parmaklarında, on marifet!..
"Çevre"den anlarlar, "yemek"ten anlarlar, "içki"den anlarlar, "kadın"dan anlarlar!.. Hatta ve hatta, "Bu memleket nasıl kurtulur"dan tutun da, "Ergenekon terör örgütü nasıl hafife alınır"dan bile anlarlar!..
Hani, derler ya;
"Bilmedikleri beş vakit namaz!.. Ona da şeytan bırakmaz!"
Aynen, bu hesap!..
Her şeyi bilirler!..
Ahh, bir de;
"Hiçbir şey bilmediklerini" bir bilebilseler!..
Yazılanları okuyor, televizyonda konuşulanları duyuyor olmalısınız... Öyle "yalan" atıyorlar, öyle "palavra" sıkıyorlar ki, mangalda kül bırakmıyorlar!..
Hiçbir "halt"tan anladıkları yok!..
Hiçbir "bilgi"leri yok!..
Ama, "bilgiçlik taslama"da üstlerine yok!..
KUMAR TUTKUSU... DARBE TUTKUSU!
Bilmem, izlediniz mi?..
Geçenlerde televizyon kanallarından birinde, "Kumar Tutkusu" isimli bir film vardı... Adam "bankacı" idi ama "kumar"dan başını kaldıramıyordu... Yaptığı "dalavere"ler tesbit edilip de yakalandığında, "kumar tutkusu"nu öğrenmek için polisler sormuştu kendisine:
"Belli ki, kumar oynamayı çok seviyorsun... 1 ile 100 arasında bir rakam söylesek, kumar tutkun 1 ile 100'ün arasında nerededir?"
Zanediyorlardı ki; "60" veya "80" diye cevap verecek!..
Adam, ne dese beğenirsiniz;
"100"
Evet, o "hayatının yüzde 100'ünde kumar olan" bir adamdı!.. Başkaca hiçbir şeyden "zevk" almıyor, başkaca hiç bir şeyden "hoşlanmıyor"du!.. Odasına gönderilen "kadın"dan bile!..
O filmi seyrederken, Emekli Org. Şener Eruygur geldi gözlerimin önüne!..
Malûm, "Özden Örnek'in günlükleri"nde şöyle tasvir ediliyor Şener Eruygur:
"Anladığım kadarı ile Jandarma Genel Komutanı ile Hava Kuvvetleri Komutanı hâlâ bozuklar... Amaçları illaki darbe yapalım ve AKP'yi uzaklaştıralım. Yapalım da, Kara Kuvvetleri Komutanı olmazsa nasıl olur, bunu düşünen yok. Hava Kuvvetleri Komutanı'nı fena bozdum, zira vatanını sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormuş pozlarında... Şener hâlâ darbeye ümidini bağlamış durumda. Bana 'Çok erken çözüldük, daha direnmeliydik' demez mi?"
Dahasını da yazıyordu Özden Örnek:
"Eruygur, sözü ikide bir oraya getirip; 'Bu işi ne zaman yapacağız?' diyordu... Hepimiz fikrimizi söyledik... İnanılmaz ama Şener Eruygur, hâlâ bu iş olsun diye çırpınıyordu!"
Gördüğünüz gibi;
Filmdeki adamın "kumar tutkusu" gibi, Şener Eruygur'un da "darbe tutkusu" vardı!..
Ki, "Sarıkız" kod adlı darbe girişimine dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök sıcak bakmayınca, Eruygur, kendi başına "Ayışığı" adlı darbe plânını hazırlamış!..
Bunu, şunun için anlatıyorum:
"1 ile 100" rakamının neresindedir bilmem ama, Şener Eruygur'un "darbe tutkusu", belki de "tek yaşama sebebi"dir!..
Nitekim, "emekli" olduktan sonra da boş durmadığı, "Fenerbahçe Orduevi'ndeki ofisi"nde ele geçirildiği ileri sürülen "Darbe Eylem Plânları"ndan anlaşılıyor!..
Adam; "kimin, nerede, ne yapacağı"nın plânlamasını yapmış!.. Meselâ, "ekonominin kötüye gittiği"nin yaygarasını Sinan Aygün yapacakmış!.. Sonra, "önemli bir yargıca suikast düzenlemek" ve hemen ardından da "Kahrolsun Şeriat" mitingleri düzenlemek planları arasındaymış!..
ORTADA SERVİS-MERVİS YOK!
İşte bu "plân" ortaya çıktıktan sonra; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal başta olmak üzere, kartelin köşebaşlarını tutmuş "kalemşör"ler ile anlı-şanlı "profesör"ler, adeta "Bremen Mızıkacıları"nın dayanışması gibi bir dayanışmayla, hep bir ağızdan cayırtı koparmaya başladılar:
"İçeriden bilgi, yine aynı gazetelere sızdı!.. Polis veya savcı, yine dinci basına servis yaptı!.."
Daha ne diyeyim;
Bunların hepsi, "Paşa Dede" olmuş!.. Hiçbir şey bilmezler, hiçbir "halt"tan, hele hele "halk"tan hiç anlamazlar ama "dedikleri dedik, çaldıkları dilli düdük"tür!..
Be adamlar, be "cahil"ler;
Ortada "servis" filân yok!.. O haber, "internet siteleri"nde yayınlandı!.. Haberi, "yayın politikaları"na uygun gören gazeteler de kullandı!..
Kimi manşetten... Kimi, daha küçük!..
Ama Hürriyet ve Milliyet başta olmak üzere "kartel gazeteleri"nden çoğu, herhalde "işlerine gelmediği" için olsa gerek bu haberi görmezden geldi!..
Bir kere daha söyleyelim:
O haber "internet siteleri"ndeydi... Yani, hiçbir gazeteye "servis" filan yapılmadı!..
Hem sonra;
Aynı haberi Vatan ve Radikal de kullandı... Peki; şimdi onlar da mı "dinci gazete" oldular!?!.
Yapmayın Allah aşkına!...
"İnternete girmedik ve dolayısıyla haberi atladık" veya "İşimize gelmediği için kullanmadık" deyin de; bir defacık olsun dürüstlük yapın!.. "Dinci gazetelere servis" başlıkları atıp da, işi bilmeyenlerin kafasını bulandırmayın!..
Unutmayın ki;
Başkalarına "yalan" söyleyen insan, sadece kendisini kandırır!..
THY UÇAKLARINDAKİ GAZETELER!
"Olayları çarpıtmak" ve "Hükümet'e çamur atmak" isteyen anlı-şanlı bir "profesör" de geçenlerde ekranlardan "palavra" sıkıyordu!.
"THY uçakları"nı kastedip;
"Artık uçaklarda hükümet yandaşı gazeteler dağıtılıyor!.. Hükümet karşıtı gazeteleri ara ki, bulasın!"
Adam "Profesör" olmuş ama "adam" olamamış!.. Çünkü "adam" olan bir insan, milletin gözünün içine baka baka böylesine bir "yalan" söylemez!..
Evet, "yalan" söylüyor!..
Çünkü THY uçaklarında hükümeti destekleyen gazetelerden "1 tane" bulunuyorsa, "kartel gazeteleri"nden en az "8-10 tane" bulunuyor!..
Ama, bunları kime anlatacaksın ki!..
"Göz"leri var, görmezler!..
"Kulak"ları var, duymazlar!..
"Ağız"larından ise "yalan" fışkırır!..
Hiçbir halt "bilmez"ler!..
Sadece "bilgiçlik" taslarlar!.. Üstelik, "kendi gazeteleri"ni de okumazlar!..
MASKEYİ DÜŞÜREN POLİS, TU KAKA!
Hani "ceketinin yakası"ndan Atatürk rozeti ve "çalışma masası"ndan Atatürk resmi eksik olmayan Sinan Aygün'ün evindeki "para kasası"ndan Mozart resimli "3 milyon Euro" çıkmıştı da, "Ben Atatürk'ü çok sevdiğim için gözaltına alınıyorum" diyen Aygün'e, bir polis şöyle karşılık vermişti ya;
"Sayın Başkan; Atatürk'ü çok sevdiğini söylüyorsun ama, kasandaki paraların üzerinde Atatürk resmi yok!"
İşte bir kalemşör, bu "takılma"yı dolamış diline ve şöyle yazmış:
"Demokratik bir ülkede operasyona giden polisler görüşlerini, fikri yapılarını bu kadar açık biçimde dışa vurmazlar. O yüzden yalanlarlar diye bekliyordum.
Ama "Polis mutlaka yalanlar" diye beklerken, ATO'dan yalanlama geldi.
Bana göre polisin daha önce davranıp bu cümleyi yalanlaması gerekirdi."
Herkesi, "kör, cahil ve sersem" zanneden, kendisi de "allâme" geçinen bu meslektaş, herhalde "şarabı fazla kaçırmış" olmalı ki, "İlhan Selçuk olayı"nda "kendi attığı manşeti" unutmuş!..
Şu hâle bakın;
Sinan Aygün'e "Atatürkçü geçindiğini" hatırlattığı için, yazarımız tarafından "görüşünü ve fikri yapısını açık biçimde dışa vurmak"la eleştirilen polis, aynı yazarımız tarafından 24 Mart 2008 tarihli manşette yere-göğe sığdırılamıyordu!..
Çünkü, o zaman da İlhan Selçuk gözaltına alınmış ve polisler, İlhan Selçuk'a çok iyi muamele yapmakla yetinmeyip, "görüş ve düşüncelerini açık biçimde dışa vurarak" İlhan Selçuk'a şöyle seslenmişlerdi:
"Size Abi diyebilir miyiz?"
Hürriyet de bu başlığı 24 Mart 2008 tarihli gazetenin manşetine taşımıştı, iyi mi?!?..
Demek oluyor ki;
"Ergenekon zanlılarına iyi muamele" yaparsan, "iyi"sin ama "sahte Atatürkçü" olduklarını deşifre edersen, "kötü polis"sin!..
Beyzadeler, hep "okkalanmaya" alışmış ya!..
AYGÜN'ÜN TÜFEK VE TABANCALARI!
Görüyorsunuz;
Adam; "Sinan Aygün'ün maskesini düşüren bir söz" sarfettiği için, kalkmış "polis"i eleştiriyor!..
Hiç sormuyor ki;
"Sinan Aygün 3 milyon Euro'yu niye kasasına sakladı?!?.. Bir şeylerin hazırlığı yapılıyordu da, bu para orada mı harcanacaktı?!?"
Evet, bunları sormuyor da, "ATO yalanladı, polis yalanlamadı" diyor?..
Neyi yalanladı ATO?..
Kasadaki "Mozart resimli 3 milyon Euro"yu mu, "tıka basa dolu mücevher kasası"nı mı?..
Malûm;
"Tesisatçı tarafından Sinan Aygün'ün tuvaletindeki şofbenin içinde Glock marka bir tabanca" bulunmuştu da, "o tabancanın Sinan Aygün'e ait olduğunu" da yalanlamıştı ATO yönetimi!..
Ama n'oolmuştu sonra?..
"Tuvalet kapısının; sadece ve sadece Sinan Aygün'ün parmak izi ile açılabildiği" ortaya çıkmıştı!.. Yani, "o tuvalete başka birisi giremez"di!.. Dolayısıyla, Glock marka suikast silâhı da Sinan Aygün'e aitti!..
Durun, daha bitmedi...
Sadece "tuvalet"inde değil, Sinan Aygün'ün "otomobilinde" de "tüfek ve tabanca"lar bulunduğunu Yavuz Donat yazdı önceki gün!..
Bu tabanca ve tüfekler niçin acaba?..
"Korunma" amaçlı mı, "saldırı" amaçlı mı?..
PAŞALAR VE KARTELDEKİ MAŞALAR!
Uzun lâfın kısası, a dostlar;
Bir yandan kartelin "kalemşör"leri, bir yandan da anlı-şanlı "profesör"ler, büyük bir "körlük" ve "sağırlık" içinde "Ergenekoncuları savunma telâşı"ndalar!..
Ne var ki, "bilmiyor"lar!..
Sadece "bilgiçlik" taslayıp, ona-buna "çamur" atmakla meşguller!..
Ne "balık"tan haberleri var, ne de "Ergenekon" veya "Neocon"dan!..
Tıpkı, "Paşa Dede" gibiler!..
"Bilgi"leri yok ama,
"Dedikleri dedik!"
"Paşa Dede"leri içeri alındı ya, onlar da dışarıda "maşa"lık yapıyorlar!..
Bunları, "siz bari bilin" istedim!..
=================
Ağzını kapatmayı mı unuttu?
Görüyorsunuz, "ağzının fermuarı"nı açık unutan Deniz Baykal, habire konuşuyor!.. Kâh, "Ben de Ergenekon'un avukatıyım" diyor, kâh ortaya çıkan "darbe" plânları için "Fasa fiso" diyor!..
Ve bütün Türkiye, ibret ve şaşkınlıkla "Baykal'ın konuşmaları"nı dinliyor!.. Önder Sav ile görüşen eski Bolu Valisi M.Ali Serindağ, 44 dakika 6 saniye boyunca "CHP'ye taktik" verirken, CHP Genel Başkanı da "Yargı'ya taktik" veriyor!.. Hakim ve savcılara, "Ergenekon'u boşa çıkarın!" çağrıları yapıyor!..
Bunlara bakıp bakıp, gülmek geliyor içimden... Öyle ya; Önder Sav, "telefonunu açık unutmuş"tu ve Vali ile konuşmalarına "Vakit muhabirleri" kulak misafiri olmuşlardı!..
Öyle anlaşılıyor ki; Bay Baykal da "ağzını açık unutmuş" olmalı ki, konuşmalarını bütün Türkiye dinliyor!..
Allah vere de; yarın bir gün "dinleniyoruz" demese!