Paris İklim Anlaşması üzerine

Abdurrahman Dilipak

İklim değişikliği çerçeve sözleşmesi Ekim 2002’de yayınlanmış. 2021 Ekimindeyiz, tam 19 yıl sonrası Türkiye bu anlaşmayı imzalıyor, sözleşmeyi en son imzalaması beklenen 6 ülkeden biri olarak. Hikâye daha eskilere gidiyor. Sözleşmenin taslağı 9 Mayıs 1992 tarihinde BM’de kabul edilmiş ve 1992’de Rio de Janerio’daki Dünya Zirvesinde imzaya açılmış. Yani yaklaşık 30 yıllık bir geçmişi var. Burada, AB de dahil olmak üzere 154 ülke tarafından imzalanarak 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiş. 2002 Haziran ayı itibarı ile 185 ülke sözleşmenin yükümlülüklerine karşı sorumlu hale gelmiş. Yani söz kesilmiş, nişan takılmış, şimdi nikâh yapılıyor.

Bu işler hep böyle oluyor. CEDAW 1979’da BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, 1981′de yürürlüğe girdi ve biz 1985 yılında imzalamışız, ardından bir sürü protokol, sonra İstanbul Sözleşmesi derken Lanzarotte, Hayvan Hakları Sözleşmesi, Uzay Ajansı, 5G ve daha birçok protokol. İklim Sözleşmesi de öyle. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile birlikte Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü, Viyana Sözleşmesi, Montreal Protokolü’nü dedüşünmek gerek.

Bütün bunlar için siyasi süreçler işletilirken, bir yandan da çevreci sivil toplum örgütleri destekleniyor, üniversitelerde akademik çalışmalar yapılıyor, yasalar, yönetmelikler, genelgeler, konferanslar hayata geçiriliyor. Medya fonlanıyor, monitoring ve checking hizmetleri veriliyordu.

Greta Tintin Eleonora Ernman Thunberg, 15 yaşında Ağustos 2018’de iklim değişikliği ile savaşılmaya hemen başlanması gerektiği konusunda protestolara başlayan İsveçli bir eylemci olarak Glamour Award for The Revolutionary, Shorty En İyi Aktivizm Ödülünü aldı. Harika değil mi? Sahi Greta niçin çevre konusunda Çin, ABD ya da Hindistan’ı değil de aralarında Türkiye’nin bulunduğu diğer ülkeleri şikâyet etti? Evet, listenin ilk 10 sırasında Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya, İran, Güney Kore ve Kanada var. Türkiye’yi ise İngiltere’nin hemen ardından 18’inci sırada görüyoruz. İlk 10 ülke dünyadaki emisyonun yüzde 67.6’sını oluşturuyor bu arada. Türkiye’nin de içinde bulunduğu 2. gruptaki 10 ülkenin toplamı ABD kadar bile değil, Türkiye 2. grubun sonuna doğru yer alıyor.

Sözleşmeyi taraflar, şunları kabul ederek onaylıyorlar: İnsan faaliyetlerinin atmosferdeki sera gazları yoğunluğunu arttırdığını, bu durumun sera etkisini yükselttiğini, bunun dünya yüzeyinde ve atmosferde ek bir sıcaklık artışına sebep olacağını bunun da doğal ekolojik sistemlere ve insanlara zarar vereceği endişesiyle, sera gazları, yutakları ve haznelerinin kara ve deniz eko sistemlerindeki rolünün ve öneminin farkında olarak, bazı şeyleri not ederek ve BM İnsan Çevresi Konferansının 16 Haziran 1972’de Stockholm’de kabul edilen bildirisinin ilgili hükümlerini hatırlayarak, bazı hatırlatmaları teyid ederek ve bazı risklerin bilincinde olarak, günümüz ve gelecek kuşaklar için iklim sistemini korumak kararlığıyla onaylamış oluyorlar.

Çerçeve sözleşmesi, Giriş’ten sonra, tanımlar, gaye, ilkeler, yükümlülükler, enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık ve atık yönetimi sektörleri dahil, tüm ilgili sektörlerde, Montreal Protokolü ile denetlenmeyen insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını kontrol eden, azaltan veya önleyen teknolojilerin, uygulamaları ve işlemlerin, transfer dahil olmak üzere, teşvik ve geliştirilmesinde, uygulanmasında ve yayılmasında işbirliği yapacaklardır.

Sözleşmelerde iklim sistemi atmosfer, hidrosfer, biyosfer, jeosfer ile bunların karşılıklı etkileşimlerinin tamamı tanımlanmaktadır.

Bir de “İklim Değişikliği Uzman Havuzu” var, CoVID sürecinde “Bill’in adamları”nın yerini alacak! Zaten bir Avrupa çevre ajansı. O ya da bir başka birimi DSÖ gibi imtiyazlı konumda İstanbul’a yerleştirirlerse şaşmamak gerek.

Kirlilik nedir? Nereden kaynaklanıyor? Kirlilik çevreyi ve insanların sağlığını nasıl etkiler? Avrupa, Yeşil Mutabakat hedefine uygun olarak sıfır kirliliğe doğru nasıl ilerleyebilir? AÇA İşaretler 2020, kirlilik konusunu ajansın çalışmaları ve AB mevzuatı ile ilgili farklı bakış açılarını kullanarak ele almaktadır.

Zaten Şehircilik Bakanlığı öyle anlaşılıyor ki, sözleşmenin onaylanması Resmi Gazete’de yayınlanmadan “gönüllü gelin” misali “İklim Değişikliği Uzman Havuzu” oluşturmuş bile.

Bu konuda bir de AB Eylem Planı var. Bu konuda ABD, AB, İngiltere hepsi birlikte çalışıyor. Bu anlaşmanın Paris’te imzalanmasının da bir anlamı var tabi. Vatikan da daha ilk günden desteğini açıklamıştı.

Ha! Bu anlaşmanın 24. Maddesine göre bu sözleşmeye çekince konulamaz!. Bu konuda devletler bütün kurumları ile sisteme sadakatle bağlı kalmak ve çalışmaları desteklemek zorunda. Bu anlamda araştırma ve sistematik gözlem, öğretim, eğitim, kamu bilinçlendirilme çalışması yapacaklar. Madde13’e göre anlaşmazlık durumunda hakem rolü üstlenmek üzere çok taraflı bir danışma süreci oluşturulacaktır. Anlaşmazlıkların çözümü için bir yol da adalet divanı olacak.

Sözleşmenin 25. Maddesi ayrılmayı düzenliyor. Buna göre, sözleşmenin, yürürlüğe girdiği tarihten 3 yıl sonrasından itibaren ayrılma talebinde bulunabilir. Fiili ayrılma, 3 yıl sonra yapılacak başvurudan itibaren 1 yıl içinde karara bağlanabilir ya da bu süre daha uzun bir zamana yayılabilir. Zaten o zamana kadar kim öle, kim kala. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş olacak!

Artık başımızda yeni bir bela daha var. Hem de ne bela, bu defa karşımızda sadece İçişleri ve Sağlık Bakanlığı yok, Gıda Tarımdan Şehircilik Bakanlığına, Enerjiden Ulaştırma Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığından Milli Eğitim Bakanlığına bir düzineden fazla bakanlık var.

Görelim Mevla’m neyler. Sonuçta Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Selam ve dua ile.