Oysa kapı zaten açık!.

Deney için bir odaya tıkılan birkaç kişiye; odadan bir çıkış yolu olduğu ve 24 saat içerisinde bu çıkış yolunu bulup, odadan çıkabilmeleri halinde yüksek bir ödül alacakları söylenir.

Odada bulunanlar, döşemeyi, duvarı, tavanı, parmaklıklı pencereleri, elektrik anahtarlarını, prizleri, her yeri didik didik ararlar. Ama çıkış yolunu bir türlü bulamazlar.

Süre sona erdiğinde, içeri giren deneyi yönetenler, içerdekilere çıkış kapısını nerelerde aradıklarını sorduktan sonra; neden kilitli olmayan kapıyı açıp dışarı çıkmayı denemediklerini sorarlar.

Odadan tek çıkış yolu, deneyi yapanların kilitlemeyip açık bıraktıkları kapıdır...

***********

Ülke olarak halimiz, bu meselle çok örtüşüyor gibi.

Tuhaf bir cenderedeyiz ve buradan kurtulmamız gerek.

Duvarı, pencereyi, döşemeleri, her tarafı didik didik edip, bir çıkış yolu arıyoruz.

Oysa kapı kilitli değil ve içimizde bunu bilenler var.

Ama ne zaman kapıya doğru hamle edilse, içimizden başkaları mani oluyor.

Mani olanların bir kısmı, böylesi bir durumda kapının açık olma ihtimalinin bulunmadığına hakikaten inanıyor ve bunun boşuna zahmet olacağı kanaatinde.

Ama birileri var ki onlar, kendilerine "kimseyi kapıya yanaştırma!" emri verilmiş olduğu için kapıdan çıkış ihtimalinin zikredilmesine bile karşı çıkıyorlar.

Bu cendereden nasıl kurtuluruz sorusuna verilen cevapların çoğu, içinde bulunulan odanın tavanında, döşemesinde, parmaklıklı penceresinde... çıkış yolu aramak nevinden.

Kimine göre, Batı"nın daha fazla boyunduruğuna girerek kurtulurmuşuz.

Kimi, Batı"dan daha fazla batıcı olmamızın, bir kurtuluş reçetesi olabileceğine inanmış. Maruz kaldığımız Batı emperyalizminden kurtuluş yolunun, yine batı tarafından geliştirilen formüllerle olabileceği şeklinde, ilginç bir bakış açıları var.

Bazıları, kendileri tarafından geliştirilmiş birtakım formüller olduğu ve başkalarının da çıkış yolu aramasının, abes olduğu düşüncesinde ve "bize güven gerisini merak etme sen!" havasındalar. Ama çıkış yolunu bulma hususunda en ufak bir gayretleri bile yok.

ABD ve AB ile daha fazla işbirliği... Bölgede batının hoşuna gidecek dengelerin tesisine yarayacak faaliyetler... Emperyalist heveslere set çeken ülkelere karşı batı adına mücadele... Bunlar ve hemen hepsinde önceliğin batı menfaatlerine verildiği birtakım formüller...

Çıkış kapısını denemek yerine; döşemeyi, tavanı zorlamak, yani.

Ne bunlar? Güya, içine sokulduğumuz cendereden kurtuluş yolları!..

Biz neredeyiz bu formüllerde?.. Devletimiz, ülkemiz, insanımız, onlar nerede?..

Yazarı, çizeri, akademisyeni, stratejisti; ağzı laf yapan, eli kalem tutan herkes, nerede bulunduğunu, hangi ülkede yaşadığını; bu ülkeyi oluşturan insanların birikimini ve bu birikimden faydalanarak bir çözüm yolu bulmayı, neden düşünmez acaba?..

Döşemeyi, beton duvarı, tavanı parmaklarıyla delmeye ya da demir testeresi bile olmadan parmaklıkları kesmeye çalışmaktan daha kolay değil midir, kapıyı rahatça açıp dışarı çıkmak?

Bulunduğumuz cendereden kurtuluş için ortaya atılan fikirlerin hemen tamamı, kapıya kesinlikle elimizi uzatmamamız gerektiği ön kabulünden yola çıkıyor ve hiç birisinin işe yaramadığı da, tecrübe ile sabit.

Oysa bulunduğumuz cendereden kurtulmayı düşünürken, "buraya nasıl tıkıldığımızı" düşünmek ve çıkış için, ilk olarak içeri sokulduğumuz kapıyı denemek, aklın ve mantığın emri...

Kapı açık ve kapının önünde, birilerinin korkutulduğu gibi, değişik hayat tarzlarına sahip olanları üzecek, rahatsız edecek şeyler yok.

Orada kapının hemen önünde birlik, beraberlik ve bugünümüzü ve geleceğimizi güzelce şekillendirmek için, bütün bir Millet olarak çabalama ve mutlaka neticeye ulaşabilme imkanı var.

Neden duvarla, döşemeyle uğraşıp duruyoruz ki, kapı açık...