ÖVÜNMEK VE DÖVÜNMEK ARASINDA İZNİK
Papa’nın gelişi üzerinden İznik konsülü üzerinden bir tartışmadır gidiyor. Tartışma Teolojik olmanın ötesinde Politik zeminde devam ediyor. Tartışmanın odağında Vakitan, ABD ve Rum Ortodoks kilisesi var. Karşısında ise Noel Baba vakfı ve Mustafa Kemal’in armağanı, mirası olarak korunan, Cemaatsız bir kilise de olsa Türk Ortodoks kilisesi var. Türk Ortodoks Patrikhanesi de aslında sürece teolojik açıdan değil, politik açıdan yaklaşıyor.
Aslında Osmanlı Fatih sonrası Katolizme ve Protestanlığa karşı Ortodosk’luğu himayesine almaya çalışsa da, Tanzimat’tan sonra bu konuda da kontrolü kaybetti. Osmanlının son döneminde, Anadolu’nun dört bir yanında Amerikan, Avrupa, Protestan ve Katolik kollejleri açıldı ve Ortodoks unsurlar batının yanında Osmanlıya karşı kullanılmaya çalışıldı.
Oysa Fatih, Konstantinapolis’i Latin işgalinden kurtardığı için Bizans İmparatoru ilan edilmişti. İstanbul’da Ermeni birliği ve Patrikliğini kuran da Fatih Sultan Mehmed’ti. Kudüs Emanname’si verildiğinde Kudüs’te Süryani kiliselerinin başlarını toplayıp, Süryani Birliğini kuran da Hz. Ömer’dir.
Alparslan’ın Anadolu’daki askerleri arasında Bizans’ın ağır vergileri ve zorla askere alması karşısında bölgedeki gayrimüslim unsurların çoğu Müslümanların safında yer almıştır. İstanbul’un fethinde de aynı durum söz konusu.
Bizim de mesela tarihi ve kültürel miras olarak mesela “Harim Kalesi”, Selahaddin Eyyubi’den önce Türkmen Artuklu’lar ve özellikle Nureddin Zengi (1146-1174) tarafından Haçlılara karşı üs olarak kullanılmıştır. “Bagras kalesi” gibi bölgede başka kaleler de var. Bir başka örnek, “Süleyman Şah türbesi” Türbe, güvenlik ve baraj suları nedeniyle üç kez taşınmıştır. Her seferinde Suriye topraklarında kalmış, ama sonuncusunda, 21 Şubat 2015’de “Şah Fırat Operasyonu” ile geceleyin Hatay Akçakale yakınlarına taşındı. 1939’da Caber Kalesi’nden ilk taşınma Fransız mandası döneminde gerçekleşmişti, 1975’de ise Suriye’nin Tabka (Teşrin) Barajı suları altında kalma riski nedeniyle Karakozak Köprüsü civarına, Fırat’ın doğu yakası taşınmış, Yeni bir türbe ve karakol inşa edilmişti.
Mesela İran Irak topraklarındaki Necef ve Kerbelayı kendisi açısından çok özel bir bölge olarak görür. Biz de Kudüs-ü şerif, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvereyi başka ülkelerin sınırları içinde olsa da, çok üst seviyede ilgi ile sahibleniriz.
Biz Myanmar’ın Mandalay Bölgesi’nde, Meiktila ve yine Myanmar’ın Magwe Bölgesi’ndeki Thayetmyo (Tayetmo) kasabasındaki Şehidliği kendimiz için özel bir aidiyet duygusu ile sahibleniriz. Avusturyalıların ve İngilizlerin Çanakkale’deki mezarları, Japonların Nemrut Dağı’na, Ermenilerin Ağrı Dağı’na ilgilerini hatırlayalım.
Vahiy Coğrafyasına bir bakalım. Kur’an-ı Kerim Tevrat, Zebur ve İncil’deki coğrafi bilgilere bir bakalım. Mesela Hristiyanlık, Tarsus’lu Saul (Sonraki adı Petrus) tarafından Hz. İsa’dan 50 yıl sonra Hatay’da kuruldu. İlk mabed de burada inşa edildi. 2 İncilin yazıcısı Yuhanna ve Matta’nın mezarları Habibünneccar camii’nin girişindedir.. Hz. İsa yaşarken ona iman eden ilk ve tek kral Edese (Urfa) kralı idi. İznik konsülüne gelene kadar, Egedeki 7 kilise bölgesi, aslında kıyametle ilişkilendirilir.
İznik konsülü ile 4 incilin kabul edildiği konsül. Bakın bu konsül tamamen politik bir konsüldür. Bir defa bu konsül, Bizans imparatorunun zoru ile toplanmış bir konsüldür. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi iddiası da bu konsülde kabul edilmiş, tevhid inancına sahib Airusçuların teslis iddiasına karşı çabalarına rağmen, Hz. İsa’nın Rab olduğuna karar verilmiştir. Ayrıca bu iki kabule karşı çıkan bütün İncil kopyaları yakılmak istenmiş, Aya yorgi, Aya Sotri ve Aya ayani’nin çabaları sonucu bu İncil kopyaları Mudanya’da Trilye denen bölgeye getirilmiş ve burada 3 manastır kurularak bu İnciller üzerinden ders halkaları oluşturulmuştur. Mesela eş zamanlı Bursa’daki, Müftülük, dini vakıflar, İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatip okulu dernekleri bir araya gelip, Kur’an ve Hadislerde, Peygamberler tarihinde Hz. İsa, Hz. Meryem, Hz. Zekeriye, Hz. Yahya ve Al-i İmran / İmran ailesi üzerinden bu konu Türkçe Arapça, İngilizce, Rusya, Yunanca, Ermenice, Bulgarca olarak bir kitapçık halinde, gelen ve gelecek olan Hristiyan ziyaretçilere hediye edilmesin.. Trilyedeki 3 Manastır üzerinden Airusçular konu edilmesin. Habeşistan / Etopya meliki Necaşi tevhid inancına sahipti. Necaşi 628-29 yılları arasında vefat edince, Hz. Peygamber Medine’de onun gıyabî cenaze namazını kıldırmıştı. Bu, İslam tarihindeki ilk gıyabî cenaze namazıdır. Aslında bizim Ashab-ı Kehf konusu üzerinde de düşünmemiz gerek. Noel baba dedikleri Santa Claus, Hz. Muhammed (sav)’den asırlar önce yaşayan bir İncil hafızıdır, o da İznik konsülüne katılmış, İmparatorunun dayatmalarına karşı çıkınca İstanbula getirilip Yedikule zindanlarına hapsedilmişti. Ben onu “Derviş Nikolaus” diye selamlıyorum..
Biz aziz, bugün kapitalizm elinde adeta tüketim maskotuna dönüştürüldü. Bizansta ve Ortodokslukta İkonezya/Put kırıcılığı da anlatmamız lazım, hem turistlere, hem kendi halkımıza. Peki bunu kim yapacak. Bizim Siyer Vakfı inşallah böyle bir çalışma başlatır da insanımız bilgi sahibi olur ve bunu Hristiyan dünyasına da anlatmış oluruz. Ali İmran suresinde anlatılan dönem, Hz. İsa ve Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya’yı, Hristiyanlarında anlayacağı şekilde birkaç dilde muhtasar bir şekilde anlatmamız gerek. Bursa’daki İmam Hatip, ilahiyat öğrencileri, Dini vakıflar, Cami imamları cemaatları Mudanya’ya gidip o 3 manastır bölgesini ziyaret edip, muvahhid Müslüman kardeşlerimizi anarken, Ariusçu kardeşlerimizi de yad edebilsek. Buradan yola çıkarak kendilerini İsevi olarak tanımlayanları, tevhide davet etsek. Biz “Muhammedi” değiliz.. İslam Allah (cc) insanoğulları için seçtiği dindir. Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa hepsi Müslümandı. Hz. Muhammed ise İslamın son peygamberidir. Bu peygamberlerin hepsi de Müslümandı. Hepsine selam olsun.
Tarsuslu bir Yahudi iken, Romalılar adına Hz. İsa’ya inananları takiple görevlendirilen Saul’ün Şam’da Hz. İsa’nın kendine görünerek imana davet ettiğini iddia ediyor. Böylece Saul, Rab ilan ettiği Mesih’in resulü oluyor. Böylece Hatay’da Hz. İsa’den 50 yıl sonra, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini ve onun Rab olduğunu iddia etmesi ile Hristiyanlık diye bir din ortaya çıktı.. İncil’deki “Resullerin işleri” bölümü, Havarileri resul konumuna yükseltir. Yani onlara göre de Hz. İsa son peygamber değildir. Barbana incili Hz. Muhammed (sav) e gönderme yaparken, onu kabul etmedikleri için kendi ellerindeki kitaba göre, son resulün gelişi yerine, Mesih’in geri dönüşünü öne çıkartıyorlar. Yahudiler de, Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul etmek yerine, Onun Mesihiyet’ini inkar edip, kendi içlerinden yeni bir Meşiah gelmesinin beklentisi içindeler. Bugün Kudüs’te, Gazze’de yaşanan da bu tarihi arka planın bugüne yansıyan yönüdür.
Saul’ün icad ettiği Hristiyanlık Hz. İsa’nın dini değildir. Saul aslında bir reformisttir. Önce Anadolu’daki pagan mabedlerinin geleneklerini Hristiyanlığa kattı, sonra da Roma paganizmini. “Tarının oğlu” kavramını Yahudilerden aldı. Çünkü onlar “Üzeyir Allah’ın oğludur” demişlerdi. Hz. İsa İsrailoğullarından gelen bir resuldür. Temelde İsevi’ler eski ahid’e bağlı olduklarını söylerler. Saul Yahudilerin tevhid inancı’na karşı teslisi savunarak aslında dinde büyük bir reform yaptı. Ve sonra da domuz yasağını kaldırdı. MS’50 den başlayarak Westefelya anlaşmasına, yani 1600lerin ortasına kadar bu reformlar Roma, Bizans, İngiltere’nin müdaheleri ile Hristiyanlık dönüştürüldü ve tevhid temellerinden uzaklaşarak yenir bir şekil aldı. İznik konsüllerinin hepsi de aslında İsa peygamberin risaletine ve tebliğine karşı tahrif, reform ve işlenmiş suçlar olarak değerlendirilebilir. Madem bu topraklarda yaşıyoruz, o zaman bu toprağın tarihine şahidlik etmemiz gerek. Bu topraklar, Hz. Adem’den beri meskun. Anadolu insanlığın ortak yurdudur. Hz. Nuh da buralı, Hz. İbrahim de. Burası vahiy coğrafyasının bir parçasıdır. Bu toprağın tarihini anlamak için aynı zamanda TeoPolitik bir dile, dinler tarihine, o dönemin kavram ve kurumlarına vakıf olmak gerek.
Ayasofya’yı, Heybeliada’yı, Ekümenik’liği konuşup tartıştığımız kadar bu konuları konuşmuyoruz. Ayasofya kıbleteyn noktasındaki bir mabed. İmparatorluk kilisesi idi, İmparator Sultan Mehmed olunca, mabed de camiye çevrildi. Sahi 4 patrikhanenin merkez ülkesinde ruhban eğitimi verecek lise seviyesinde tek bir mektep yok bu ülkede. İsrail’de İslam ilahiyatı var ama. Bu memlekette papaz ithal ediyor, çünkü Papaz yetiştirecek bir Hristiyan İlahiyat Fakültesi yok.
Dinler evrenseldir. Ekümeniklik tartışmasında öncelik Sezar’ın kim olacağı ile ilgilidir. Ekümeniklik Patrik ile mi ilgili, kilise ile mi ilgili? Bunu bilmeden bir yere varamazsınız. Biz ne Laikliği, ne Sekülarizmi, ne de Bizantinizmi biliyoruz. Ama ekümenikliği konuşuyor, tartışıyoruz. Bu kafayla ancak küfürleşir, kavga ederiz. Zaten batılı ülkeler de bunu istiyor.
Herkes kendi etnik dilinin mücadelesini veriyor. Peki kadim medeniyetlerin dillerinin temelindeki Aramice konusu bu ülkede neden gündem olmaz. Aramice Latinceden daha kök bir dildir. Zaten Yunanca diye bir dil yok. O İonia halklarının karma bir yapma dilidir. Grekçe desen, Muğla’daki Likça’nın avamicesidir. Şimdi din, siyaset ve sağlığı magazinleştiren bir akılsızlıkla korkarım bu toprakların kadim tarihi üzerinde de dışarıdakiler ve içeridekiler yine politik bir komplo peşindeler. Anadolu Süryanileri, Ermenileri, Rumları üzerinden Türkiye’ye karşı yeni bir tezgah kurulurken, yerli unsurlar üzerinden teolojik bir konu ucuz politik tartışmalar için malzeme olarak kullanılıyor.
Bize şer gibi gelen bir konuda, Allah hayır murat etmiş olabilir. Hadi bu süreci, ülkemizi, kadim tarihi, peygamberler tarihi üzerinden yeni bir okuma ile Hristiyan dünyasının İslam’la tanışması için bu süreci bir fırsata dönüştürelim.
Selam ve dua ile.
mirathaber