Örümcek yuvasına dayanıp güvenenler

Mehmet GÖKTAŞ

Fotoğrafın tamamına baktığımızda, belki ağır bir itham olacak ama insanoğlunun Allah'tan başkalarının kapılarına savruluşunu görüyoruz.

Hâlbuki Tevhidî düşünce ışığıyla baktığımızda bu kapıların hepsinin toplamı bir örümcek ağı mesabesindedir.

Kainat içerisinde bir iğnenin ucu kadar bile büyüklüğü olmayan bir dünya üzerindeki insanların güçlerinin, kuvvetlerinin, zenginliklerinin, iktidarlarının toplamı ne olabilir ki?

Allah'ı bırakıp da, kendi iktidarlarına güvenenler, elde ettikleri geçici hâkimiyetlerine dayanarak diğer insanlar üzerinde ilahlığa yeltenenler, bir daha kendileri için asla yıkılış yok zannedenler, zevallerinin gelmeyeceğine inananlar…

Evladının ve emvalinin çokluğuna güvenenler, dünyanın geçici zenginliğine dayanarak ve bütün bunların kendilerini ölümsüzleştireceğini, ebedileştireceğini zannedenler…

Sizin bütün bu gücünüzün kuvvetinizin toplamı bir örümcek yuvasından daha çürük, daha basit ve kısa ömürlü değil midir?

Ya bir de kendileri şu saydığımız dünyevi iktidarlara, zenginliklere, mallara ve evlatlara sahip olmadıkları halde, başkalarının iktidarlarına, zenginliklerine ve güçlerine tevekkül eden insanlar!

Firavunlara, Kârunlara sırtlarını dayayıp kendilerinin böylece sağlam bir kulpa tutunduklarını, yıkılmaz bir duvara yaslandıklarını zanneden acizler!

Yani, başkalarının örümcek ağına sığınan zavallılar!

Gelelim durumları bundan da acı olanlara!

Müslüman oldukları halde, hatta Allah'ın dinini bildikleri, her biri bulunduğu beldede ağzına bakılan konumda oldukları halde bir türlü Allah'a dayanamayanlar, güvenemeyenler ve Allah ile beraber olamadıklarından rasûllerin bıraktığı mirası bir türlü sahiplenemeyenler...

Hâlbuki Allah Teâlâ örümcek yuvası misalini verdiği ayetin hemen devamında; "Hem bu misaller yok mu, biz bunları insanlar için getiriyoruz. Maamafih âlimlerden başkasının aklı ermez!"

Hangi misaller? Nûh'a karşı koyanların, İbrahim'i ateşe atanların, Lût ile edepsizlik savaşına tutuşanların, Âd, Semûd, Kârun, Firavun ve Hâmân'ın ve onlara dayananların bir örümcek ağı kadar güçlerinin ve cüsselerinin olmadığı misalleri.

Bir âlimin en önemli görevi, içerisinde bulunduğu topluma gerçek güç ve kuvvet sahibinin kim olduğunu, kime dayanılması ve güvenilmesi gerektiğini net bir şekilde göstermek olmalı değil midir?

Yani gerçek güç ve kuvvetin kendilerinde olduğunu zannedenlerin, bu güçleriyle yeryüzüne ve özellikle Allah'ın kullarına egemen olduklarını vehmedenlerin, birer örümcekten farksız olduğunu halka göstermek değil midir?

Ve İslam ulemasının bundan daha öncelikli görevi hangisidir?

İnsanlığın Allah'ın kapısından başka kapıların önünde yığın yığın öbekleştiği, güvence adına, dayanak adına beşeriyetin dört bir yana savrulduğu bir dünyada, Müslüman âlim bütün bunların birer örümcek ağına tekabül ettiğini, kapı olarak bir tek Allah'ın kapısı olduğunu  insanlığa bizzat göstermeli değil midir?