Onlar tek cephe oldular da, aynı inancı paylaşanlar?

Selâhaddin Çakırgil

Birlik Vakfı’nın Çemberlitaş’taki Genel Merkezi’nde, Ramazan Bayramı’nın 3. Günü bir ‘Bayramlaşma’  vardı, (Meclis ‘in geçen dönemdeki Başkanı) İsmail Kahraman ağabeyin riyasetinde… Katılanlar herhalde 150’den fazlaydı.  

İsmail ağabey konuşmasını günlük siyasî konulara da getirerek, bir fıkra anlattı:   

Bir akrep, bir ırmağın karşı tarafına geçmek ister, geçemez. Kurbağadan yardım ister. ‘Beni sırtına al, geçir karşıya.’ der. Kurbağa ise, akrebin kendisini sokacağını, tecrübelerinden bilir, ama akrep, sokmayacağına dair söz verir.

Kurbağa inanır ve sırtlanır akrebi.  Irmağın karşı kıyısına tam geçmek üzereyken, akrep kurbağayı sokar. Kurbağa, ‘Hani, söz vermiştin!’ diye kıvranırken.

Akrep cevap verir: ‘Söz vermiştim,  ama ne yapayım, tabiatım böyle.’

  

Herhalde, 100 yıllık İttihad-Terakkî ve kamalist cereyanların maske takarak, şirinlik muskalarını takınarak kendilerini Müslüman halkımıza  ‘Biz, artık o eski biz değiliz..’ diye sunmaya çalışanlarla bu masaldakiler arasında bir benzerlik var. 

Nitekim, ana muhalefet başkanı geçen hafta, ‘Biz kendi çizgimizden bir milim bile sapmadık.’ diyerek de kendi yandaşlarına kaygılanmamaları teminatı veriyordu. Onların nasıl bir, ‘tepeden inmeci, dayatmacı ve  dârağaçlı’ oldukları ve karşı çıkanları ise, ‘İhtimal ki, bazı kelleler koparılacaktır.’ nutuklarıyla neler yaptıkları çok iyi biliniyor, Müslüman halkımız tarafından. 

***

‘bayramlaşma’da ‘Fakir’e de söz verilince,  bir hâtırasını anlatarak  özetle şöyle dedi: ’Uzuun yıllar yurt dışındaydım. 24 Mart 1994 seçimlerinden önce, bazı dostlar, İstanbul’da Tayyib Erdoğan’ın seçimi kazanacağına olan kanaatlerini heyecanla anlatıyorlardı. Ama, seçim akşamı, gecenin saat 02.00’sine kadar, tv kanalları ısrarla diğer iki adayın evlerinin önündeki, ‘Biz kazandık’ coşkusuyla yapılan kutlamalardan sahneler yansıtıyordu ve Tayyib Erdoğan’dan ise hiç haber yoktu

Ama, sabah 05.00’de, Amerika’nın Sesi Radyosu ise, farsça yayınına spikerin dehşete kapılmış bir ses tonuyla şöyle başlıyordu: ‘Beşer tarihinin iki büyük imparatorluğuna, (Bizans ve Osmanlı’ya)asırlarca başkentlik yapan İstanbul, İslâmcıların eline düştü!.’ !!!! 

Evet, aynen böyleydi. 

Şimdi de o emperial ve şeytanî güçler dünyası, 25 yıl önceki düşüşlerinin rövanşını almak istiyor ve 

emperial dünyanın resmî kuruluşları bile küstahça müdahalelerde bulunmaya çalışıyorlar. Medya organları ise, temennilerini, tahminî çerçeve içinde dile getiriyorlar. Geçenlerde, etkili alman dergilerinden birisinde yayınlanan bir yorumda, ‘Eğer İstanbul, iktidar partisinin elinden çıkacak olursa, bunu hemen, bir ‘Erken Genel Seçim’talebi, ve yarım kalan Gezi  Eylemlerive diğer geniş çaplı gösterilerin yeniden sahnelenmesi takip edebilir.’ deniliyordu. 

***

Evet, mes’ele basit bir İstanbul Bel. Başkanlığı seçimi değil; bir uluslararası saf tutuş söz konusu.. 

O halde, seçilecek olanlar, tarafların gösterdiği adaylar değil, onları aday gösteren ideolojik ve itiqadî odaklardır. Buna göre, herkes, inanç veya dünya görüşü olarak hangi ideolojik veya itiqadî cenahı kendisine yakın buluyorsa, tercihini ona göre yapmalıdır. 

Bu vesileyle bir acımı da paylaşayım. Bu sözlerin sahibi de Karadeniz bölgesindendir. Benim oturduğum Fatih’te bile namaz ve cemaat ehli olan niceleri tercihlerini, ‘Bizim oranun uşağidur?’ diye yapabiliyorlar, ayıbın da ötesinde dar bir bölgecilik ve kabilecilikanlayışıyla… 

Kaldı ki, karşı taraftaki hemen bütün ateistler, laikler, kamalistler, bir takım cinsî  ve ideolojik sapkınlıklar içinde olanlarla terör destekçileri ve onların uluslararası plandaki patronları tek cephe halinde birleşmişken... 

Bu tarafta ise,  hâlâ,  ‘Armudun sapı, üzümün çöpü...’  diye sözde eleştirilerle çene çalmayı sürdürenler…