Olmuyor be Kılıçdaroğlu!

Abdurrahman Dilipak

Öyle planlamışlardı. %48’i peşlerine takacaklardı; ama olmadı işte. Bırakın %48’i peşlerine takmayı, kendi tabanlarını bile harekete geçiremediler.

Bugüne kadar kaba bir engellemeyle karşılaşmadılar. Yerde bulunan bir mermi ve sokağa dökülen bir gübre.

Bu Kılıçdaroğlu’nun aslında kişisel bir öz savunması. Biliyor ki, Enis konuşursa, sıra kendine gelecek. Panikledi. Konjonktür de uygundu. ABD, AB destek verirse, FETÖ’cüleri de peşine takarsa, “adalet” kavramını kullanarak iktidarı köşeye sıkıştırabilir mi? Ama olmadı işte. Arkasına taktıkları ortada. Anadolu yollarında marksistleri, HDP’lileri, LGBT’lileri yanlarına alacak halleri yoktu herhalde. İstanbul’a gelince karşılayacak olanlar da Gezi bileşenleri olsa gerek. Onlara umut bağladılar. Ama hava çok sıcak. Ardından yaz yağmuru bir bastırır, gök gürler, rüzgar eserse halleri perişan. Ayakları şişmiş, yorgun argın yürüyorlar.

Basından da ciddi bir destek yok. STK’lardan da. O 111 aydın-sanatçı dedikleri arkasına 111 kişi daha zor bulur.

Yürüyüşe katılanların zaten yarısı güvenlik görevlisi, koruma, destek hizmetlerinde görev yapan personel ve gazeteci, gözlemci filan. Bir araya gelince, basının önünde iyi de, kendi aralarındaki konuşmaları umutsuzluk ifade ediyor.

O FETÖ rolü yapan artist CHP çalışanı çıkınca, sosyal mediada dolmuşa gelenler bozuldular.

Dikkat ediyor musunuz, dünyada, bölgede birçok önemli olay oluyor, anamuhalefet partisi bunların hiçbiri ile ilgili değil. Grub toplantısı, parti meclisi, MKYK, herhalde hepsi ayaküstü yapılıyor.

Ama hakkını teslim etmek gerek, bu yaşta spor olarak iyi bir performans da, bu yaz sıcağında çok akıllıca bir iş değil yaptıkları.. Ama Kılıçdaroğlu inadı işte.

Eğer İstanbul bir fiyasko ile sonuçlanırsa ki, öyle gözüküyor, Kılıçdaroğlu’nun Ankara dönüşü onun açısından pek içaçıcı olmayacak.

Kılıçdaroğlu İstanbul’da ne yapmayı düşünüyor, biliyor mu? Pazartesi cezaevi kapısına dayanıp ne yapacak? Basın toplantısı yapıp dağılacak mı? Yoksa Bastil hayali ile Donkişotvari bir ayaklanma filan başlatmayı düşünüyor mu?

Kendini Elbe’den kaçan Napolyon’a filan mı benzetiyor yoksa?

Yani FETÖ’cülerin başaramadığını, Gezi’de yarım bıraktığı işi bu kez burada mı tamamlamak istiyor.

Kılıçdaroğlu her yurttaş gibi, silahsız, saldırısız, genel ahlak, genel sağlık, kamu düzeni ve güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturmadığı sürece dilediğini yapabilir. Avrupa’ya geçmek ister mi? Silivri’ye yürüyelim diyenler vardı, Edirne’ye kadar yürümekten söz edenler vardı.. Atina, Sofya pasaportları ceplerinde ve vizeleri varsa yolları açık olsun.

Kılıçdaroğlu İstanbul’a geldi. Bu arada 15 Temmuz için tüm ilçelerde etkinlikler başlamış sayılır. Kılıçdaroğlu ne yapacak aceba. Bu etkinliklere katılabilir mi? Şehidler için adalet isteyebilir mi? Eli kanlı katiller, işbirlikçiler için de adaletin gerektirdiği cezayı isteyebilir mi? Yoksa bu adalet arayışı Can ve Enis’le, CHP’lilerle sınırlı mı? FETÖ ve HDP/PKK’lılarla, DHKP-C’lilerle sınırlı mı?

CHP bu “Adalet” istismarının altında ezilir. Bu “şecaat arz edeyim derken, sirkatin söylemek” gibi bir şey. Suça ve suçluya yardım ve yataklık, suçu ve suçluyu övmek gibi bir şey yaptığı!

Can kendini kaptırmış gidiyor da, Enis susuyor! Enis “kalkın gelin, beni yalnız bırakmayın” dememiştir herhalde. Bu gibi işlerin kimseye faydası olmadığı açık. Burada yargıya müdahale var. Daha yargı süreci bitmemiş. 

Bu işin yeri yanlış, şekli yanlış, zamanlaması yanlış… Üslubu yanlış. Doğru olan bir yanı yok ki. Eğer reklamın iyisi-kötüsü olmaz diye düşünüyorsa, tamam bu da bir başarı kabul edilebilir o zaman. Ama bu işi daha basit yollarla daha ucuz bir şekilde daha az yorularak da yapabilirdi. Bu işlerde kime danışıyorsa, bu akılları kim veriyorsa!

CHP hep iktidarın ürettiği şeylere karşı antitez olarak kalıyormuş, ilk defa kendi bir şey yapmış ve kendi gündemini kendi oluşturuyormuş. İyi işte, ilk defa bir şey yapıyor, onu da yanlış yapıyor.

Tamam Kılıçdaroğlu gündemde. Tamam parti içi muhalefet tepkisini ertelemiş gözüküyor. Tamam, AK Parti’ye karşı bir fırsat ele geçirdi. Uluslararası sistemi ve FETÖ’nün işbirlikçi elemanlarını arkasına aldı. Peki aldı da ne oldu! Yarın ne olacak!? Bunları toplamak kolay da, dağıtmak zor. Yarın hepsi hesap soracak. “Ne oldu şimdi, niye bu kadar yolu katettik” diye soracaklar.

Kılıçdaroğlu için gelecek günler geçen günleri aratacak. Yine alay konusu olacak, komik duruma düşecek, yine inandırıcılığı ve ciddiyeti yara alacak. Sıfırı da tüketecek bu gidişle. 

Bu olaylar sinir bozucu olsa da bir hareket kendini nasıl bitirecek?! Toplum bazı gerçeklerin nasıl farkına varacak!

Son tahlilde keskin sirke küpüne zarar veriyor..

Öte yandan CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na kızıp, birilerine haksızlık da yapılmamalı. Birilerine olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli elbette. Elbette suçluların da hakları var. Kimseye suçundan daha ağır bir ceza da vermemeli, ama öte yandan da yapanın yanına da kâr kalmamalı, suçlu, suçunun cezasını misli ile çekebilmeli.

Kılıçdaroğlu’nun dilinde adalet, aslında başlı başına bir mizah konusu. Bu karikatür bana kendi gözündeki merteği görmeyen bir adamın, başkasının gözünde çöp aramasını hatırlatıyor..

İnanın “Bekri Mustafa”nın “Ayasofya’ya imam olması”ndan daha anlamlı, gerçekçi, ciddiye alınacak bir olay değil, Kılıçdaroğlu’nun elinde adalet pankartı ile Ankara’dan İstanbul’a yürümesi. Olmuyor be Kılıçdaroğlu, kendini kurtarmak adına “adalet”i bu kadar örselemeseydin. Kaset kumpasından Ergenekon’a, Balyoz’dan FETÖ’nün, HDP’nin avukatlığına, bu ne hız! Adaletin müdafaası Kılıçdaroğlu’na kalmışsa vay halimize, eyvahlar olsun! Selâm ve dua ile..

yeniakit