Doğruhaber Gazetesinin yayınladığı dramatik olayın gerçek yüzü...
Gerek başörtüsü konusunda gerekse İslam'a hizmet noktasında yaptığı çalışmalarla gündeme gelen Nuray Canan Bezirgân ve eşinin açıklamalarından dolayı Ak Parti'li Büyükşehir Belediyesindeki işinden çıkarılan Erol Bezirgan, gazetemize özel açıklamalarda bulundu.
Allah rızası için yaptıkları çalışmalardan dolayı çektikleri sıkıntıları anlatan Bezirgân ailesi haksızlıklar karşısında her zaman dik duracaklarını vurgulayarak, "Allah rızası için hayatta var olmak istiyorsanız o zaman bazı bedelleri ödemeyi göze almalısınız", dediler.
İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ikinci sınıf öğrencisiyken başörtülü olduğu gerekçesiyle Final sınavından polis zoruyla çıkarılan Nuray Canan Bezirgân'ın çilesi bitmiyor. Bir defasında polis zoruyla okuldan alınan Bezirgân, ikincisinde ise hamile olduğu halde gözaltına alındı. Gözaltındayken ikiz bebeklerinden birini kaybetti.
Yılmadı, eğitimine devam etmek için ABD'ye gitti oradan da Kanada'ya" Türkiye'deki başörtüsü yasağını hayretle karşılayan Kanada mülteci mahkemesi Nuray'ı ve ailesini Kanada vatandaşlığına kabul etti. Kanada'da eğitimini tamamladıktan sonra doğup büyüdüğü ülkesine döndü. Ancak sistemin zulmü peşini bırakmadı. Bir televizyon programında sorulan soru üzerine İmam Humeyni'yi sevdiğini, Atatürk'ü ise sevmediğini söylemesiyle başına gelmeyen kalmadı. Başta kartel medyası tarafından günlerce adeta linç edilmek istendi. Atatürk'e hakaretten hakkında soruşturma açıldı. Bu da takipsizlikle sonuçlandı. Nuray Canan Bezirgân bu sefer de eşinin işten atılması tehdidine maruz kaldı. Dış Ticaret Uzmanı olarak çalıştığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSBAK AŞ. Genel Müdürü Kasım Kutlu tarafından uyarılan Erol Bezirgân, "ya eşini sustur ya da çalışamazsın" uyarısına muhatap oldu. Ancak Nuray Hanım susmadı ve Türkiye tarafından Rusya'ya teslim edilmek istenen Çeçen komutan İmran Abdulazimov'un dramını gündeme getirdi. Bunun üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İSBAK AŞ. Genel Müdürü Kasım Kutlu, Erol Bezirgân'ın işine aynı gün son verdi. Haksızlığa uğrayan ve bu haksızlık karşısında kulaklarını tıkayan ve kendilerinden susmalarını isteyen AKP'li bürokratlara rağmen Bezirgân ailesi yaşadıklarını gazetemize anlattı.
İşinizden başlayalım, İSBAK'taki göreviniz neydi?
Erol Bey: İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İSBAK Aş'de ihracat bölümünde dış ticaret uzmanı olarak çalışıyordum. Haziran 2008'de kadroya alınmıştım. Sık sık iş görüşmeleri sebebiyle yurtdışına gönderiliyor ve fuarlara katılıyor idim. İSBAK Aş'nin en büyük satışı olan 1 Milyon Euroluk ihracatı da 2008'in Ekim ve Kasım aylarında Irak'a yapmıştım. Kurumum yurtdışına ihracatta tek kalemde 1 Milyon Euro'luk satışı daha önce yapmamıştı. Farklı bir konum bekliyorken beni eşimden dolayı işten çıkardılar.
SAMANYOLU TV TEKZİP YAYINLMAK ZORUNDA KALDI
İşten atılma serüveninizi biraz daha açar mısınız?
Erol Bey: Eşimin bir televizyon programında sorulan bir soru üzerine yaptığı "Atatürk'ü sevmiyorum" açıklamasından sonra İSBAK AŞ. Ticaret Müdürü Sadullah Uzun beni çağırdı ve bana "Kadronu şimdilik durduruyoruz. Çünkü Nuray Canan Bezirgân'ın eşinin burada çalıştığı duyulursa seçim sürecinde farklı şeyler olabilir, seni tekrar taşerona alıyoruz" dedi. Zaten Samanyolu Televizyonunun çarpıtmalı yalan haberlerinden dolayı üzerimizde büyük bir baskı oluşmuştu. Yeterince zorluk çekiyorduk ben de bu uyarılar karşısında sessiz kaldım ve işime devam ettim. Daha sonra bir televizyon kanalında CHP lideri Deniz Baykal'ın "Atatürk'ü sevmeyenler başı açık da olsa CHP'ye giremez" sözü üzerine bir televizyon kanalı eşime mikrofon uzattı ve fikirlerini sordu. Eşim Baykal'ın çarşaf açılımını samimi bulmadığını ve yine Ak Parti'nin Gülben Ergen modelini Türkiyeli kadınlara sunmasını da sağlıklı bulmadığını, kadın üzerinden siyaset üretilmemesi gerektiğini" açıklaması üzerine Trafik Uygulama Müdürü Maşuk Mete tarafından çağrıldım. Bana "Eşin bir daha konuşmayacaktı. Yine konuşmuş ve AKP'yi Gülben Ergen üzerinden eleştirmiş" dendi. Ben de "Ben başka bir bireyim, eşim başka bir birey. Mikrofon uzatılıyor o da düşüncelerini söylüyor" dedim. Daha sonra eşimin bir internet sitesinde Samanyolu kanalıyla ilgili yazıları sorularak "Siz koskoca cemaati karşınıza mı aldınız" dendi. Ben de "Sadece karşımıza almadık, mahkemeye de verdik. Mahkememiz de hala devam ediyor. İlkini kazandık Samanyolu da tekziplerimizi yayınlamak zorunda kaldı" şeklinde cevap verdim. En sonunda da eşimin, Çeçen Komutanın Rusya'ya teslim edilmemesi konusunda, eşimin Kardelen Der Başkan yardımcısı ve Mazlumder aktivisti olarak medya vasıtasıyla bir kamuoyu oluşturduğu ve Komutanın havaalanında Ak Parti hükümetince Rusya'ya peşkeş çekildiğini duyurması üzerine aynı gün işime son verildi. Sebebini sordum, Ticaret Müdürü Sadullah Uzun bana "Benim kalbim mutmain değil ama Genel Müdürümüzü ikna edemedim. Genel Müdürümüz seçimlerde bu konu gündeme getirilir diye bir korkusu var. Dolayısıyla böyle bir önlem almaya gidiyoruz. Üzgünüm ama seninle artık çalışamayacağız" dedi.
İşten çıkartıldıktan sonra ne yaptınız. Büyükşehir Belediyesine başvurdunuz mu?
Erol Bey: Bu yanlışın çözülmesi için birtakım girişimlerde bulunduk. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ahmet Selamet'e gittik. Durumumuzu anlattık. Yapılan haksızlığı kabul etti. Ama konjüktör gereği böyle davranılması gerektiğini söyleyerek "Eşiniz öyle sözler söyledi ki bu sözlerin arkasında değil Kadir Topbaş, Tayyip Erdoğan dahi duramaz" dedi. Bunun üzerine eşim de "hiç kimsenin benim sözümün arkasında durmasına gerek yok buna ihtiyacımız da duymuyoruz. Bu ülkenin Cumhuriyet Başsavcısı dahi 'bu konuda soruşturmaya gerek yoktur, sevmemek bir haktır' deyip konu kapatılmışken, onların vermediği cezayı siz niçin bize reva görüyorsunuz' dedi. Bize karşı "siz hak ettiniz" dercesine bir tavır alındı. Daha sonra İştirakler Daire Başkanı Yılmaz Şener'e gittik. O da dinledi ve bana "senin bunu sineye çekmen lazım, bu Allah'tan geldiyse sabretmen lazım. Bunu gelip bir de bana anlatıyorsun sakın başka yerlerde de anlatma. Biz, eşin senin konumunu kullanıyor demesek de insanlar bunu böyle algılayabilirler" tarzında tehditvari bir uslübla susma orucu tutmamızı ve sabr etmemizi tavsiye etti. Bunun üzerine eşim Nuray Hanım Yılmaz Şener'e "Haksızlık kimden gelirse gelsin biz karşısında oluruz. Zaten başımıza gelenlerde bundan dolayı geldi. Çeçen komutan olayı da tamamen Allah rızası için yapılan bir harekettir. Buna mukabil bize bunlar reva görüldü. Eğer bu hatadan dönmezseniz ben bunu ifşa edeceğim. Bize tavsiye ettiğiniz sabrı kendi adınıza almak durumunda kalacaksınız" dedi. O da "Siz kimsiniz ki, sizinle ilgili kim ne merak edecek" dedi. Bunun üzerine biz de bu haksız uygulamayı kamuoyu ile paylaşmak istedik.
İSLAMCI MEDYA ZÜLME SESSİZ KALDI
Sizi eşinizin konuşmaları için işten çıkardıklarını söylüyorsunuz. Bunu nasıl ispatladınız?
Erol Bey: İş büyüyünce her şeye kılıf uydurdukları için sözleşmem bittiği gerekçesiyle işime son verdiklerini iddia ettiler. Böylelikle beni yalancı konumuna düşürdüler. Ben de telefonla ses kayıt yoluna gittim. Benim niçin işten çıkarıldığımı bana izah eden Trafik Uygulama Müdürü Maşuk Mete'nin sesini telefonuma kaydetmek zorunda kaldım. Bu ses kaydıyla her şey açığa çıkmış oldu. Biz öncelikle bunu Müslüman görünen medya ile konuştuk. Ne yazık ki makam sevgisi mi, çıkar meselesi mi bilinmez ama sükût ettiler, haber yapanlar ise "İstanbul Büyükşehir Belediyesi" kısmını çıkararak sadece işinden çıkarılmış diye haber yaptılar.
İslami medyanın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nuray Hanım: Ak Partinin iktidarlığından dolayı İslami medyada narkozlu bir durum var. Ak Partinin yaptığı hata aşikâr ortada; ama bunu görmek istemiyorlar. Söz konusu Ak Parti olunca bunu biraz daha es geçiyorlar. Düşünün ki bunu bize CHP yapmış olsaydı ne olurdu. Herhalde bütün Müslüman medya sür manşetten verir. CHP ayrımcılık yapıyor, Müslümanlara zülüm ediliyor derlerdi. Ben bunun olmasını da istemiyorum. Çünkü bizim meselemiz biz mazlumuz, eziliyoruz, itiliyoruz, kakılıyoruz meselesi değil. Mesele fikir ve düşünce özgürlüğünün arkasında durduğunu söyleyen Çetin Altan'a ödüller yağdıran, Nazım Hikmet'e iade-i itibar yapan, 28 Şubatın senaristi Veli Küçük'ün hizmetkârlığını yapmış Sisi denilen kişiye ödüller veren Ak Parti ve yandaş medya kendilerinden farklı düşünen Müslümanların maruz kaldıkları haksızlıklara sessiz kalmalarıdır. Müslüman olarak kendinizi ifade etmek istediğiniz zaman eğer onlardan farklı düşünüyorsanız diğer medya ile birleşip sizi taşlamaya başlıyorlar.
Zaman gazetesinde Ahmet Turan Alkan ve Fikret Ertan Hamas'a terörist diyen bir zihniyete sahip. O gazetede barınan bu tipler bize Fadime Şahin yaftası atarak ajan ve provakator diyebiliyorlar. Bu fikirde olan insanların referansları ne kadar sağlıklıdır. Ama benim Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre bir suç teşkil etmeyen sözlerimden dolayı Ak Parti'li bürokratlar tarafından ciddi baskılar yapıldı. "Çıkıp özür dileyeceksin, ben aslında Atatürk'ü seviyorum diyeceksin" gibi baskılara maruz kaldım. Ben bu yolda bedel ödemeyi göze almışım ve bedelini ben ödeyeceğim Ak Parti değil. Öyleyse bırakın da fikirlerimi özgürce ifade edeyim.
Ak Parti'li bir belediye tarafından böyle bir haksızlığa maruz bırakıldınız bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Nuray Hanım: Aslında benim durumumu en iyi anlayacak kişi Başbakan ve Cumhurbaşkanıdır. Eşlerinin başörtülü oluşundan dolayı çektikleri sıkıntılara direndiler ve başardılar. Peki, şimdi yapılan ne? Bunu nereye koyacaklar? Nasıl açıklayacaklar? Buradan sizin aracılığınızla Başbakana seslenmek istiyorum. Ya bu kraldan çok kralcı olan bürokratlarını rehabilite etsin, ya da onları insanların hayatlarına karar verecek noktalara oturtmasın. Bizim ülkemizde birini veya bir kurumu sevmek ona tapmak gibi algılanıyor. Dolayısıyla Ak Partili olmak Ak Partinin yanlışlarını görmeye engel olabiliyor ya da yapılan hatalarını da sahiplenmeye çalışıyorlar. Bu mantıkla bakıldığı zaman sizin eleştirilerinizi de bir şekilde örtbas etmeye karşı koymaya çalışıyorlar. Yaptıkları toplantılarda bir yığın tesettürlü el şaklatıyor. Türkiyeli kadınlara örnek kadın olarak Gülben Ergen'i çıkartıyorlar. Bir Müslüman kadın olarak, bu ülke kadınlarına gösterilen tiplerin Kur'ân'da ki kadın profili ile ne kadar zıt olduğunu görünce haklı olarak bir eleştiri getiriyorsunuz.
YAPTIKLARIMDAN DOLAYI PİŞMAN DEĞİLİM
Sizin dik duruşunuzdan dolayı eşiniz işinden oldu. Manevi olarak çok baskılara maruz kaldınız belki geçim sıkıntısı da çekeceksiniz. Bugüne kadar keşke hiç söylemeseydim dediğiniz bir açıklamanız var mı?
Nuray Hanım: Bu dinin mensuplarının imtihanlarla karşılaşmadan salıverilmeyecekleri mealinde birçok ayet var. Yani Müslüman olmak sadece beş vakit namazdan ve ibadetlerimizi yapıp evde oturmaktan ibaret değil. Hele de böyle bir ülke, küfrün her yandan insanları sardığı ve batıl olana çekmek için her türlü oyunun oynandığı bir durumda siz eliniz kolunuz bağlı bir şekilde duramazsınız. Müslüman olmamızdan dolayı omuzlarımızda bir yük var. Bunun hakkını vermeye çalışmalısınız. Buna mukabil Allah da sizi sınayacağınızı vaat ediyor. Sabredenleri müjdeleyin diyor ve kendisinin de sabredenlerle beraber olduğunu söylüyor. Bu anlamda Allah için başıma gelen hiçbir şeyden pişmanlık duymadım Elhamdulillah. Dışarıdan bakıldığı zaman çok acı çekiyor, mazlum gibi görünsek de ben her zaman muzafferiyet duygusu ile yaşadım. Çünkü hiçbir zaman sistemin benden istediği tavizleri vermedim. Ve karşısında mücadele ettim. Ayrıca rızk endişesi de hiç taşımadık. 10 yıl önce gözaltılar yaşarken de böyle bir endişemiz yoktu. Hayatınızda Rezzak olan Allah'tır diye düşünüyorsanız ve sadece Allah rızası için hayatta var olmak istiyorsanız o zaman bazı bedelleri ödemeyi göze almalısınız. Sabırla mücadele etmek gerektiğine inanıyorum zira bizler zulmetmeyeceğimiz gibi zulme rıza da göstermemeliyiz ve haklarımızı gasp edenleri de ifşa etmeliyiz. Ayrıca İslam coğrafyasında akan kanların yanında bize yapılanlar hiçbir şey.
Farklılıkların hoşgörüyle karşılanabileceği, birbirimize tahammülü öğrenebileceğimiz özgür günlerin gelmesi dileğiyle"
doğruhaber