N’oldu, oyun tutmadı mı?

Ahmet Taşgetiren

Cumhurbaşkanlığı seçim süreci…

Baş oyuncu Tayyip Erdoğan. Tamam, ikinci defa – üçüncü defa tartışması var ama, o kendinden emin, yeniden adaylığa doğru kararlı bir biçimde yürüyor. Ne de olsa Meclis Başkanı Mustafa Şentop tarafından hazırlanmış tapu gibi bir gerekçesi var.

MHP lideri Bahçeli de arkasında saf tuttuğuna göre, neden kararsızlığa yönelsin ki…

Tabii demokrasilerde bir de rakip olacak, yarışacaklar.

Tayyip Bey, rakibini de seçmişti, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu. “Yiğitsen çık karşıma” dozunda bir çağrı ile.

Karşıda bir 6’lı Masa bloku oluşmuştu. “Ortak Aday” diye bir arayış vardı Masa’da. 6 partinin tabanını tatmin edecek bir isim aranıyordu.

Tamam, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi isimler vardı, Kemal Kılıçdaroğlu, yan kulvardan atak halindeydi ama, gene de karar “6’lı Masa”dan çıkacaktı.

İşte şu malum “Mahkeme kararı” tam bu süreçte geldi. Geldi’den öte, siyaset arenasına bomba gibi düştü.

“Mahkeme kararı” deyince bir konuyu belirtmeden olmaz.

Memlekette epeyce bir süredir “Yargının siyasallaşması” diye bir şey tartışılıyor malum. ”Siyasallaşma” deyince, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde “güç” tepede yoğunlaştığı, Yasama’nın, daha kötüsü de Yargı’nın, “Yürütme”nin etki alanına girdiği bilindiğine göre, iktidarın Yargıda etkin olduğu durumun kastedildiği biliniyor.

“İktidarın İstanbul egemenliğini yıkan adam”, Ekrem İmamoğlu’nun yargılanması siyasi iradenin ilgisi dışında olabilir mi? Üstelik “İstanbul işi” de “Yargı engeli”ni aşan bir halk iradesi ile gerçekleşmiş. Üstelik dava sürecinde İmamoğlu’nun “hakaret” diye nitelenen “Ahmak” sözünün, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine değil, İçişleri Bakanı’na yönelik olduğu görüşünü belirten yargıç değiştirilmiş.

Yeni bir hakim tayin edilmiş.

Bir de savcı var.

Bu savcı ile (Furkan Okudan) bu hakimin (Mehdi Komşul) elindeki davada, Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15’günlük bir hapis cezası çıkmış. Ceza İmamoğlu’na aynı zamanda siyasi yasak getiriyor.

Yani tam 12’den curan bir karar değil mi?

Ama ilginç, cezanın temyizi var. İsti’nafa gidecek, sonra Yargıtay’a…

İktidara yakın hukukçular bile ifade ediyor ki bu karar isti’nafta bozulur. Çünkü hukuksuzluklar var.

Kaldı ki İsti’naf ve Yargıtay’daki dava süreci, orada da devreye siyasi irade girmezse 2 - 3 yıldan aşağı olmaz deniyor.

N’olacak şimdi?

İlginç bilgi şu: Yargılamayı yapan savcının da hakimin de Ak Parti çevreleriyle yakınlığını sergileyen fotoğraflar ortaya çıktı.

Yargının siyasallaşması olgusu zaten siyasi iktidarla bağlantılı bir hadise. Şu somut olgular da ”İmamoğlu’nu cezalandırma”nın açık siyaset – iktidar ayağının uzantısı olarak okunuyor.

Dünya da böyle okudu hadiseyi, Türkiye de…

Yani bu durumda “Siyasi irade İmamoğlu’nu cezalandırmak istedi, Yargı’dan da öyle karar çıktı” demek mi gerekiyor?

Böyle bir olayda “Siyasi İrade”den kastın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başkası olmayacağını bilmeyen yok Türkiye’de.

O zaman kararın Beştepe ile ilgisi mi var?

Soruyu böyle apaçık sormamın bir sebebi var; soru şu:

-Acaba Erdoğan karşısında İmamoğlu’nu mu istiyor?

-Yani Erdoğan “Kılıçdaroğlu’nu rakip olarak görme isteği”nden vaz mı geçti?

-Daha ilginci Erdoğan, İmamoğlu’nu rakip hale getirirken, kendi tırmanış yolunu ona bahşetmek gibi bir lütufta mı bulundu?

Öyle ya, İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı iken cezalandırılmak, Pınarhisar’a tam da oradan, Saraçhane’den gitmek ve sonra Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yolculuğuna yönelmek…
Şimdi de İmamoğlu’na herkes tarafından en azından “abartılı” bulunan, o sebeple de “niyeti sorgulanan” bir ceza verilmesi…

Tıpkı 2019 seçimleri gibi bir “bozgun”un taşlarını döşemek…

Tayyip Erdoğan bunu yapar mı? Dolayısıyla mahkeme kararı Ora’nın işaretlemesi ile alakalı mı? Yoksa, “İstanbul bozgunu”nun oluşturduğu “Rövanş” saplantısı, ona paralel, “Her şeyi yapabilme” niteliğine bürünen güç zehirlenmesi insanları pişmanlıklar getirecek böyle yollara mı sevk ediyor?

Erdoğan’da garip bir “kararlılık” tavrı bulunduğu biliniyor. İstanbul seçiminde, 2019’da Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilçe ilçe meydanlarda dolaşıpsonu bozgunla biten bir süreçte Binali Yıldırım’a oy istemek mesela.

Ekonomide uyguladıkları mesela, nerede ise ekonomi biliminin tersine bir uygulamayı “kararlılık”la sürdürüyor. Bütün ekonomi hocalarını “mandacı” diye nitelemek ve yapışkan, insanları boğan enflasyonu içine sindirmek… Ülkeye ödetilen böylesi bir bedele hangi devlet adamı iradesi razı olabilir? Gerçekten eşine az rastlanır bir kararlılıktır bu, artısı ile eksisi ile.

***

Bu arada bir başka mesele daha var:

6’lı Masa “Ortak aday” arıyordu. Acaba o aday Ekrem İmamoğlu mu olacaktı? Yoksa mahkeme kararı, 6’lı Masa’ya emri vaki mi yaptı? Bu durumda gönlünden adaylık geçiyorsa bile Kılıçdaroğlu’na bu emr-i vakiye razı olmak mı düşecek? Siyaset değil bilardo maçı sanki…