Külfetsiz bir nimet yoktur. Bir şeye sahip olmak için emek gerekir. Risk almak gerekir. Önce o şeyi istememiz, talep etmemizde salih bir niyet gerekir. O şeyi elde etmek için salih bir amel gerekir. Sonra o şeyi salih bir şekilde kullanmak gerekir. Sahib olduğumuz her şeyin bir bedeli vardır. O bedelin için dünyevi ve uhrevi bir faturası da vardır.
İnsanlar, devletler kolay şekilde zengin olmak, çok şeye sahip olmak, çok güçlü olmak, tanınır olmak, itibar sahibi olmak istiyorlar. Ama bunun kendi nefislerine yüklediği sorumlulukları pek hesaba katmıyorlar. Sahib oldukları şeyleri insanlarla paylaşmak yerine, cimri davranıyorlar ve onunla insanlar üzerinde tahakküm kurmak istiyorlar. Para, güç ve iktidarın böyle zehirleyici yanı vardır. Onlar aslında kendileri hakkında bir çok şeyin bilinmesini istemezler, ama kendileri hakkında kendi uydurdukları bir algıyı başkalarına empoze etmek isterler. Bunu yaparken de, Kiramen katibinin her şeyi kaydettiği ve amal defterlerinin bir gün önlerine konulacağını hiç akıllarına getirmezler. O “çokluğu” ile övündükleri şeylerin bir gün kendilerinden sorulacağını akıllardan bile geçirmiyorlar. Sorsan “din günü”ne inanıyorlar ama işlerinde onun yansıması görmek mümkün pek değil. Hileli ihaleler, sahte diplomalar, çalınan sorular, gümrükten usulsüz geçirilen mallar, karşılığı ödenmeyen emekler, kaçırılan vergiler, gasbedilen hazine arazileri, kamu kaynakları, say say bitmez
Sadece kazandıklarımızın değil, harcadıklarımızın da hesabını vereceğiz. Haram kazanılıp, harama harcanan paranın cezası iki kat fazla olacak.
Bu sadece kişiler için değil, şirketler için de böyle. Sadece şirketler için değil, dernekler, devletler için de böyle. Nimet-Külfet dengesini global ölçekte sağlamamız gerek. Yoksa onlarda bu servet ve güç olduğunu sürece dünyaya rahat yok. Bakın Kapitalizm, Komunizm (Sosyalizm, Sosyal Demokrasi, Solculuk), Liberalizm, Faşizm, Milliyetçilik, Tek parti, çok partili dönemin iktidarı-muhalefeti ile partileri, Emirlik’ler, Sultanlık’lar, kırallık’lar, Demokrasi, Cumhuriyet, hepsi uluslararası sistemin elinde birer oyuncak. Ekonomi, siyaset, dini yapılar, mektep, bankacılık sistemi, ekonomik örgütler, sivil toplum dedikleri, media, uluslararası örgütler, uluslararası sözleşmeler hepsi bugün bunların elinde birer oyuncak.
Dünyanın en hırsız devleti bir, ABD, iki, İngiltere. İkisinin içindeki en hırsızları da İsrail olmalı. Tabi 3. Sırada Avrupa var. Bunların hepsi sömürgeci ülkeler. Bunların dinleri, bilimleri, sanatları, teknolojileri, her şeyleri hırsızlıkla elde edilen şeyler. Ülkelerin madenlerini, tarım ürünlerini, para eden neleri varsa onları çaldıkları gibi, emeklerini de çalıyorlar, beyinlerini de.. İnsanların geleceklerini de çalıyorlar..
Afrika dediğiniz yer, bir kıta dolusu kara derili insan. Çoğu aç, işsiz. O aç insanlar, batılı zengin ülkelerin refah ve mutluluğunun harcını karıştırıyorlar.
Zenginlerin zenginliğinin arkasında dünden bugüne bakınca, Kızılderili kanı, kara derililerin gözyaşı ve sarı ırkın çalınan alın terleri var. Beyaz efendilerin ellerindeki, boyunlarındaki, kollarındaki altın, platin, elmas, yakut, onların üretiminde karın tokluğuna çalışan siyah elli insanlar var.
Kendi aramızdaki zenginlerin çoğu da, bu uluslararası soygun düzeninin yerli ve milli işbirlikçi kahyaları. Onlara özeniyorlar, onlar gibi düşünüyor ve onlar gibi yaşamaya çalışıyorlar. Sonra da içlerinden çıktıkları halka dönüp, onların duymak istedikleri şeyleri söylüyorlar, ama ayakları efendilerinin çağırdığı yöne doğru gidiyor.
Def-i mazarrat celb-i menafi’den evladır. Bu dibi delik kovanın dolması için bu dipteki deliği kapatmak gerek. Batının dümen suyunda, onların zihniyet ikizlerinin yönlendirmesi ile hayal edilen hedefe ulaşmak mümkün değil. Bu anlamda bizim dostlarımızı, müttefiklerimizi, stratejik ortaklıklarımızı gözden geçirmemiz gerek. İns’in Şeytanları ile kolkola girerek cennete gidilmez. “Siyasi emellerimizi uluslararası sistemin baronları, oligarkları, monarkları’nın emelleri, şahsi çıkarlarımızı Siyonistlerin vurgun düzeninin şirketlerinin çıkarları ile tevhid ederek” hayal ettiğimiz yere varamayız. Bugün adil bir dünyada yaşamıyoruz. Bugünkü ulus devletleri de, uluslararası düzeni kuran batı. Bu bir zulüm düzeni, “40 kişiye bir pul, bir kişiye 40 pul” da değil, daha beteri. Dünya nüfusunun dörtte biri Hindistan’da, dörtte biri Çin’de yaşıyor. Dünya nüfusunun yarısı bu iki ülkede yaşıyor. Çin: 9.596.960 km² Hindistan’ın 3 katı toprağa sahip. Hindistan: 3.287.263 km². Avuturalya’nın yarısından az. Avustralya 7.692.024 km² , nüfusu 27 Milyon.. Bizi gösterilen haritada, Grönland’ın yarısı kadar gösterilir ama, Grönland Avusturalya’nın 3’de biri kadar. Grönland: 2.166.086 km². Rusya’nın nüfusu 146 Milyon Yüzölçümü 17 milyon km², yani Çin ve Hindistan’ın toplamından fazla. ABD’de 345 milyon kişi yaşıyor, Yüzölçümü 9.8 milyon km² Kanada’da 41 milyon kişi yaşıyor, yüzölçümü 9.9 milyon km²
Afrika’da 54 devlet var. Toplam nüfusu 3.8 milyar tahmin ediliyor. (2021 tahmini 1.4 milyar idi). Toplam Yüzölçümü: 30.3 milyon km² (dünya yüzölçümünün %6’sı) Bu hesab’a göre Avuturalya’da 300 metrekareye bir kişi düşüyor. Türkiye’de 9 m², Afrika’da 21 m²,ye bir kişi düşüyor.
Dünya gelirinin yaklaşık yarısı, doğrudan ya da dolaylı olarak ABD’ye gidiyor. Bu arada ABD dünya’nın en borçlu ülkesi. Dünyanın en dolandırıcı ülkesi. Ellerindeki dolar dedikleri o yeşil kağıt aslında bir büyü. Karşılığı olmayan bir kağıt parçasını gerçek bir değermiş gibi pazarlıyorlar. ABD’de FED, İngiltere’de LIBOR bu Büyünün merkezinde yer alıyor. Bütün merkez bankaları bu Şeytani karargahın acante’si durumunda. O para yerine ikame edilen, kağıtların değeri ve Faizini bu merkezler belirliyor. Bu zenginliğin %90’ı da hemen hemen tamamı Yahudi/Siyonist VIP-CIP kategorisinde tanımlanan küçük bir grubun elinde. Onların da bu süreçte Epsteinin müşterisi olan Satanist, Pedefolik, Siyonist bir topluluk olduklarını gördük.
Bu hesab’da bir nimet/Külfet dengesi yok. Ortada apaçık bir gasb var.
Bakın, bu durum dünyada böyle de, ülkelerde nasıl. İnanın pek fark yok. İktidar ve servet belli grubların elinde. Ulus devletler ötekilerin taşeronu, kahyalığı gibi. Bu durum düzeltilmeden dünyada adalet, barış, hürriyet olmaz. Bunlar bu düzeni kurmak ve sürdürmek için 2 dünya savaşı, bir soğuk savaş çıkarttılar, önce iki kutuplu bir dünya kurdular, şimdi tek kutuplu bir dünya için hazırlık yapıyorlar. Düne kadar, hala devam eden savaş ve terörler, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik kanaat farklılıklarına dayandırılıyor. Sonuçta aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları, çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar. Bunlar önlerinde engel gördükleri İslam’a ve Müslümanlara karşı, Allaha, resulüne ve kitaba karşı top yekun savaş başlattılar. İslam ülkelerinin yöneticilerinin çoğu ellerindeki kaset ve dosyalarla rehin alındılar. Çaldıkları/kaçırdıkları servetler de onların bankalarında, onların hazırladıkları OffShore tuzaklarında. İktidarı da muhalefeti de onların elinde oyuncak oldu. Halka dönüp “biz ıslah edicileriz” diyorlar, “ağu’yu altın tas içinde bala karıştırıp” sunuyorlar, öbür tarafa dönüp “biz onları bu şekilde oyalıyoruz, sizinle dost ve müttefikiz” diyorlar ve bozgunculuk yapmaya devam ederken de, kendilerine karşı çıkanları “bozgunculuk yapmak”la suçluyorlar.
Çözüm için “Hılful fudul” günlerine geri dönmemiz gerek. Ahlaki zemininden uzaklaştırılmış bir din, safiyetini kaybetmiş demektir. Ahlak’a döneceğiz, akıllı, dürüst ve cesur insanlar bir araya geleceğiz. Yeryüzünün bütün namuslu insanları birleşiniz. Gelin, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olalım. Zamana, mekana, olaylara ve kişilere karşı “Adil şahidler” olalım. Bir kişi, topluluk ya da kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Adaletten, barıştan, özgürlükten yana yeni nizam inşa edelim. İnsanın insana zulmü son bulsun.
Bize anlatılan din de, tarih de, vadedilen gelecek da yalan! Önce gelin itiraf edelim, bir cahillerden ve zalimlerden olduk. Ve bilelim ki, kurtarıcı lider yok, kurtuluşa ermek için önce biz kendimizi değiştirelim. Biz kendimizi değiştirelim ki, Allah (cc) de bizi değiştirsin. Yarın çok geç olabilir. Böyle giderse, Gazze’lilerin başına gelenler, bizim de başımıza gelecek. Aklımızı başımıza toplayalım, merhameti, adaleti, sabrı kuşanalım da, içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak’a uğrayanlardan olmayalım. Selam ve dua ile.
mirathaber