Nereye gidiyoruz dostlar!

Abdurrahman Dilipak

Bu sorum ne tek başına sokakta yürüyen insanlara, ne tek başına, vakıflara, derneklere, ne tek başına siyaset erbabına ve memurlara; herkese! Yaşadığı zamana ve mekana şahidlik eden, istikamet sahibi, akıl ve hikmet sahibi, çile’ye talip, sabretmeyi bilen, ehliyet ve liyakat sahibi bir neslin önünü açmalıyız. Ahmak, budala, marka tutkunu, dünya hayatını keyif, eğlence ve oyun olarak gören, şöhret budalası, müsrif ve hedonist, müstekbirlere kapılarımızı kapamalıyız.

Şu “şehir”, ”aile”, “eğitim” ve “kültür”, “Media” meselesini çözmeliyiz artık. Gidilen yol yol değil. Fiziki şartlar yanında o manevi iklimi oluşturmazsak, bunlar “ölü can”lar olarak yetişecekler. Memleketin bu “kifayetsiz muhteris”lerin elinde oyuncak olacağının ilk işareti olacaktır bu durum.

Ha! Çok da umurumda değil. Allah’ın ipini bırakacak olursak, Allah da bizim ipimizi bırakır. İmtihanımız o yönde gelişir. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler için sadece imtihanın şekli değişir. İman edenlere gelince, yine onlar istikamet üzere, sırat-ı müstakim olarak, doğru yönde ileri doğru yürümeye devam edeceklerdir. O bizi sabredenlerden, şükredenlerden ve haksızlıklara, zulme, sömürüye, ifsat ve tefrikaya karşı direnenlerden bulacak!

İstişare ve şûradan, ehliyet ve liyakattan vazgeçmeyelim.  “El emin” olalım, Adaletten ayrılmayalım. “El emin” olalım, Veresetül enbiya olalım, Hılful fudul yapalım. Yesrib’i Medine yapan o anlayışa sahip çıkalım. Ötekilerle adalet temelinde, barış ve hürriyet anlayışı içinde farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamayı bilelim.

Haz ve tüketim kölelerinden, malayani işlerden, faydasız ilimden Allah’a sığınalım. 

Ümmetin vahdeti, Müslümanların kardeşlik ve birliği için önce dinimizi Allah’a has kılalım, ona bir şeyler ekleyip, çıkarmaktan, din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmekten vazgeçelim, “atalarımızın dini”ni terk edip, “Ey iman edenler, iman ediniz” emrini hatırlayıp Allah’ın dinine dönelim. Kim ki, sizi Allah’a, kitabına, Resulüne davet ediyorsa onlara uyun, kim ki, sizi kendine, kendi lider, örgüt, şeyh ve din yorumuna, mezhebine çağırıyorsa onlardan uzaklaşın. Elbette bizim farklı yorumlarımız, görüşlerimiz olacaktır. “Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün” var. Unutmayalım ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir..

İslam ümmetinin birliği için önce Tevhid temelli birlik şart. Yoksa mezhebini din, şeyhlerini mutlaklaştıran kalabalıklar arasında bir birlik mümkün de değildir, fayda da sağlamaz. 

San’at, güzel ahlakın davranışa yansıyan şeklidir. Bilgi, hikmet ve sanat sacayağında yükselir medeniyet. Mimarlıktan başlayarak, bu anlayışla, bu anlamda bütün sanat dallarında, sanat’ı bizi fıtrata döndüren, Allah’la barışa giden yolda hayatın sırrına yönlendiren bir araç olarak görmeliyiz. 

Necip Fazıl ne diyordu: “Anladım işi; sanat Allah’ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.” Eşref-i mahlukat, ekmel-i mahlukat olma yolunda “İnsan-ı Kamil” böyle olunur. Yoksa nefsine kul olan insan Şeytanlaşır ve “Belhum adal” olur.

Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz ve yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Hiçbir Müslüman dünyada olup-biten şeyleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Doğduğumuz anne-babayı, doğduğumuz toprağı, derimizin rengini, cinsiyetimizi biz seçmedik. Bundan dolayı üstün ya da geri olamayız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız. İşi ehline vereceğiz. Ehliyet ve liyakat imandan önce gelir.

İlk haram, ilk günah, ilk İlahi lanet ırkçılığadır ve ilk ırkçı Şeytandır. Haramlar kronolojisindeki 2. Haram “Fahşa” yani “Haddi aşmak”, 3. Haram “katl”dir.

Biz “kökü mazide olan ati” olacağız. Geçmişin bilgi birikimi, geleceğin umudu ile bugünümüzü ihya edeceğiz. Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilecekler. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyüktür bizim. Biz bağışlayan Allah’ın, bağışlanmayı affeden kullarıyız ki, bağışlayanı affeden Allah bizi de bağışlasın diye, bağışlamayı severiz.

Gençlerimiz artık Osmanlıca, Arapçayı, İngilizceyi geçip, mesela Aramice okumalı, Latince okumalı. Yeni fetihler için yola çıkarken feda, cefa, vefa nedir öğrenmeli.. Her alanda varolmalıyız, siyaset, iktisad, san’at ve ilim. Sadece Müslümanlar için değil, insanlık için üretmeliyiz, ki onların da kalpleri İslam’a ısınsın. “Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir, bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi, bizim önerimiz değildir” diye evrensel bir nizam için ayağa kalkmalıyız. Katılımcı, çoğulcu, şeffaf, hukuku beşer, müdafayı hukuk anlayışı ile herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği herkes için adalet, herkes için barış, herkes için hürriyet vaad eden bir medeniyet kurmalıyız.

Dünyaya açılmalı vakıflarımız, üniversitelerimiz, tüccarlarımız. Devletimiz.. Diyanetimiz, insani yardım örgütlerimiz. İnsanlığın derdi derdimiz olmalı.

Kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Paylaşmayı öğrenmeliyiz. Alarak zenginleşen değil, vererek zenginleşen ve karşılığında Allah’ın ikramını, bereketini arzulayan bir nesle ihtiyacımız olduğunu anlamalıyız artık. Duaların gücüne inanan bir nesil. Dua ederken baktığı ellerin, Allah’ın yardım elinin bu eller olduğunun idrakinde olan bir nesil. Zira, Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Ve bizler Allah rızası için, karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak başkalarına yardım edersek, Allah bize bunun karşılığını, 10 katı, 100 katı ve hatta 700 katı ile geri verecektir.. İşin ve sözün özü şu: Biz yaşayan Kur’an olacağız.

Batıda aile bitti, gençlerin hali felaket. Unutmayalım ki, cehennemin ateşi, Esad’ın ateşinden daha yakıcıdır. Batıda intihardan ölenlerin sayısı doğuda terör ve savaşta ölenlerden fazla, batıda aşırı beslenmenin sebeb olduğu oboziteye dayalı hastalıklar  sonucu ölenler, Afrika’daki açlardan daha fazla. Alkolik, uyuşturucu kullanan, cinsel sapkınlık içinde bir nesil geliyor. Onlar insan, bunlar bizim için de bir dert olmalı. Taif’e giden Peygamber gibi olmalıyız.

Öyle görünüyor ki, bu konu bugün burada bitmeyecek. Yarın da devam edelim mi? 

Selâm ve dua ile.

yeniakit