Ne yapmalı?

Ahmet Taşgetiren

Ne yapmalı?

 


İzmir'de, 9 Eylül Derneği'nin düzenlediği bir toplantıda, çoğunluğu iş adamlarından oluşan bir toplulukla "Sıcak Gündem" üzerine sohbet ediyorum. Bir ön değerlendirmeden sonra sorulara geçildi. Soru şu:

-Size göre Ak Parti ne yapmalı?

Cevabım şöyle oldu:

-Toplumun siyasi bilincini geliştirecek tavırlar sergilemeli.

Sonra bunu açtım. Bugün herkes, "Ne yapmalı?"yı tartışıyor. Ilımlısından radikaline çok değişik öneriler ortaya atılıyor. Ama uygulanabilirlikleri zor.

Ak Parti'nin kapatılması bir yerlerde kararlaştırılmışsa, Anayasa Mahkemesi'nin kararının temyizi de yoksa, -savunmayı tarihe not düşmek adına yapmalı ama- kapatılmaya karşı tedbir almanın imkanı da yok. Öyleyse;

-Öyleyse toplumun siyasi bilincini geliştirecek bir süreci başlatmalı.

Ne demek istiyorum?

Önce bir tespit:

-Ak Parti bugün gerçek anlamda iktidar değildir. Sadece Ak Parti değil, çok partili hayata geçildiğinden bu yana halkın oylarıyla iktidar olan hiçbir parti gerçek anlamda iktidar olamamıştır.

Ülkede hep ikili bir iktidar olmuş, halk oyu ile gelenler iktidarın bir kısmını kullanmış ama onun üzerinde hep bir başka iktidarın kılıcı sallanmıştır. "Siyaset bayramlık gömlekle idamlık gömleği birlikte taşımaktır" diyen başbakanların ne kadar iktidar olabileceğini düşünürsünüz? 6 kere gidip 7 kere gelen bir Başbakan, "Bu ülkede bir başbakan asıldı, ardından da kimse gitmedi, bu siyaseti zehirlemiştir" gibi şeyler söylüyor ve sonunda, içinden doğduğu zemini terk edip "öteki" iktidara yanaşmayı çıkar yol olarak görüyorsa, ortaya nasıl bir iktidar çıkar?

Ortaya gerçek bir iktidar çıkmaz, "iktidarda muhalefet" gibi bir garip misyon çıkar.

Menderesler "iktidarda muhalefet" oldular ve değişimi başaramadan tasfiye edildiler. Ama mücadelelerinin boşa gittiğini kim söyleyebilir? Evet, arkalarından giden olmadı ama milyonlarca insanın yüreğindeki yara, bir siyasi bilinç kaynağı değil midir? Sonra AP, sonra ANAP'ın sıkıntıları... Demirel varsın gitsin, o toplumsal zemin, yaşananları bir siyasi bilinç halinde yüreğinde taşımıyor mu?

Şu anda Ak Parti iktidarının ve ona oy veren toplum kesimlerinin yaşadığı da budur.

Mücadele ne?

Mücadele "milletin iktidar olması" mücadelesidir.

Bu da zamana bağlıdır. Belki uzunca bir zamana...

Ülkeyi seviyorsunuz ve onun başının belaya girmesini istemiyorsunuz.

Daha derin kargaşaların ülkeye bedel ödeteceğinden endişe ediyorsunuz.

Siz anasınız ve çocuğun ortadan ikiye bölünmesine gönlünüz razı olmuyor. Onun için zaman zaman çocuğu analık iddiasında olana vermeye razı oluyorsunuz.

Bunun için canınızı bile ortaya koyuyorsunuz.

Olsun.

Toplumları "korkak" vs. diye suçlamaya gerek yok.

Toplumlar budur.

Liderlik, bu toplumların gücünü sağlıklı tasarruf edebilme sanatıdır.

Türkiye'nin normal hayata, 1960'larda geçemeyeceği, tarihin öyle bir olgunlaşma noktasını işaretlemediği görülüyor.

Yaşananlara bakılırsa 2008'in bile erken bir zaman olduğunu görüyoruz.

Toplum, kendi iradesine yönelik bodoslama müdahaleler karşısında "Aklından bile geçirme!" diyebilecek bir demokratik bilinçle yüklü olsaydı, kimse, bodoslama müdahaleye kalkışamazdı.

Evet, toplum 1960'lardan farklıdır, şu anda binlerce yürekte öfke vardır ve bu öfke, bir yerlerde seslendirilme imkanına kavuşmaktadır.

Ama demek hâlâ birileri, "Bu toplumun kendi iradesine sahip çıkamayacağı" kanaatiyle operasyonlara girişmektedir.

Öyleyse, toplum bilincini inşaya devam etmek gerekiyor.

Benim aklıma, hâlâ Demokrat Parti'nin yola çıkış sloganı geliyor:

"ARTIK YETER!"

Şöyle düşünüyorum:

Kürsüde Tayyip Erdoğan -veya bir başkası- konuşuyor.

Meydanda ne slogan ne yumruk... Mutlak bir sessizlik. Ama on binlerce, belki yüz binlerce pankart:

"ARTIK YETER!"

İktidarlarının meşruiyetini milletten almayanların, bu arada millet iradesine iktidar olma fırsatı tanımayanların, buna rağmen sistemin demokrasi diye nitelenmesinin aldatıcılığını sineye çekmemizi isteyenlerin taa yüreklerine ulaşacak bir ses olacaktır bu.

Sessizliğin güçlü sesi.

Yürekler susmaz.

Yüreklere kelepçe vurulmaz.

Demokrasiler, ancak siyasi bilinçleri yükselmiş, vesayeti reddeden toplumlarda gerçek anlamda yaşar. Türkiye er-geç oraya gidecektir.

bugün