‘Ne çirkin yüzleri örtermiş meğer o incecik perde’

Selâhaddin Çakırgil

Kimisi Nemrud ve Fir’avun’u, Ebu Leheb veya Ebu Cehl’i sever; kimileri de Hz. Peygamber ve bütün ‘Enbiyaullah’ı.. Kimisi Hitler veya Stalin’i; kimisi, Osman Gazi’yi, Fatih’i veya Abdulhamid’i, Enver Paşa’yı; kimisi M. Kemal’i, İsmet İnönü’yü, Adnan Menderes veya Tayyib Erdoğan’ı..

Bana ne, sana ne, kime ne? Herkesin, sevdikleriyle birlikte haşrolacağı bildirilmiştir.

***

Herhangi bir kişinin sevilmesi veya sevilmemesi üzerindeki bir tavrın sağlıklı bir mantığı yoktur. Karşı çıkılması gereken, herhangi bir kişinin, herhangi bir ismin veya resmin, büst ya da heykelin sevgi veya nefret odaklı olarak dayatılmasıdır.  Birileri hâlâ anlamıyor ki, zorla sevgi de olmaz, saygı da; nefret de..  Bu gerçeği göremeyip dayatanlar, ya kendilerini kandırıyorlardır; ya da bazı sonuçları zorla elde ettirebileceklerini sanacak kadar mentalite fukarasıdırlar.

‘Filâna sevgi ve saygı duyacaksın.. Filândan nefret edeceksin, onu düşman bileceksin!’  deyip, böyle diktelerinin yerine getirileceğini sananlar, ‘gönlün ferman dinlemeyeceğini’ anlamayan zavallılardır.

Kur’an-ı Mubîn, 14 asır önce, ‘lâ ikrahe fi’d-dîn’ (dinde ikrah, zorlama yoktur..’ derken, insanların zorla ‘sadece Müslüman yapılmamasını, yapılamayacağını değil; hiç kimsenin de, herhangi bir dine, bir ideolojiye, bir düşüncenin, duygunun doğruluğu veya eğriliği konusuna, bir hayata bakış tarzını kabule zorlanamayacağını’  da belirtmiş olmuyor mu? 

***

Rivayetlerden de ulaştığına göre, Ebu Cehl, Hz. Peygamber (S) için, ‘O insanların en çirkinidir’  derken, Hz. Ebubekr de ‘O, insanların en güzelidir’ der.

Hz. Peygamber’e bildirildiğinde, ‘Her ikisi de doğru söylemiş’ meâlinde bir karşılık verir. Çünkü Hz. Peygamber (S)’e derin bir düşmanlık besleyen Ebu Cehl’in onu güzel ve hakezâ, derin bir imanla bağlı bir Hz. Ebu Bekr’in de onu çirkin görmesi düşünülebilir mi?

Âşık Veysel  bile, ‘Güzelliğin on par’etmez, bu bendeki aşk olmasa ..’ diye ifade etmiyor muydu?

***

Müslümanlar, inançlarının gereği olarak, sevgide ve nefrette ölçülü olmak zorundadırlar. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (S)’i de, ‘abduhu ve resuluhu..’ diye zikrederler. Ona ulûhiyet vasfı yüklenmemesi için, onun bir insan ve bir kul olduğunu, resullüğünden önce bilhassa belirtiriz.

İnsan olarak seveni olur, sevmeyeni de.. Resullüğüne inanan Müslümanlar ise onun yüklendiği ilahî vazife dolayısıyla ona saygı, sevgi beslerler. Ama, onu ilâhlaştırmadan, insanüstüleştirmeden..

***

Tayyib Erdoğan, hangi saikle yaptığını bilmiyorsak da, siyaseti yönetmek ve yönlendirmekte bir söylem değişikliğinde bulundu.

Ama, hemen arkasından, birilerinin, resmî ideolojinin tapıcılarının, kemalistlerin ikonlaştırdığı isim etrafında takınılan tavırlar, toplumumuzdaki şahsiyet zaafının ızdırap verici bir göstergesidir. Meğer, bir işaret bekleniyormuş..

Merhûm Mehmed Âkif, ‘Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde..’ demiyor muydu?

***

Hani, bir prens, uşağına, ‘Bana patlıcanın faziletlerini anlat..’ deyince.. Adam patlıcanı yere göğe sığdıramaz. Bir zaman sonra, ‘patlıcanın zararını anlat’ dediğinde de, patlıcanı yerden yere vurur.

Prens, ’Hani, faziletinden, bahsediyordun’ deyince, uşak da, ‘Efendimiz, ben patlıcanın değil, zât-ı âlinizin dalkavuğuyum.’ der.

***

Birileri, ‘Ama, filânın hizmetlerinden niye rahatsız olunuyor ki.’ diyordu geçen gün, bir TV programında..

Halbuki, söz konusu kişi, hem tek başına yapmadı; hem de, yerine getirmek için asker olarak üstlendiği vazifesini yerine getirmişti ve tartışılan da o değil..

Savaştan sonra yapılan sosyal düzenlemeler ise.. Benimseyeni de olabilir, eleştireni de...

İtiraz edilmesi gereken husus, bir kişinin -Sultanların bile öyle bir imtiyazları yokken-  kanunla korunması ve eleştirinin bile hakaret sayıldığı dönemlere dönülmesi endişesidir. Ki, Anadolu’da bir ‘uzatmalı çavuş’ bile, kendisini rejimin gözcüsü sanarak, eleştiriyi bile, ‘Sen filâna hakaret ediyorsun..’ diyerek insanın başına çorap örmekte kullanabilir, hâlâ da..

stargazete