Müslüman’ın Cihadı Dininden Beslenir

Abdullah Büyük

Rabbimizin katından gelen her şeye teslim olmak inancımızın gereğidir. Biliriz ve inanırız ki Kur’an’da şaka yoktur. Yine bilir ve inanırız ki kelime-i tevhit okuyan ve iman eden her mü’min, okuduğu kelime-i tevhidin prensiplerini, kurallarını her gittiği yere götürür ve sadık kalır.

Müslümanın savaşı, sokak kavgalarına benzemez. Çünkü o vazife de bir ibadettir. İbadetin ifa edilmesinde ise iki şart mevcuttur. Bunlar ihlâs yani samimiyet veya huşu, diğeri ise tadil-i erkândır yani vazifeyi ölçülü, düzgün yapmak. İster namaz kılalım, ister Kâbe’yi tavaf edelim, ister savaşalım. Yaptığımız ve yapacağımız her bir ibadet huşu ve tadil-i erkânla bütünleşirse, rabbimiz kabul eder. Bu sebeple evlere girişimiz, karşımızdaki Müslüman’a selam verişimiz, dağda, çayırda hayvanlara çobanlık yapmamız, bilgisayarımızın başında oturup bir makale yazmamız v.s samimiyet ister, düzgünlük ister. Aksi haldi Yüce Mevla, suratımıza paçavra gibi çarpar.

“Ben mü’minim, müslümanım” diyen kimse, bilir ve inanır ki yeryüzü son ümmete mescit kılınmıştır. Bu yeryüzünde yaşayan her insan aynı zamanda Âdem’in çocuklarıdır yani Peygamber evladıdır. Bu manada yeryüzünde yaklaşık 7 milyar peygamber evladı vardır. Bunun 2 milyarı iman etmiş ve peygamberlerin yoluna katılmış, diğer 5 milyarı ise davete, tebliğe muhtaç olanlardır. İman etmiş olanları din kardeşimiz, diğerleri ise insan kardeşimiz durumundadır.

Maide Suresi, sofra manasınadır. Rabbimizin tüm nimetleri ve lütfettiği sayısız imkânları, insanlığın ortak değerleridir. Sadece belli bir zümrenin tekelinde tutulamaz. Mekke’de kuraklık olup, Mekke halkı zor durumda kaldığında Peygamberimiz, Mekke halkına gıda paketleri göndermiş, mümin-kâfir ayırımı yapmamıştır. 

Tarihi seyirde mümin askerler yeryüzü insanının kalbini, aklını, düşüncesini gerçeklere yani İslam’a açmak için fetih yaparken, İslam’dan ve İmandan nasip alamamış olan askerler, yeryüzünü fetih değil işgal etmişlerdir. Fetih ve işgal kıyamet gününe kadar devam eder. Sadece savaşın tabelası aynı olsa bile içeriği, muhtevası farklıdır. 

Yeryüzünün en büyük teröristi olan Firavun’a, iki büyük peygamber vazifelendirilmiş ve teröriste karşı tatlı ve nazik bir dil kullanılması hatırlatılmıştır.

Barış-sulh ortamına Kur’an’ın verdiği isim, açık fetihtir. VE ON YILLIK Medine Devletinin savaşlarında 650 kişi insan ölmüştür. Bunların 400 tanesi küfür cephesinden, 250 tanesi ise İslam cephesinden şehit olmuştur. İslamiyet ile insanların arasına girmiş engelleri kaldırma mücadelesi...

Bu muhteşem cihat amelinin askerleri nasıl bir kişiliğe sahip olmuşlar ki, karşı cephedeki inkârcılardan birçoğu silahını bırakarak Müslümanların safına geçmiştir? Hiç düşündük mü? Dinimizin meşru gördüğü cihatlarda, savaşlarda hukuki ve ahlaki prensipler esas alınır. Suçuna binaen öldürülmesi gerekenlere asla işkence yapılmaz. Allah adına yapılan her amel, her görev Allah’ın belirlediği ölçüler ve prensiplerle icra edilirse, işte o ameli Allah kabul eder, aksi halde suratına çarpar.  

Tarihi seyirde, Roma’nın, Moskova’nın ve Washington’un, haksız işgalleri, Beyaz Saray’ın 2 milyar müslümanın dinine fundamentalizm yafta ve tabelasını asması, 28 Şubat mantığının yüzde doksan dokuzu Müslüman olan halk için, topyekûn savaş demesi, Müslümanların kazandığı hasletleri alt-üst etti. Sağ yüzüne tokat vuran düşmana, sol yüzünü çevirme görevi, Ahir Zaman Ümmetinin lügatinde, tavrında yoktur. Dişe diş, göze gözdür. Bu ümmetin Son Peygamberi: “Korkak müslümandan hayır gelmez”, uyarısını yapmıştır.

Netice: Ülkemizin tüm Müslümanlarının mücadelesinin adı cihattır. En büyük cihat ise Kur’an-ı Kerim ile yapılan cihattır (Furkan Suresi/ 52). Cihadımızın onurlu, şerefli tarifi ise, İslam ile insan arasına girmiş olan bir engeli, bir barikatı kaldırma mücadelesidir. 

İslam ile insan arasına faiz girmişse, İslam ile insan arasına zina girmişse,  İslam ile insan arasına terör girmiş ise bunları kaldırıp, yerlerine helal kazancı, nikahı ve kardeşçe yaşamayı koymak, müslümanın temel görevidir.

İslam ile insan arasına PKK ve Kandil girmişse, İslam ile insan arasına kaypaklık, kalleşlik girmişse, İslam ile insan arasına kan içici vampirler girmiş ise, Müslümanlar yine devreye girerler. Yakmazlar, yıkmazlar, arkadan vurup öldürmezler... Ancak bıçağını bileyen kasabın tavrını hesaba katmadan uysal koyun gibi de olmazlar.  

Müslüman halkı tanımayanların, tanımak istemeyenlerin, bu ülkede yaşayıp inanan insanları içlerine sindiremeyenlerin terazisi bizi tartamaz ve tanıyamaz. Müslüman Türkler olarak, Müslüman Kürt kardeşlerimizi ilahi terazide tartacak olursak, Diyarbakır’ımızın mellesini, Van’ımızın seydasını, Kobani’nin mazlum halkını Müslüman kardeşlerimiz olarak kabul eder ve bağrımıza basarız. Fetih ve cihat anlayışımızı, ne Kandil, ne PKK, ne de bukalemun tipler anlayabilir ne de kavrayabilir. Doğumuzun mert olan Müslüman kürt kardeşlerimizi selamlıyor, hakiki Müslüman Türk kardeşlerimizden hiçbir zarar görmeyeceklerine, Allah’a inandığım gibi inanıyorum.

yeniakit