Müslüman toprakları bütün Müslümanlarındır; Kerkük de!.

Selâhaddin Çakırgil

Yüz sene öncesine kadar, yüzlerce yıl boyunca ‘Müslümanların ortak vatanı’ olan topraklar üzerine, bugün, ‘filan yer veya şehir falan kavmindir veya değildir’ gibi laflar edilmesi, Müslümanların nasıl bir derin dert ve musibete giriftar olduklarını anlatmalıdır hepimize..

***

Bu vesileyle soralım.. İstanbul kimindir?

Bangladeş’in başkenti Dakka’da insanlar Türkiye’nin haritadaki yerini bile hemen gösteremezken, İstanbul’u ise Müslümanların tarihinin artık mâzide kalmış en haşmetli devirlerinden kalma bir mübarek şehir gibi hasretle ve heyecanla andıklarını görürsünüz..

Evet, bütün Müslüman toprakları dün, bugünve yarınların bütün Müslümanlarınındır.

100 yıl önce bugünlerde, 400 yıllık bir geçmiş boyunca aynı ülkenin vatandaşları olduğumuz Suriyeli bir kardeş, geçenlerde, Birinci Dünya Savaşı sırasında, ‘Deyr-i Zor’ şehrinden askere alınıp İstanbul’a gelen ve burada ‘şehit’ olduğunu duydukları dedesinin mezarını Edirnekapı Şehitliği’nde bulduğunu duygulanarak anlatıyordu.

Şimdi, bu Suriyeli kardeşimiz, TC vatandaşı olan her birimiz kadar İstanbul’un sahibi değil mi?

Biz bir ümmetiz, İslam Milleti’yiz; emperyalistlerin çizdiği sınırlara rağmen, kalplerimiz halâ aynı hedefe ayarlıdır ve bu yapmacık sınırlar inşaallah bir gün kaldırılacaktır.

***

Bu vesileyle belirtelim ki, bugünlerde üzerinde çokça konulan Kerkük de, 1400 senedir, Müslüman şehridir. Osmanlı döneminde Bağdat, Kerkük, Erbil, Süleymaniye ve diğerleri, kürd, türk, arab, fars gibi çeşitli Müslüman kavimlerle, azlık olan gayrimüslimlerin asırlarca bir arada ve barış içinde yaşadığı şehirler idi.

Şimdi n’oldu da, ‘şu şehir filan kavmindir, filanca şehir de falanca kavmindir’ gibi, kalpleri yaralayıcı zehirli iddialar dile getirilebiliyor?

Kerkük veya diğerlerine ‘türk şehri, kürd şehri, arab şehri’ gibi yakıştırmalarda bulunmak, Müslümanları kavmiyetçi tahrik ve fitnelerin esiri yapmaktır. Orada her üç kavim de vardır ve asırlarca kardeşçe yaşamışlardır, bundan sonra da öyle yaşayacaklardır, inşaallah..

***

Saddam 1987-88’lerde Kerkük’ü arablaştırmak istediğinde, arabça bilmeyen, ama bu şehirden de gitmek istemeyen nicelerinin kâtiplere, kendilerini, (türkçe olarak) ‘Yaz oğlum, arab oğlu arab..’ diye yazdırdıkları traji-komik bir durum olarak halk arasında hâlâ da anlatılır.

Bu şehirlere bir kısım kitleleri yığıp, bir kısmını da kaçırtmak şeklindeki zâlimâne uygulamalara son verilmeli, şahsî tapulu mülkler aslî sahiplerine iade edilmelidir.

Biz parçalanmayı, bölünmeyi değil, hiçbir etnik unsurun üstünlüğüne dayanmayan bir İslama Milleti halindeki bütünleşmeyi ideal edinmek zorundayız. Bu günkü durum, bu idealimizden uzak olsa bile..

Ya, bu muhasara kırılırsa

Irak Kürdistanı’na karşı referandum sonrasında düşünülen muhasara ilk planda etkili gibi gözükse bile bu muhasara Barzanî’yi ve arkasındaki kürd halkını başka güçlerin kucağına daha da güçlü atılmaya mecbur etmiyecek midir?

Hatırlayalım.. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ikiye bölündüğünde, Berlin Doğu Almanya’da ve Batı Almanya sınırlarından yaklaşık 200 km uzakta kalmış, ama Doğu Almanya’nın içindeki Berlin de ikiye bölünmüş, doğusu Doğu Almanya’nın elinde kalırken; batı kısmı, Doğu Almanya’daki komünist rejim güçlerince kuşatılmıştı. Batı Berlin açlıkla teslim alınacaktı.

Batı Berlin zor bir durumdayken, Almanya’yı o savaşta yerle bir eden Amerika, Batı Almanya ile doğudaki Batı Berlin arasında bir hava köprüsü kurdu ve iki yıla yakın bir süre Batı Berlin’i besledi, hayatta tuttu ve muhasara kırıldı.

Bugün, Alman halkı arasına Amerika’ya en fazla muhabbet besleyenler Berlinlilerdir; ‘Amerika olmasaydı acımızdan ölürdük..’ diye..

Bugün, Irak Kürdistanı’nı doğusundan İran, kuzeyinden Türkiye, batısından Suriye ve güneyinden Irak merkezî hükümeti güçleriyle kuşatabilirsiniz, ama oradaki milyonlarca insanı kazanmak için, sizin karşı çıkamayacağınız Amerika veya Rusya gibi güçler bir hava köprüsüyle devreye ‘kurtarıcı’ olarak girerse, o zaman n’olur, bunun da hesabı yapılmalıdır.

stargazete